’’Mülteci sayısı artabilir’’
Abone olDışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Suriye’deki krize uluslararası bir tepki gelmemesi durumunda bütün komşu ülkelerin çok daha fazla sayıda m...
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Suriye’deki krize uluslararası
bir tepki gelmemesi durumunda bütün komşu ülkelerin çok daha fazla
sayıda mülteciyle karşı karşıya kalacaklarından korkulduğunu
söyledi.
Bakan Davutoğlu, İsviçre’nin Cenevre kentinde düzenlenen “Suriye’ye
Komşu Ülkeler Bakanları” toplantısına katıldı. Toplantıda yaptığı
konuşmada BM Mülteciler Yüksek Komiseri Antonio Guterres’e bu
toplantının zamanında düzenlendiği için teşekkürlerini ileten
Davutoğlu, “Kimyasal silah kullanımının ardından yeni bir eşiğin
yaşandığı anda bu toplantının düzenlenmesi uygun oldu” dedi.
New York’ta geçen yıl 30 Ağustos tarihinde BM Genel Merkezinde
mülteciler konusunda özel bir oturum düzenlendiğini kaydeden
Davutoğlu, ancak bir insani mesele olan mültecilerin durumu
hakkında BM Güvenlik Konseyi üyelerinden herhangi bir açıklamanın
yapılmadığını belirtti. Davutoğlu, “Farklı politik duruşlarımız
olabilir, farklı siyasi görüşlerimiz olabilir, farklı yorumlarımız
olabilir ancak insani bir mesele olduğunda en azından hemfikir
olunmalıdır” dedi.
“SURİYE’YE KOMŞU ÜLKELERİN, ÇOK DAHA FAZLA SAYIDA MÜLTECİYLE KARŞI
KARŞIYA KALACAKLARINDAN KORKUYORUZ”
Bugün toplantıya katılan 4 ülkenin de insani felaketle mücadelede
BM Mülteciler Yüksek Komiserliği ile birlikte çalışma kararı
almasının önemli olduğunu söyleyen Davutoğlu, “Bu bir eşiktir,
dönüm noktasıdır. Çünkü son 3 yılın istatistiklerine baktığımız
zaman, 2011 yılında sivillere keskin nişancılar ve hafif silahlarla
saldırıldığında Türkiye’de sadece 7 bin 500 mülteci vardı. 2012
yılı boyunca şehirlerin tank ve toplarla vurulduğu zaman
Türkiye’deki mültecilerin sayısı 50 bini geçti. 2013 yılında ise
hava bombardımanı ve Scud füzeleriyle yapılan saldırılar sonrasında
ise bu sayı 10 katına çıkarak 500 bine ulaştı. Siviller kitleler
halinde ve panik içinde kaçmak durumundaydı. Şimdi ise 2 hafta önce
kimyasal silah kullanıldı ve artan gerilimin bu kitleler üzerindeki
etkisinin ne olacağını bilmiyoruz. Eğer aynı durum devam ederse,
sivillere karşı şiddet geçmişteki gibi olursa ve buna uluslararası
bir tepki gelmezse bütün komşu ülkelerin çok daha fazla sayıda
mülteciyle karşı karşıya kalacaklarından korkuyoruz” dedi.
Bu durumda ne yapılması gerektiği konusunda ise elbette Suriye
halkının haklı taleplerine dayalı politik bir çözüme ihtiyaç
olduğunu söyleyen Davutoğlu, aynı zamanda mülteci akımına engel
olacak ana nedenlerin de araştırılması gerektiğini kaydetti. Bu
durumun ülkelerin ekonomik ve toplumsal durumunu nasıl
etkilediğinin de bilinmesi gerektiğini ifade eden Davutoğlu,
“Türkiye’de 22 mülteci barınağı var. Kamplarda 201 bin Suriyeli
var, barınaklar dışında da 300 bin Suriyeli var. Toplamda ülkemizde
500 bin civarında mülteci var. Her gün sağlık merkezlerine 500 bin
müracaat oluyor, şimdiye hastanelerde 1,5 milyon Suriyeli tedavi
edildi, sadece kamplarda 5 bin 565 Suriyeli bebek doğdu. Bu
çocuklar şimdi 2-3 yaşına geldiler ve memleketlerini hiç
görmediler. Şu anda hastane 34 bin Suriyeli var, 42 bin 500 öğrenci
kamplarda eğitim görüyor, kamp dışında belki bunun 2 katı eğitim
gören çocuklar var. Kamplardaki 526 derslikte bin 545 öğretmen
eğitim veriyor” dedi.
