Mumcudan teröre lanet
Abone olANAVATAN lideri Mumcu, son terör olayları üzerine sert bir dille basın açıklaması yaptı
Değerli arkadaşlar bildiğiniz gibi son 3 gün içinde 15
evladımızı yitirdik. Doğrusunu isterseniz 15 evladımızı daha
yitirdik ve bu cümle içinde “daha” ibaresini kullanmanın ne kadar
yaralayıcı olduğunu izah etmek gerekmeyecek. Milletimizin nasıl
derin bir acı ve üzüntü içinde olduğunu anlatmak, hakikaten
dilimizin imkanları içinde mümkün değil. Milletimize bir kez daha
baş sağlığı diliyorum. Ve tam da evlatlarını yitiren ana babaların
söyledikleri gibi bir kez daha “Vatan sağolsun” diyoruz.
Bu saldırıların, milletimizin birliğini ve ülkemizin bütünlüğünü
hedef aldığı konusunda hiçbir şüphe yok. 30 yıldır 30 binden fazla
evladını kaybeden milletimiz, bu saldırılar karşısında, bu
tecavüzler karşısında metanetini koruyor. Metanetini korumakla
beraber, devletin ve devleti yönetenlerin de bu konuda en az
kendisi kadar dirayetli olmasını bekliyor. Her evladını toprağa
verirken gözyaşlarını içine akıtıp, acısını kalbine gömüp bir tek
söz söylüyor; “Vatan sağolsun.” “Vatan sağ olsun” diyen insanların
dileklerine kulak vermek gerekiyor. Onları doğru anlamak gerekiyor.
Milletimizin devletinden beklediği dirayeti mutlaka göstermek
gerekiyor. Bu noktada altı özenle çizilmesi gereken husus,
Türkiye"nin artık reaksiyoner olmaktan vazgeçmesi gereğidir. Terör
zirvesinin toplanması için 15 evladımızı daha kaybetmemiz
gerekmiyordu. Başımıza gelen şey beklenmedik bir durum değil. Bir
doğal afetle karşılaşmış değiliz. Türkiye"nin birliğine ve
bütünlüğüne yönelmiş düşmanlarının olduğu aşikardır. Bu
düşmanlarının, Türkiye içinde ve Türkiye"ye komşu ülkeler içinde
yuvalanmış oldukları yıllardır bilinen bir gerçektir. Ve
Türkiye"nin teröre karşı mücadelesinde, özellikle 2000"li yılların
başından itibaren terörü tamamen yok etme noktasına getirmemiş olsa
bile önemli bir ölçüde geriletmiş olduğu da ayrı bir gerçektir.
Hatırlarsanız geçtiğimiz yıl güvenlik güçlerimizden gelen uyarıları
da değerlendirdiğimiz basın açıklamalarımızda ülkemizde milletimiz
düzeyinde var olan milli mutabakatın, teröre karşı milli
mutabakatın devlet düzeyinde de varlığının ve kararlılığının
gerekliliğinin altını çizmiştik. Bugün bir kez daha söylüyoruz ki
terörle mücadelede en önemli husus kararlılık ve tutarlılıktır.
Reaksiyoner olmaktan çıkıp sadece sıcak zamanlarda şu ya da bu
biçimde tepki gösteriyor olmaktan çıkıp kararlı, tutarlı ve sürekli
bir mücadele yürütmek olmazsa olmaz denilecek kadar önemlidir.
Bilinmelidir ki bugün terör Türkiye"nin bir numaralı sorunudur.
Bugün teröre karşı mücadele Türkiye"nin bir numaralı önceliğidir.
Ve bu bir numaralı sorun çözülmedikçe, bu bir numaralı öncelik
yerine getirilmedikçe Türkiye"nin iki numaralı sorunu olmayacaktır.
