Şimdi gündemde İstanbul Büyükşehir adayları AK Parti’li Binali Yıldırım ile CHP’li Ekrem İmamoğlu’nun kabul ettikleri karşılıklı televizyon tartışmasını kimin modere edeceği konusu var…
Önemli mi, önemli… Hem de çok önemli.
Binali Bey konuyu kendisi adına çözmüş, Uğur Dündar’ı önermişti ve İmamoğlu’da bunu kabul etmişti. Önce olumlu yaklaşan Dündar sonrasında bunun olmayacağını söyleyerek reddetti.
Haklı mı, haklı… Hem de çok haklı…
Şimdiye kadar taraf olmuş, oyunu açıklamış bir insanın moderatör olarak istenmesi Binali bey için bir özgüven ve rakibe jest olarak değerlendirilebilir.
Uğur Dündar’ın reddi ise gerçekten anlamlıdır. Karşıt olduğunu açıkça ilan ettiği aday tarafından bile gazetecilik yapacağı gerekçesiyle böyle bir tartışmayı yönetmeye davet edilmek bir gazeteci için fevkalade onore edici durumdur.
Keza, gazetecinin yaptığı değerlendirme ile kendisini onore eden insana ve açıkça desteklediğini belirttiği insana haksızlık olmasın diye böyle bir gazetecilik görevini reddetmesi de çok etik bir davranıştır.
Kesinlikle bu konuda Dündar’ı eleştirmek veya baskı ve telkinler altında bu karara vardı diye değerlendirmelerde bulunmak doğru ve akılcı değildir.
Kabul ettiğinde twitterde kopan fırtına, her tarafın trollerinin kurduğu cümleler, reddettiğinde de benzer şekilde Uğur Dündar’ı açık bir hedef haline getirmiştir.
Fikirlerini beğeniriz veya reddedebiliriz ama o bir gazetecidir.
İşini yapmayı kabul etti diye bu kadar şiddetli eleştirilere maruz kalmayı hak etmediği gibi, bunları gördükten sonra moderatörlük sonrasında yaşanacakları elbette görebilecek deneyime ve birikime sahip bir insan olarak vazgeçmesi son derece doğaldır.
Ne yazık ki Türkiye sosyal medya ile birlikte artık bir trol cehennemi içine yuvarlanmıştır.
İnsanlar yapmadıklarından, etmediklerinden kusurlu bulunur ve sorumlu tutulur hale gelmiştir.
Siyasetin seviyesi de trollerin seviyesine çekilmektedir.
Troller ne kadar dibe inerse, çukura düşerse siyasetçiyi de oraya doğru götürmektedir.
Bizim iletişim fakültelerinde öğrencilerimize okuttuğumuz evrensel gazetecilik ilkeleri de, mesleki etik kodlar da durumu düzeltmeye yetmemektedir.
Siyasetin tahammülsüzleşen, keskinleşen ve yer yer şiddete evrilen dilinde, yaklaşımında yaratılan bu trol zihniyetinin etkisini ve rolünü görmek gerekmektedir.
Siyasetçi mesajının etkisini güçlendirmek için icat ettiği, teşvik ettiği hadi en iyimser ifade ile görmezden geldiği trollerin kurbanı haline dönüşmektedir.
“Senin trolün, benim trolüm” yoktur. “İyi trol, kötü trol” yoktur. Hepsi demokrasiyi, barışı, kardeşliği ve bunların teminatı olan siyaseti zehirlemektedir. Aklı başında gazeteciler de artık kendilerini trol iklimi içinde bulmakta ve trolleşmektedir.
Uğur Dündar bunu gördüğü için mesleki kariyerinin önemli bir olayını reddetmek zorunda kalmıştır.
Moderatör olarak, bu tartışmayı ısrarla isteyen ve sürekli çağrıları ile siyasetçileri karşılıklı tartışma noktasına getiren Habertürk sunucusu Didem Arslan Yılmaz işin patentine sahiptir. Etik olarak bu tartışmanın onun kanalında ve onun moderatörlüğünde yürütülmesi yerinde olacaktır.
Böylelikle gazetecinin gazetecinin kurdu olmasının da önüne geçilmiş, emeğe ve fikre saygı da temin edilmiş olunur.
Gazeteciliği trol cehenneminden çıkarmak için mesleki etiğe öncelikle gazetecinin uyması ve herkesten buna saygı göstermesini istemesi elzemdir…