“ULUSLARARASI TOPLUMDAN YETERLİ BİR KARŞILIK GÖREMEDİK”
Şimdiye kadar maalesef uluslararası toplumdan yeterli bir karşılık
göremediklerini kaydeden Davutoğlu, “2 milyar dolar harcadık ancak
uluslararası toplumdan 135 milyon dolar yardım aldık. Rakam
gittikçe yükseliyor ve bunun sonunu göremiyoruz. Yeni bir yaklaşım
ve yol haritasına ihtiyacımız var. Suriyeli mülteci krizine yeni
küresel farkındalık oluşturulması gerektiği kararını aldık ve
Türkiye olarak bunu kuvvetle destekliyoruz. Bu sebeple, küresel
farkındalığın nasıl oluşturulacağı konusunda eylem planı
hazırlaması için ortak çalışma grubu kurulması kararını aldık. Biz
Türkiye olarak Suriyeli mültecilerden oluşan bir heyet kurulmasını
ve bu heyetin özellikle BM Güvenlik Konseyi’nin daimi üye
ülkelerinin başkentlerine giderek uluslararası güvenlik ve
istikrardan sorumlu olan bu ülkelerle yüz yüze görüşmesi önerisinde
bulunduk” dedi.
Küresel farkındalığın oluşturulması için bazı farklı faaliyetlerin
yapılabileceğini de kaydeden Davutoğlu, bunun için de daha etkili
ve sonuç odaklı yeni bir operasyonel yaklaşıma ihtiyaç duyulduğunu
ve Türkiye olarak bütün imkanları vermeye hazır olduklarını
söyledi. Bu dört ülke arasında düzenli olarak toplantıların
yapılması gerektiğini de belirten Davutoğlu, daha somut diyalog
mekanizmaları ve ülkeler arasında koordinasyon kurulmasını da
desteklediklerini ifade etti.
“SURİYE REJİMİNE GÖNDERİLMİŞ AÇIK BİR MESAJ OLSAYDI BU ZORLU
SEÇENEKLER MASADA OLMAZDI”
Suriye’deki gerilimin arttığını ifade eden Dışişleri Bakanı
Davutoğlu, “Eğer uluslararası toplum, özellikle BMGK bu gerilim
artışının ilk aşamalarında birleşmiş bir şekilde hareket etseydi,
bugün bu zor seçenekler önümüzde olmazdı. Şehirler, kasabalar,
köyler, sivil bölgeler bombalandığında yüz binlerce insan öldü.
BMGK tarafından sunulmuş bir çözüm veya uluslararası toplumun
şiddete izin vermeyeceği şeklinde Suriye rejimine gönderilmiş açık
bir mesaj olsaydı bu zorlu seçenekler masada olmazdı” diye
konuştu.
Suriye’ye ilişkin siyasi konularda farklı görüşler ve farklı
duruşları olabileceğini söyleyen Davutoğlu, “Ancak hepimiz, bir
rejimin veya herhangi bir devlet veya grubun her ne sebeple olursa
olsun kimyasal silahlar kullanmasına izin vermeyen uluslararası
hukukun ve insani çerçevenin temel kuralları üzerinde anlaşmalıyız.