Dolayısıyla devletimizin bütün kurumlarıyla iktidarıyla
muhalefetiyle milletimizin gösterdiği dirayeti yansıtacak bir
tutarlılık ve bir kararlılık içinde olmasının zamanı gelmiştir. Ve
bilinmelidir ki ulusal güvenliğimiz dış güçlere havale edilemez ve
dışardan icazet bekleyerek sağlanamaz. Bu ülke milli kurtuluş
mücadelesini kimseden icazet alarak yürütmedi. Biz bu devleti
kimseden icazet alarak kurmadık. Milletimiz Misak-ı Milli dediğimiz
vatan sınırlarını kanlarıyla çizdi. Dolayısıyla devlet ve siyaset
kurumlarının bilmesi gereken bir şey var ki iki de bir kırmızı
çizgiler ilan edip, sonra onun bir ilerisine bir gerisine gelmek
milletimizi rencide etmektedir.
Milletimiz evet evlatlarını kaybetmekten dolayı acı içindedir. Ama
milletimizin evlatlarını kaybetmekten daha büyük acısı milli
haysiyetini, milli onurunu kaybetmek olacaktır. Hükümetin hem terör
zirvesi hem bakanlar kurulu sonrasında ortaya koyduğu tutumun
içtenliği, samimiyetini tartışmak istemiyoruz. Her ne kadar
muhataplarından gelen tepki hükümetin ciddiyetine ve kararlılığına
bir değer verilmediğini göstermekte ise de hükümet Türkiye
Cumhuriyeti Devleti"nin hükümetidir. Bu çerçevede uluslararası
ölçek de hükümetimizin onuru milletimizin onurudur. Hükümetimizi bu
konuda gerçekten kararlı ve tutarlı politikalar izlediği her
duruşunda destekleyeceğimizi açıkça milletimizin huzurunda ilan
ediyoruz. Desteklemenin bir lütuftan öteye bir milli vazife
olduğunun bilincinde olduğumuzu bir kez daha ifade etmek istiyoruz.
Ancak hükümetimizden çıkılan yolda kararlı ve tutarlı ve sürekli
olmasını beklemek de hakkımızdır. Bu noktada hükümete bir çağrıda
bulunmak istiyorum. Hükümet kendi inisiyatifi ile Meclisi biran
önce toplamalıdır. Türkiye Büyük Millet Meclisi toplanmalı ve
teröre karşı mücadelede milli duruşumuzu yansıtan bir ortak
deklarasyon iktidar-muhalefet bütün partiler ve milletvekilleri
tarafından imzalanmalıdır. Bu bizim milletimize karşı ahdimiz
olmalıdır. Bu bizim milletimizle beraber milli andımız olmalıdır.
Ve iktidar-muhalefet demeden bu milli ant çerçevesinde kökünü
kurutuncaya kadar teröre karşı mücadelede yan yana, omuz omuza, can
cana olacağımızı millete göstermeliyiz.
Bu noktada özellikle Irak hükümeti ve Amerika Birleşik Devletleri
hükümeti nezlinde anlayış ve işbirliği beklediğini ifade eden
hükümetimize bir hatırlatmada bulunmak istiyoruz. Sınırlı
düzeylerde istihbarat paylaşımı ya da sınırlı sayıda teröristin
güvenlik güçlerimize teslim edilmiş olması gerçek anlamda bir
işbirliği, gerçek anlamda bir dayanışma anlamını taşımayacaktır.
Türkiye 50 yıldan uzun süredir bedelini ödediği ittifak
ilişkilerinde bugün müttefiklerinin kendi milli çıkarlarını yani
Türkiye"nin milli çıkarlarını saygı ile karşılamaları ve gereken
sorumlulukları üstlenmelerini bekleyecek durumdadır. Fakat burada
unutulmaması gereken şey tekrar ederek söylüyorum. Milli
güvenliğin, ulusal güvenliğin herhangi bir dış güce ve otoriteye
ihale edilemeyeceği ya da icazet onay beklenemeyeceği gerçeğidir.
Türkiye iyi niyetli işbirliği ve dayanışma çağrılarını yapmıştır
ama bunu Türkiye Büyük Millet Meclisi"nin ağzından bütün dünyaya
açık bir dille ve kararlılıkla ifade etmelidir.
