Muhtar'dan Çandar'a cevap
Abone olCengiz Çandar'ın "pazar günleri, bizim basanda 'hafif' yazı yazma adeti başladı" ifadelerine, Reha Muhtar'dan tam tersi yönde cevap geldi...
Geçtiğimiz günlerde Cengiz Çandar'ın "Pazar günleri, bizim
basında "hafif" yazı yazma adeti başladı" ifadelerine Reha
Muhtar'dan karşı düşüncede cevap geldi. Muhtar ile Çandar'a cevap
verdi...
Pazar günü bizim Sevgili Cengiz Çandar, köşesinde şöyle diyor:
"Pazar günleri, bizim basında "hafif" yazı yazma adeti başladı...
Batıda pazar günleri gazetelerde en ağır siyasi analiz yazıları
çıkar... İnsanların pazar günleri düşünmeye geniş zamanları olduğu
bilinerek... Bizde ise tam tersi..."
Artık bu hafif yazı, ağır yazı konusunu ele almanın zamanı
geldi...
Son söyleyeceğimi baştan söyleyeyim... Dünyanın en hafif, kolay
yazılacak yazısı siyaset yazısıdır... Böyle bir yazıyı yazmanın
süresi 15 dakika bilemediniz 20 dakikadır... Aktörleri bellidir...
Salak değilseniz aktörler arasındaki ilişkileri de
öğrenmişsinizdir...
Bir de demokrasi, insan hakları, eşitlik, çağdaşlık gibi kimsenin
karşı çıkamayacağı kavramları yazınızın orasına burasına
serpiştirirseniz, bol bol her konuda ahkam kesersiniz...
Sevgili Cengiz'i tenzih ederim, çünkü hakikaten bazen çok çarpıcı
siyasi analizler bulur ve çıkartır...
Ama, önce şu cümleye bir bakın: "Avrupa Topluluğu'na girmeliyiz...
Türkiye'nin Osmanlı'dan bu yana Batılılaşma mücadelesinin en önemli
halkasıdır bu... Çağdaşlık, demokrasi, insan hakları bunu
gerektiriyor... Daha güzel bir dünya ellerimizde... Herkesin ama
herkesin bu konuda hemfikir olması gerekiyor... İnsani değerler
bunu gerektiriyor..."
Kimin cümlesi mi bu?.. Siyaset yazan ve siyaset yazdığı için
kendine "ağır yazar" sıfatını vehmeden 10 yazardan 8'i bu cümleleri
her gün temcit pilavı gibi tekrarlar... Eskilerin malumu ilam
dedikleri, hiçbir yaratıcılığı, düşünce zenginliği olmayan,
insanların yaşamla ilgili alışverişlerinden bihaber, sıkıcı, "Kısa
kes de Aydın havası olsun" sözünü hatırlatan yazılardır
bunlar...
Okur aptal olmadığından bunları okumaz... Onlar da kendi raison
d'etre'lerini yani varlık nedenlerini ortaya koyabilmek için, her
türden sivil toplum örgütlerine konuşmacı olarak davet ettirirler
kendilerini...
Oralarda, 3-5 dinleyiciye bol bol ahkam keser, kendilerinin toplum
için ne kadar vazgeçilmez bir insan olduğuna kendilerini
inandırırlar...
Kendilerini inandırdıktan sonra patronlarını da inandırırlar...
Onlar gazetenin ağırlığıdır, prestijidir... Ağır oldukları için
ağır oturur, ağır kalkar, ağır sallarlar...
Onlar, "insanlığın bugünlere geldiği noktanın tarih ile gelecek
arasındaki vazgeçilmez köprüleridir!.."
Vay be... Gördünüz mü fiyakayı?.. Bizler, İstanbul'da, Rum, Ermeni
ve Musevi azınlığın Türklerle birlikte, çoook değişik bir harmonide
yaşadığı günlerde, boş sallayanları gördüğümüzde arkadaşlar
arasında şöyle derdik:
"Atma Artiiinn!..
YAZI:Reha MUHTAR