Bunun üzerinde 1925 yılından bugüne kadar uluslararası toplum
tarafından oy birliğiyle anlaşıldı. Ve şimdi bu suç işlendi. Eğer
işlenen bu suça düzgün bir cevap verilmezse, bu suçu işleyenlerden
hesap sorulmayacak ve son 2,5 senede de olduğu gibi daha fazla suç
işlenecek. Bu yüzden askeri müdahaleye yönelik soruları
cevaplandırmak zor ancak bu tür suçların yalnızca Suriye’de değil,
dünyanın herhangi bir yerinde işlenmesine engel olabilmek için
uluslararası toplum tarafından uygun bir cevap verilmesi gerekiyor”
dedi.
“AÇIK KAPI POLİTİKASININ OLUMSUZ SONUÇLARI DA VAR”
Türkiye’nin açık kapı politikasını uyguladığını ve bunun Türkiye
için bir insanlık vazifesi olduğunu, ayrıca Türk kültüründe bunun
yer aldığını dile getiren Davutoğlu, “Eğer birisi bizim evimize,
bizim ülkemize gelirse etnik ve dini arka planlarını gözetmeksizin
onlarla her şeyimizi paylaşırız. Böyle bir şey olacağından değil
fakat eminim eğer aynı zorlukları biz yaşasaydık Suriyeli insanlar
da aynı şekilde davranırlardı. Bu bir insanlık vazifesidir bu
yüzden buraya daha fazla para veya başka şeyler istemek için
gelmedik. Ancak bu yalnızca Türklerin, Ürdünlülerin, Lübnanlıların
veya Iraklıların bir sorumluluğu değil, insani yardım örgütlerinin
de sorumluluğudur” ifadelerinde bulundu.
Açık kapı politikasının 2 olumsuz sonuç doğurduğuna değinen
Davutoğlu, Türkiye’nin Suriye’deki krizi absorbe ettiğini ve
diğerlerinin bu krizin farkına varamadığını söyledi. Davutoğlu,
“Eğer bu 2 milyon insan şuan Suriye içinde olsaydı, uluslararası
toplum bizim krizi absorbe ettiğimizin farkına daha çok varırdı”
dedi.
İkinci ve daha tehlikeli olarak ise, Suriye’deki etnik temizliğe
yardımcı olunmasından korkulduğunu söyleyen Davutoğlu, “Bugün
Türkiye’deki ve Ürdün’deki kamplarda yaşayan Humuslu sayısı
Humus’ta yaşayanlardan daha fazla. Rejim, bir etnik ve mezhep
temizliği planı yapıyor ve bizim politikamızı bu sebep için
kullanıyor. Biz bunu görmek istemiyoruz” dedi.
EN KÖTÜ DURUM SENARYOSU
Davutoğlu, en kötü durum senaryosuna karşı hazırlıklı olunması
gerektiğini dile getirerek, “Kapasitenin bir sınırı vardır. Geçen
sene 50 bin insan vardı, bu sene 500 bine çıktı. Eğer önümüzdeki
2-3 ay içerisinde kimyasal saldırılar ve bunun gerçekleşeceği
korkusu sebebiyle 500 bin kişi daha alırsak kapasitemiz ne olur?”
şeklinde konuştu.
Suriye’deki mültecileri korumak için yeni bir yaklaşıma ihtiyaç
duyulduğunu vurgulayan Davutoğlu, Türkiye’nin de buna destek
vermeye hazır olduğunu belirtti. Davutoğlu, “Sınırlarımız
içerisinde 2 milyar dolar harcadık ancak ayrıca sıfır noktası
dağıtım operasyonumuzla da yaklaşık 90 bin kişiye 200 milyon dolar
harcama yaptık. Bütün insani ihtiyaçlarını karşılıyoruz ve bunu
yapmaya da hazırız. Fakat uluslararası örgütlerin de en kötü durum
senaryosunda Suriye içerisindeki mültecilerin korunması için diğer
ülkelere mülteci akışı başlamadan bir plan oluşturması gerekiyor”
şeklinde konuştu.
(İHA)