Türkiye"nin yeniden bir kırmızı çizgi tanımlamaya ihtiyacı yoktur.
Türkiye"nin söylemesi gereken şey, bütün dünyaya haykırması gereken
şey bıçağın kemiğe dayandığı gerçeğidir. Onun için hükümeti
muhalefetle bir ağız dalaşına, polemiğe girmek yerine hepimizin
ortak meselesi olan, hepimizin varoluş gerekçesi olan bu meselede
iş birliğine açık, dayanışmaya açık, milli birlik ve beraberliği
sergileyecek bir tutum içinde olmaya çağırıyoruz. TBMM"yi
çağırsınlar. TBMM"yi çağırsınlar. TBMM"nde bütün partiler, bütün
milletvekilleri bıçağın kemiğe dayandığını ve artık tahammül
etmeyeceğimizi hep birlikte bütün dünyaya, herkese ilan edelim ve
ondan sonra da bir adım geriye atmayalım. Türkiye"nin artık bir
adım daha geriye atması mümkün değildir ve bunun dünyaya böylece
ilan edilmesi gereklidir. Bu çerçevede Kuzey Irak"ın terör örgütü
için bir tür geri çekilme, stratejik geri çekilme, bekleme ve
lojistik destek sağlama alanı olmaktan çıkarılması hayati derecede
önceliklidir. Terör örgütünün sadece Irak"ta değil başka ülkelerde
de bulunduğu yönündeki beyanlar gerçeği tam yansıtmamaktadır. Terör
örgütünün dünyanın başka coğrafyalarında varlığı onun terör
eylemleri için Kuzey Irak"ı bir askeri alan olarak, bir lojistik
alan olarak kullanmakta olduğu gerçeğini değiştirmez. Hiç kimse bu
gerçeği gözden kaçırmaya çalışmasın. Hükümetin de bugün her ne
kadar bazı kuşkuları da davet edecek nitelikte olsa da belirli bir
düzeyde göstermiş olduğu kararlılığı terk etmemesi gerektiğini bir
kez daha hatırlatmak istiyoruz. Bu mücadele de başarıya ulaşmak
için alınması gereken önlemlerin askeri önlemlerden ibaret olmadığı
gerçeğini bir kez daha hatırlatmak istiyoruz. Hükümet 4 yıla
yaklaşan devri iktidarında ne yazık ki bu meselelerin tamamını
ihmal etmiştir. Geride kalan 4 yılın heba edilmiş, fırsatları
değerlendirilememiş bir 4 yıl olması gerçeğini bir kez daha
hatırlatmanın belki yegane faydası önümüzde kalan zamanın değerinin
bilinmesi yönünden olacaktır. Önümüzdeki kalan zamanın değeri
bilinmelidir. Çünkü Türkiye için de zaman daralmaktadır. Bölge çok
çeşitli faktörlerle bir kaosa doğru sürüklenirken kastettiğim
Irak"ın da içinde bulunduğu, Suriye"nin de, Türkiye"nin de, İran"ın
da, Lübnan"ın da içinde bulunduğu bölgedir. Çok çeşitli saiklerle,
çok çeşitli faktörlerle, çok çeşitli aktörlerin müdahaleleriyle bir
kaosa doğru sürüklenirken Türkiye kendisini hazırlıksız bulabilir.
Gelişen olaylar ülkemizi hiçbirimizin arzu etmeyeceği tehdit ve
tehlikelerle yüz yüze getirebilir. O bakımdan önümüzdeki kalan
zaman hayati derecede değerlidir.
