Muhafazakârlık kavramı son 20 yıldan beri toplumsal anlamda
değişim yaşamaktadır. Muhafazakarlık “yeni muhafazakâr”
ideolojisine nasıl dönüştü? Bu değişim toplumsal yaşama nasıl
yansıdı? Günümüz tüketim dünyası muhafazakâr değerlerle nasıl
buluştu?
“Yeni muhafazakâr” ideoloji teknolojiyle ve en çok da tüketim
kültürüyle bütünleşerek kendine has bir kültür oluşturmuştur.
1980’lerden sonra Türkiye’nin ekonomik liberalleşme sonucu ortaya
çıkan ekonomik kalkınması ve kapitalist-dünya sistemine entegre
olması, toplumda hem kültürel hem de yapısal olarak önemli
değişikliklere sebep olmuştur. Bu değişikliklerden en önemlisi
ülkenin tüketim toplumuna dönüşmesi ve tüketim kültürünün yaygınlık
kazanmaya başlamasıdır. Bu süreçle birlikte ihtiyaçlardan çok
sosyal statü göstergelerine ulaşmak önem kazanmıştır.
Sosyo-kültürel değerler çerçevesinde tüketim hız kazanmıştır. Tarz
ve stil ön plana çıkarak statüyü beslemiştir. Türkiye’de önem
atfeden bu rüzgâra muhafazakâr kesimde dahil olmuştur
Dini değerleriyle tüketim değerlerini bağdaştırmaya çalışan
melez bir kültürün doğumu gerçekleştikten sonra muhafazakâr kesim,
yeni bir hayat tarzını benimsemeye başlamaktadır.
Söz konusu hayat tarzı tesettürü bir estetik objesine ya da
güzellik aksesuarına indirgemiştir.
Hac ve Umre maneviyattan kopmuş sadece inanç turizmine
dönüşmüştür.
Cuma günü Üsküdar’da tekkede sohbete gidip, cumartesi günü 5
vakit namazı kılıp sonra Bebek sahilindeki kulüplerde bir duble
içkiyi kendine helal kılana dönüşmüştür.
Modern bir fenomen olan İslamcılık yeni bir form alarak
sekülerleşmenin iç harcı olarak tüketilmektedir.
Tesettür modaya uygun hale getirilerek oldukça renkli, dikkat
çekici ve bir o kadar da kadını seksi gösterecek dar ve streç
tarzda “çağdaş görünümlü” olmaya davet eden modanın çağrısına
kayıtsız kalmayan muhafazakârlar hiç de azınlık değiller.
Oysaki muhafazakâr olarak şık, dini öğretilere ve ahlaka uygun
giyinebilirsin.
Refah Partisindeki dindarlar, 2002 seçimlerinden itibaren
muhafazakarlaşarak iktidara taşınırken farklı bir siyasi- toplumsal
yapılanma sürecini de beraberinde getirdiler.
Küreselleşme ve liberal İslam’ın yükselişi ile İslami burjuvazi
Türkiye’de yeni bir egemen sınıf olarak yükseltmiştir. Türkiye’de
dindar olarak vasıflandıran partilerin güç kazanması İslam’ın
siyasi görünürlüğünü arttırırken, göze çarpan parasal artış da
İslam’ın kültürel görünürlüğünü arttırmıştır. Muhafazakârlığın
ekonomik ve siyasal olarak yükselişe geçmesi gündelik yaşam
pratiğinde de karşılığını bulmuştur.
“yeşil sermaye, yeşil tatil, yeşil pop” “yeşil moda ”söylemleri
muhafazakar kesimi ekonomi döngüsüne katmıştır. Katıldıkça
zenginleşmesi, zenginleştikçe toplum hayatında ‘diğer
burjuvaziyle’ yarışması ve bu yarış sonucunda aynılaşması
kaçınılmaz olmuştur.
Sistemin rekabet ortamına uyum sağlayan, muhafazakâr değerlerle
var olmuş bu yeni muhafazakârların sosyal konumlanışları
değişirken, ekonomik anlamdaki yükselişi de buna eşlik
etmiştir.
Sosyo-kültürel ve sosyo-ekonomik sentezlenmeye girişmişlerdir.
Söz konusu grupların çocukları ise, modern dünyanın nimetlerinden
sınırsız faydalanabilen ve bu dünyada biz de varız diyen bir grubu
temsil etmeye başlamıştır.
Bu yeni muhafazakâr üniversite gençliği
toplumlardaki itici gücü oluşturan önemli bir dinamiktir. Eğitimli
ve aydın kesimi temsil etmeleri bakımından özel öneme sahiptir.
Üniversiteli gençlik; Muhafazakâr toplumların ekonomik, politik,
sosyal ve kültürel alanlarını etkilemesi bakımından, Muhafazakâr
ideolojinin kendine has bir kültür oluşturmasına kadar ki süreçte
etkin rol almıştır. Ben biriciğim hissi muhafazakâr kesimin dini
hassasiyetlerinin önüne geçmiştir.
Muhafazakâr değerler sekülerleşmeye kurban edilmeye değer mi?
Bunu kısa vadede hep beraber göreceğiz.