Mümtaz'er Türköne'den ilginç Erdoğan yazısı
Abone olZaman gazetesi yazarı Mümtaz'er Türköne, Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Bülent Arınç, tarihi MGK toplantısı ardından yaptıkları açıklamalar üzerine ilginç bir yazı kaleme aldı.
İNTERNETHABER.COM - Zaman
gazetesi yazarı Mümtaz'er Türköne, cumhurbaşkanına hakaret etmenin
suç olduğunu hatırlatarak, "TCK, bu suç için 299. maddesinde 1-4
yıl hapis cezası öngörüyor. Şayet bu suç benim gibi köşe yazarları
tarafından, yani basın yoluyla işlenirse ceza üçte bir oranında
artırılıyor" dedi.
10 saatten fazla süren tarihi MGK'yı anımsatan Mümtaz'er Türköne, "Cumhurbaşkanı, aradan bir ay geçtikten sonra MGK'da cemaatlerle ilgili tavsiye kararı alındığını, üstelik bu kararın hükümete bildirildiğini ve bu istikamette Bakanlar Kurulu kararı verildiğini söylüyor. Bülent Arınç, hükümet sözcüsü sıfatıyla MGK'da böyle bir gündemin yer almadığını hemen akabinde çok açık ifadelerle dile getirdiğine göre 'yalan' söylemiş olmal" diye yazdı.
Mümtaz'ar Türköne'nin 'Cumhurbaşkanı yalan söyler mi?' başlıklı
bugünkü yazısı şöyle:
5 YILA KADAR HAPİS CEZASI
VAR
Söylemez. Söylediğini düşünüyor ve bu düşüncenizi açıklıyorsanız Cumhurbaşkanı'na "yalancı" demiş olursunuz.
Bu ifade bir hakarettir. TCK, bu suç için 299. maddesinde 1-4
yıl hapis cezası öngörüyor. Şayet bu suç benim gibi köşe yazarları
tarafından, yani basın yoluyla işlenirse ceza üçte bir oranında
artırılıyor. Yargıtay Ceza Dairesi bu suçu, toplumu referans alarak
yorumluyor. "Cumhurbaşkanı'na hakaret" diğer hakaret suçlarından
farklı olarak "Onun sosyal değeri konusunda kendisinin veya
toplumun sahip olduğu duygu ve düşünceleri sarsıcı fiil veya
sıfatlar isnad veya izafe edilmesi" olarak tarif ediyor.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin "başı" olan ve tarafsızlık ve millî
menfaatler konusunda şerefi üzerinde yemin etmiş bir cumhurbaşkanı
hiç yalan söyler mi? Bu durumda "söyler" diyorsanız, bu iddianızı
basın yoluyla dile getirirseniz üçte bir oranında artırılmış 1-4
sene arası hapis cezasına, yani 5 yıl 4 ayı hapiste geçirmeye razı
olursunuz.
CEMAAT KONUSU MGK'DA GÖRÜŞÜLDÜ MÜ?
Geriye tek alternatif kalıyor: Cumhurbaşkanı yalan
söylemeyeceğine göre, cumhurbaşkanının beyanı hilafına açıklama
yapan kişi yalan söylemiş demektir.
Cumhurbaşkanı, aradan bir ay geçtikten sonra MGK'da cemaatlerle
ilgili tavsiye kararı alındığını, üstelik bu kararın hükümete
bildirildiğini ve bu istikamette Bakanlar Kurulu kararı verildiğini
söylüyor. Bülent Arınç, hükümet sözcüsü sıfatıyla MGK'da böyle bir
gündemin yer almadığını hemen akabinde çok açık ifadelerle dile
getirdiğine göre "yalan" söylemiş olmalı. Cumhurbaşkanı sadece MGK
tavsiye kararından değil Bakanlar Kurulu kararından da bahsediyor.
Bu durumda Cumhurbaşkanı'nın -Yargıtay kararında vurgulandığı
üzere- "sosyal değeri" konusunda toplumda bir tereddüdün hasıl
olmaması için Bülent Arınç'tan başlayarak Başbakan'ın ve MGK genel
sekreterinin bir açıklama yapması gerekiyor.
Soru açık ve net: Cemaatler konusunda MGK'da bir görüşme yapıldı
mı, bir karar alındı mı? 10 saati aşan toplantıda Arınç'ın göz
kapaklarına inen ağırlığa direnemediği bir anda bu işler
konuşulmuşsa, hükümet eski beyanını tavzih eden bir açıklama
yapmalı. Bakanlar Kurulu cemaatlerle ilgili benzer istikamette bir
karar vermişse, yeni düşmanlarımız konusunda "saf ve cahil
vatandaşlarımız" mutlaka bir hükümet bildirisi ile uyarılmalı.
Cumhurbaşkanı da kendisini "hükümet sözcüsü" yerine koyarak
"hilâf-ı hakikat" beyanlarda bulunan biri durumuna düşmekten
kurtarılmalı.
DANIŞTAY BİLE KIRMIZI KİTAP'I
GÖREMEMİŞKEN
MGK toplantısından önce Erdoğan'ın gündeme getirdiği "Kırmızı
Kitap ve Cemaat" gündeminin bir psikolojik savaş taktiği olduğunu
öne sürmüştüm. Bu iddiamı, Erdoğan'ın Millî Güvenlik Siyaset
Belgesi'ne yüklediği anlama bağlamıştım. Kendi gerekçesine göre, bu
belge ile savcılara görev verecek, dost ülkeleri de ikaz edecekti.
Halbuki bu belge gizliydi, diplomatik bir içeriği yoktu, ayrıca
koskoca Danıştay'a bile 2004 yılında Başbakanlık Kırmızı Kitap'ı
inceleme izni vermemişken, savcılar bu belgeye nasıl müracaat
edecekti? Tahmin ettiğim gibi oldu. Havuz Medyası'nın hiçbir
bilgiye dayanmayan "cemaatler kırmızı kitaba girdi" vaveylası, kısa
zamanda balon gibi söndü.
Bülent Arınç çıktı ve hükümet sözcüsü sıfatıyla, medyadaki bu
propagandayı yalanladı. Elimizde gazetecilerle on bin metre
yüksekte yapılan sohbette söylenen müphem sözlerden çok önce
Bakanlar Kurulu adına yapılmış bu resmî açıklama duruyor.
Cumhurbaşkanı elbette yalan söylemiş olamaz; ancak anayasal olarak
bu konularda açıkça "yetkisiz" olduğuna göre hükümetin resmî
beyanına itibar etmek zorundayız.
HERKES PARALEL
Mesele burada bitmiyor. Cumhurbaşkanı, Ekvator Ginesi'nde, liderler zirvesinde Afrika'daki Türk okullarının "gizli örgütler" olduğunu ve "ajanlık yaptıklarını" öne sürdü. Türkiye'nin güvenlik ve istihbarat birimleri ne güne duruyor? Cumhurbaşkanı'nı "yalancı" durumuna düşürmemek ve millî menfaatlerimizi yabancılardan korumak adına bu ajanlık ve örgüt bilgi ve belgelerini neden bir dosya haline getirmeyi ve dost Afrika liderlerini uyarmayı beceremiyorlar? Galiba onlar da "paralel".
Devlet "paralel", hükümet "paralel"; bu yüzden gerçekleri bizden saklıyorlar. Cumhurbaşkanı yalan söylemeyeceğine göre, başka ihtimal var mı?