Bu meselenin mutlaka sonuca götürülmesi için, iktidarıyla
muhalefetiyle işbirliği içinde olunması şarttır. Bir yıl önce
yaptığımız çağrıyı bir kez daha tekrar ediyoruz; Bizim sonuç almak
için değerli önerilerimiz vardır. Her türlü katkıyı sağlamaya
açığız. Hükümeti de bu yönde yürüttüğü olumlu mücadelesine destek
vermeye, alenen destek vermeye, sürekli destek vermeye hazır
olduğumuzu bir kez daha ifade ediyoruz. Bu meselenin iç politika
meselesi olmaktan çıkarılması inisiyatifi bizim elimizde değildir
hükümetin elindedir. Hükümetin hükümet olma sorumluluğunu bir kez
daha bu noktada hatırlatmak istiyoruz. Benim bu vesileyle
söyleyeceklerim bundan ibaret."
Mumcu Bir gazeteci'nin "Kuzey Irak"a operasyon konusu tartışılıyor.
Özellikle ABD Büyükelçisi"ne de bu konu soruldu. Kendisi de üçlü
görüşmelerle devam edilmeli dedi. Özellikle İsrail operasyonları
devam ederken sizin değerlendirmeniz bu konuda ne olur?" şeklindeki
sorusuna şöyle cevap verdi:
"Türkiye milli güvenliğini tehlike altına alan bu gelişmeler
karşısında uluslar arası hukuktan doğan bütün meşru haklarını
kullanabilecek kararlılıkta, yeterlilikte olduğunu apaçık ortaya
koymalıdır. Bu görüşmelerden olumlu neticelerin çıkması, bir iş
birliği ve dayanışmanın çıkması elbette bizi memnun eder. Ama bir
görüş birliğinin çıkmaması, Türkiye"nin beklemesi, Türkiye"nin
biraz daha katlanması, biraz daha insan kaybetmesi, evlatlarını
yitirmesi anlamına asla gelmemelidir. Sonuç itibariyle Türkiye"nin
sınır ötesi operasyonlar yapabilmesi kendi güvenliğini
ilgilendirdiği için uluslararası hukuktan doğan meşru bir hakkıdır.
Bu konuda yapılmış ikili anlaşmalar vardır. Bu anlaşmaların tek
taraflı olarak ortadan kaldırılması söz konusu olamaz. Bu
anlaşmalar olmasaydı da Türkiye meşru savunma haklarını kullanma
hakkına zaten sahipti. Bugün ipe un sermeye çalışanlar şunu
unutmasınlar; 90"lı yılların başından bu yana Irak"ta özellikle
Kuzey Irak"ta yaşayan insanların can güvenliğinin sağlanmasında
Türkiye"nin stratejik bir rolü olmuştur. Kamuoyunda Çekiç Güç
Operasyonları olarak bilinen operasyonlar, sınır ötesi
operasyonlardı ve bu operasyonlar bugün Türkiye"ye yönelik
tehditlerin beslendiği Kuzey Irak halkının can güvenliğini
sağlamaya yönelik operasyonlardı. Türkiye komşularına gösterdiği
iyi niyeti, yardımı, anlayışı komşularından da beklemek hakkına
sahiptir. Ancak onlar gösterseler de göstermeseler de Türkiye kendi
ulusal güvenliğini koruyabilecek güçte bir ülkedir. Türkiye kendi
ulusal birliği ve ulusal bütünlüğü için kimsenin icazetine muhtaç
değildir. Dün de değildi, bugün de değildir. Bu konuda ödenmesi
gereken bedellerin çok büyük olacağı yolundaki tehditler de
milletimizin gözünü korkutamaz. Bugüne kadar 30 bin evladımızı
verdik. 30 bin evladımızı da toprağa verirken her defasında “Vatan
sağ olsun” dedik. Bu millet “Vatan sağ olsun” diyebilecek kadar
güçlü bir imana, yürek genişliğine sahiptir. Dolayısıyla kendi
birliği ve bütünlüğü için her şeyi göze alabileceğini herkes
bilmelidir. Hükümetin de bu milli şuur ve bilinç içinde davranması
ve bu bilinci tüm dünyaya yansıtması gerekmektedir. Muhalefet
olarak hükümetten bunu beklemek ve istemek bizim
hakkımızdır."