Muhtar, açlığa fazla dayanamadı
Abone olReha Muhtar, Sabah'taki yönetici ve yazarlar arasında kurulmaya çalışılan bağdan bahsetti. Fakat bu, Muhtar'ı hiç memnun etmedi. Çünkü Muhtar, açlıktan bayılacaktı.
Reha Muhtar, Sabah'taki yönetici-yazar dayanışmasını sağlamak için haftada bir yapılan "Açık büfe" toplantıya değindi. Muhtar, yiyecekler bedava olduğu için iyice acıktı. Fakat sonra buna pişman oldu. Niye mi? Çünkü açık büfe pek de açık değildi! Durum böyle olunca kurt gibi aç olan Muhtar, söylemek zorunda kaldı. Unutmadan, Mehmet Barlas da bu yazıdan payına düşen köfteyi aldı.
Yazı : Reha Muhtar
Kaynak :
Efendim söylemesi ayıp, bazı günler koşu bandında koşuyorum, bazı günler de yüzüyorum...
Koşu bandında koştuğum günler iyi...
Hayat bir farklılık yaratmıyor. Ama yüzdüğümde üzerinize afiyet, bende başlıyor bir iştah bir iştah bir afiyet...
Bu su ne menem bir şeyse, yüzdükten sonra, kurt gibi acıkıyorum... Ne kadar kalori varsa, aynen iadeli taahhütlü geri alıyorum...
Dün sabah kalktım... Ben bugün yüzeyim dedim... Neden?..
Çünkü, bizim gazetenin, bugün yeni bir icraatı başlayacak...
Birileri akıl etmiş, gazetenin yazar ve yöneticilerini haftada bir öğle saatlerinde açık büfe yemekte buluşturmaya karar vermiş...
Nerden çıktı şimdi bu çıkıntılık der gibi bakıyorsunuz değil mi?..
Anlamadınız mı?..
Yazar ve yöneticiler arasında yeni sinerjiler yaratılacak, size daha iyi gazeteler yapılacak herıld yani...
Büfe de açık olacak, püfür püfür...
Bizim matbuat işkembeyi doldurmadan sinerji ve enerji yaratamaz ne de olsa...
"Oh be" dedim... "Bugün açık büfe var... Ben sabah sabah bir güzel yüzeyim...
Kurt halini aldığımda, açık büfe menziline girerim...
Aklım sıra hesap yapıyorum... Aman kardeşim iyi yüzdün, şimdi ekmek ve karbonhidrat türlerine dokunmadan, açık büfeyi silip süpürme zamanı...
Hiç olmazsa maaşımda yapıldığını düşündüğüm haksızlığı, açık büfeden götürdüklerimle dengelerim...
Haftada 1'den ayda 4 açık büfe eder...
Büfe, 12.30-14.00 arası... Hani bu açık büfe hesapları yaptığımız anlaşılmasın diye, davete geç icabet ediyorum...
Babamın kulakları çınlasın... Kerküklüler misafirliğe gittiklerinde, gelen yemeklerin hepsini, bir güzel afiyetle yer, son parçayı bırakırlarmış...
Tabaktaki son parçayı mümkün değil yemezlermiş... Niye?..
Ev sahibi aç gözlü zannetmesin, tok gözlü olduğumuzu görsün diye...
Ben de aklımsıra tersten tok gözlülük yapıyorum...
Yemeğe geç icabet ediyorum ki, hani bizi beleşçi saymasın patron takımı...
Neyse efendim...
Saat tam 12.55'de, havuzumu ve güneşlenmemi yapmış bronz tenimle ve beyaz ceketimle icabet ediyorum, sinerji ve enerji açık büfesine...
Bir de ne göreyim... Koskoca bir masanın etrafında tek boş yer yok...
Yazar çizer ve yönetici taifesi, masayı tamamen kapatmışlar...
Masanın etrafı dolu, ama üstü boş!..
Hani boş dediğim gerçekten tamamen boş!..
Çatal, bıçak, tabak olmadığı gibi örtü de yok...
Hani önlerine küçük bir bloknot atsan, "Toplantıya geçebiliriz beyler" diyebilirsin yani, o derece toplantıya müsait bir durum...
Etrafta büfeye benzer hiçbir şey görülmüyor...
Ben de oturdum, etrafı seyrediyorum... Ona buna laf atıyorum...
