İnsan hakları, insan hakları…
Galiba, insan hakları insanlık tarihi boyunca daima gündemdeki
yerini koruyan en önemli mevzulardan biri olmuştur. Peygamberlerin
asıl vazifelerinden biri de insan haklarını müdafaa
olsa gerek.
Malumunuz tevhit, ibadet ve muamelat ilahi dinlerin ana temasını
oluşturur. İman tevhidin özü, ibadet bireysel vazife, muamelat ise
bir başkasıyla olan münasebetlerde tezahür eder. İşte
burada insan hakları diye bir kavram karşımıza çıkıyor.
Anne baba hakkı, eşlerin karşılıklı hukuku, komşuluk hakkı, bir
kimsenin hukukunu koruma hakkı, bir müminin taraf olduğu
mevzulardır.
Her ne kadar, insan hakları denildiğinde daha çok bireyin
devlete karşı hakkının korunması akla gelse de defakto bir tarzda
nüfuz oluşturup insana sıkıntı verebilen
organizasyonlara/örgütlere karşı da bireyin ya da kitlelerin
haklarını savunmak insanlar için bir vazifedir.
Ülkemizde varlığını sürdüren Uluslararası Af Örgütü, Türkiye
İnsan Hakları Vakfı, İnsan Hakları Derneği, Mazlum-Der gibi
oluşumlar var, ama son yıllarda insan hakları adına bir
boşluğun yaşandığı ehli vicdan tarafından fark edilse gerek.
Uluslararası Af Örgütü ve TİHV genel merkezleri tarafından start
almadıkları müddetçe bir çok olup bitenlere karşı vurdum duymazken,
İHD bir siyasi eğilimin sesi haline geldi.
Bir zamanlar sağduyulu kimselerin beğendiği, destek verdiği,
sahiplendiği Mazlum-Der ise ilk genel başkanı siyaset ve rantın
içine daldı, bir diğer başkan güya Başbakan'ın çözüm
sürecinden sorumlu başdanışmanı olmuş, aylardır sesi sedası
çıkmıyor, bir diğer eski genel başkanı da HDP’den vekil olmuş,
belki de en az kusurlu olanı odur.
Geçenlerde, “Bu operasyonların hali nice
olacak?” diye bir soru sordum kendisine, dedi ki;
“Kanaatim o ki her zamanınkinden daha
çok barışa yakınız.”
Demek ki bize göre yanlış yerde yer almışsa da
kendince barışa katkıda bulunma niyetindedir diye düşünüyorum.
Ayrıca kimi şubeleri de siyasetten leke
aldı. Mazlum-Der’e emeği geçen biri olarak bu derneği daha çok
eleştiri hakkım olduğuna inanıyorum, onun için ona bir
paragraf ayırdım mazur görmeniz dileğiyle.
Son bir yıldır ülkede, bölgede insan hakları adına bir boşluk
yaşanıyor. Bir süreliğine yerine göre bu eksiği dillendirince
etraftan da katkı alıyorduk. Derken 4 ay önce 4 arkadaş bir
araya gelip, “Hayat boşluk kabul etmez”
yaklaşımıyla bu eksiği kapatma adına bir oluşuma ihtiyaç
olduğunu tespit edip, bir çalışma üslubu önümüze koyduk.
Sayımız 4 iken 4 ayda genel merkezi Diyarbakır olmak üzere 4
ilden 44’e çıktı, bu süre içinde 3’ü çalıştay niteliğinde
olmak üzere aramızda 8 toplantı yaptık, tevafuken Hz.Peygamber
(as)’in doğum günü olan 20 Nisan’da resmiyetine müracaat etmek
nasip oldu.
Referans üzeri İslami değer ve şahsiyete göre akredite edilerek
bir araya gelen bu ehli kıble, kurucular kurulu, bir
“Şura meclisi” marifetiyle hem bu hareketi
himaye edecek, hem de rayından sapmaması için gözetim altında
tutmaya çalışacaktır. Üstelik hem ulusal düzeyde, hem uluslar
arası şubeleşmesine katkıda bunacaklardır.
İHC, kurucu üyeleri Tabip, Avukat, Öğretmen, Din alimleri
ve Esnaflardan oluşan nitelikli bir sivil toplum
kuruluşudur. Birinci görevi “Adil şahitlerden
olma” edasıyla doğruya doğru, yanlışa yanlış diyerek
insan hakları adına kamuoyunun tereddüt ettiği konularda
hakkın sesini yükseltmek ve mazlumun mazlum vasfının yayında
yer alarak, kendisine hukuki destek vermektir.
Zalimler artık iki kere düşünsün İnsan Hakları Cemiyeti (İHC)
bundan böyle enselerinde olacak! Kurucu üye olarak
bendeniz şimdilik İnsan Hakları Cemiyeti (İHC)’nin yönetiminde
Genel Başkan Yardımcısı olarak rol üstlenmiş
durumdayım. Önümüzdeki günlerde tanıtım düzeyinde açılışımız
olacak, tarihi sürpriz olsun bence.
İnsanlığa hayırlı olsun, âmin demeniz dileğiyle.