Neden sonra, baktım kimsenin hareketlendiği yok...
Yahu bu adamların hepsi 25 dakikada bütün açık büfeyi silip süpürmüş olamazlar...
Bu ne menem bir açık büfedir, toplantı mı yapıyoruz büfe mi belli değil...
Yüzüp yüzüp kurt gibi acıkmışım ya... Etrafı kesiyorum...
Sonunda gözüme Barlas'ı kestirdim...Olmazsa onu yiyeceğim!..
Hem boylu poslu, hem etli butlu...
O ise, bizim Esra Tüzün'ün Dr. Mehmet Öz'le yaptığı röportajdan örnekler veriyor...
"55 yaşından sonra yılda 700 kez seks yaparsanız 16 yaş gençleşiyormuşsunuz" falan filan...
Bizimki şimdi de kafayı yılda 700 kez seksle bozdu...
Diyorum "Bu sigarayı bırak, yoksa mission impossible..."
Olmuyor anlamıyor...
Ona cevap yetiştirirken, süit gibi salonun ücra köşesinde ufacık tefecik bir masa fark ettim...
Hemen seyirttim... İki hıyar, üç domates, biraz rendelenmiş havuç, ile zeytinyağlı fasulye ve patlıcanımsı bir şeyler koymuşlar...
Allah sizin inandırsın hepsi bu! Sağ tarafa da sıcak niyetine de küçük küçük sosisler...
Hani bugünlerde gideceğim tatil köyünde karşılaşsam, "Kardeşim göz göre milleti mi soyuyorsunuz" diye maraza çıkartacağım bir manzara-i umumiye...
Yemin ediyorum size... İki gözüm kör olsun ki durum böyle...
Anlaşıldı açık boş büfe uygulaması başlatmışlar...
Zaten biraz sonra sevgili Turgay Ciner uğradı...
Girer girmez Ali Kırca'ya lafı atınca durumun kavradım...
"Ali'ciğim" dedi "Epey şişmanlamışsın..."
Ali laf anlatmaya çalışıyor... "Vallahi değil, Billahi değil, tersine zayıflıyorum..."
Turgay Ciner gülümsüyor...
Ben de gülüyorum... Niye mi?.. Bana da geçenlerde şişmanlıyorsun demişti...
Anlaşılan yeni uygulama böyle... Şişmanlıyorsun deyip, gazetede sinerjik açık boş büfe uygulamasına geçmek...
Yer miyim...
Hemen aşağı geçtim... "Yavrucuğum yap bana ekmek arası 1.5 köfte" dedim... "Acılı olsun..."
Yazı : Reha Muhtar
Kaynak :
Efendim söylemesi ayıp, bazı günler koşu bandında koşuyorum, bazı günler de yüzüyorum...
Koşu bandında koştuğum günler iyi...
Hayat bir farklılık yaratmıyor. Ama yüzdüğümde üzerinize afiyet, bende başlıyor bir iştah bir iştah bir afiyet...
Bu su ne menem bir şeyse, yüzdükten sonra, kurt gibi acıkıyorum... Ne kadar kalori varsa, aynen iadeli taahhütlü geri alıyorum...
Dün sabah kalktım... Ben bugün yüzeyim dedim... Neden?..
Çünkü, bizim gazetenin, bugün yeni bir icraatı başlayacak...
Birileri akıl etmiş, gazetenin yazar ve yöneticilerini haftada bir öğle saatlerinde açık büfe yemekte buluşturmaya karar vermiş...
Nerden çıktı şimdi bu çıkıntılık der gibi bakıyorsunuz değil mi?..
Anlamadınız mı?..
Yazar ve yöneticiler arasında yeni sinerjiler yaratılacak, size daha iyi gazeteler yapılacak herıld yani...
Büfe de açık olacak, püfür püfür...
Bizim matbuat işkembeyi doldurmadan sinerji ve enerji yaratamaz ne de olsa...
"Oh be" dedim... "Bugün açık büfe var... Ben sabah sabah bir güzel yüzeyim...
Kurt halini aldığımda, açık büfe menziline girerim...
Aklım sıra hesap yapıyorum... Aman kardeşim iyi yüzdün, şimdi ekmek ve karbonhidrat türlerine dokunmadan, açık büfeyi silip süpürme zamanı...
Hiç olmazsa maaşımda yapıldığını düşündüğüm haksızlığı, açık büfeden götürdüklerimle dengelerim...
Haftada 1'den ayda 4 açık büfe eder...
Büfe, 12.30-14.00 arası... Hani bu açık büfe hesapları yaptığımız anlaşılmasın diye, davete geç icabet ediyorum...
Babamın kulakları çınlasın... Kerküklüler misafirliğe gittiklerinde, gelen yemeklerin hepsini, bir güzel afiyetle yer, son parçayı bırakırlarmış...
Tabaktaki son parçayı mümkün değil yemezlermiş... Niye?..
Ev sahibi aç gözlü zannetmesin, tok gözlü olduğumuzu görsün diye...
Ben de aklımsıra tersten tok gözlülük yapıyorum...
Yemeğe geç icabet ediyorum ki, hani bizi beleşçi saymasın patron takımı...
Neyse efendim...
Saat tam 12.55'de, havuzumu ve güneşlenmemi yapmış bronz tenimle ve beyaz ceketimle icabet ediyorum, sinerji ve enerji açık büfesine...
Bir de ne göreyim... Koskoca bir masanın etrafında tek boş yer yok...
Yazar çizer ve yönetici taifesi, masayı tamamen kapatmışlar...
Masanın etrafı dolu, ama üstü boş!..
Hani boş dediğim gerçekten tamamen boş!..
Çatal, bıçak, tabak olmadığı gibi örtü de yok...
Hani önlerine küçük bir bloknot atsan, "Toplantıya geçebiliriz beyler" diyebilirsin yani, o derece toplantıya müsait bir durum...
Etrafta büfeye benzer hiçbir şey görülmüyor...
Ben de oturdum, etrafı seyrediyorum... Ona buna laf atıyorum...
Neden sonra, baktım kimsenin hareketlendiği yok...
Yahu bu adamların hepsi 25 dakikada bütün açık büfeyi silip süpürmüş olamazlar...
Bu ne menem bir açık büfedir, toplantı mı yapıyoruz büfe mi belli değil...
Yüzüp yüzüp kurt gibi acıkmışım ya... Etrafı kesiyorum...
Sonunda gözüme Barlas'ı kestirdim...Olmazsa onu yiyeceğim!..
Hem boylu poslu, hem etli butlu...
O ise, bizim Esra Tüzün'ün Dr. Mehmet Öz'le yaptığı röportajdan örnekler veriyor...
"55 yaşından sonra yılda 700 kez seks yaparsanız 16 yaş gençleşiyormuşsunuz" falan filan...
Bizimki şimdi de kafayı yılda 700 kez seksle bozdu...
Diyorum "Bu sigarayı bırak, yoksa mission impossible..."
Olmuyor anlamıyor...
Ona cevap yetiştirirken, süit gibi salonun ücra köşesinde ufacık tefecik bir masa fark ettim...
Hemen seyirttim... İki hıyar, üç domates, biraz rendelenmiş havuç, ile zeytinyağlı fasulye ve patlıcanımsı bir şeyler koymuşlar...
Allah sizin inandırsın hepsi bu! Sağ tarafa da sıcak niyetine de küçük küçük sosisler...
Hani bugünlerde gideceğim tatil köyünde karşılaşsam, "Kardeşim göz göre milleti mi soyuyorsunuz" diye maraza çıkartacağım bir manzara-i umumiye...
Yemin ediyorum size... İki gözüm kör olsun ki durum böyle...
Anlaşıldı açık boş büfe uygulaması başlatmışlar...
Zaten biraz sonra sevgili Turgay Ciner uğradı...
Girer girmez Ali Kırca'ya lafı atınca durumun kavradım...
"Ali'ciğim" dedi "Epey şişmanlamışsın..."
Ali laf anlatmaya çalışıyor... "Vallahi değil, Billahi değil, tersine zayıflıyorum..."
Turgay Ciner gülümsüyor...
Ben de gülüyorum... Niye mi?.. Bana da geçenlerde şişmanlıyorsun demişti...
Anlaşılan yeni uygulama böyle... Şişmanlıyorsun deyip, gazetede sinerjik açık boş büfe uygulamasına geçmek...
Yer miyim...
Hemen aşağı geçtim... "Yavrucuğum yap bana ekmek arası 1.5 köfte" dedim... "Acılı olsun..."