MİT, suikast olacağını biliyordu
Abone olSuikaste kurban giden Deniz Kuvvetleri eski Komutanı Kemal Kayacan’ın kızı Fatoş Hataylı Aksiyon'a konuştu
1992’de esrarengiz bir suikaste kurban giden Deniz Kuvvetleri
eski Komutanı Oramiral Kemal Kayacan’ın kızı Fatoş Hataylı ilk kez
konuştu ve sordu; “MİT suikasti biliyorsa neden bizi uyarmadı?” 29
Temmuz 1992 günü, Deniz Kuvvetleri eski Komutanı Oramiral Kemal
Kayacan’ın İstanbul Göztepe’deki evine bir telefon geldi.
Saldırgınlar binayı terkederken, 77 yaşındaki Kayacan orada
hayatını kaybetti. Oramiral Kayacan’ın ölümünün üzerinden tam 11
yıl geçti. Kayacan, Silahlı Kuvvetler’in üst düzeyinde görev yapmış
emekli komutanlara yönelik olarak, 1991’de başlayan saldırılar
zincirinin altıncı halkasıydı. Güneydoğu’da Asayiş Bölge
Komutanlığı yapmış olan emekli Korgeneral Hulusi Sayın, 30 Ocak
1991 günü Ankara Bahçelievler’de eşi ve kızının yanında uğradığı
saldırı ile öldü. 1970’lerin sıkıyönetim komutanlarından Tümgeneral
Memduh Ünlütürk, 7 Nisan 1991 günü Kayacan suikastinde olduğu gibi
İstanbul’da evine ziyarete gelen üç kişinin kurşunlarına hedef oldu
ve hayatını kaybetti. 23 Mayıs 1991 günü bu sefer Ankara’da, Hulusi
Sayın gibi Güneydoğu’da Asayiş Bölge Komutanlığı yapmış emekli
korgeneral İsmail Selen öldürüldü. Aynı gün, Adana Jandarma Bölge
Komutanı Tümgeneral Temel Cingöz de Adana’da vuruldu. Temel Cingöz,
suikastten yaralı olarak kurtuldu. 13 Ekim 1991 günü suikastçilerin
hedefindeki orgeneral İstanbul’daydı. Yine evinde saldırıya uğrayıp
hayatını kaybeden Orgeneral Adnan Ersöz, Genelkurmay 2.
Başkanlığı’ndan emekli olduktan sonra, Temmuz 1978—Kasım 1979
arasında Milli İstihbarat Teşkilatı Müsteşarı olarak görev
yapmıştı. Milli İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığı yapmış olan Adnan
Ersöz’ün, terör örgütlerince “Kontrgerilla’nın lideri” olarak
anılan Memduh Ünlütürk’ün, Güneydoğu’da komutanlık yapmış olan
Hulusi Sayın ve İsmail Selen’in hedef olmaları normaldi. Ancak
Oramiral Kayacan için görünüşte böyle bir sebep sözkonusu değildi.
Sadece, 1969—72 döneminde Donanma Komutanlığı yaparken, aynı
zamanda Gölcük bölgesi Sıkıyönetim Komutanı olarak görev yapmıştı.
Kayacan, 1974’te Deniz Kuvvetleri Komutanı olarak emekli olduktan
sonra, CHP’den siyasete girmiş ve 1977 seçimlerinde milletvekili
olmuştu. 12 Eylül 1980 ihtilali olduğunda milletvekiliydi. Bundan
sonra, suikaste uğradığı 1992’ye kadar başkaca hiçbir görevi
olmadı. Üstelik 12 Mart 1971 döneminde, ihtilalci sol grupların her
zaman sempati ile baktığı bir komutandı. Nitekim o dönemde
ihtilalcilerle Mahir Çayan liderliğindeki Türkiye Halk Kurtuluş
Ordusu Cephesi arasındaki bağlantıyı sağlayan kişi olan Binbaşı
İbrahim Keskin, 20 Mart 1996 günü Siyah Beyaz gazetesinde
yayınlanan sözlerinde Oramiral Kemal Kayacan’ın DEV—SOL’un hedefi
olmasını anlayamadığını şöyle belirtmekteydi: “Deniz Kuvvetleri
Komutanı Oramiral Celal Eyiceoğlu’nu sevmezdik. Onu aramızda
istemiyorduk. Ama Kemal Kayacan’ı severdik. İstanbul’da Donanma
Komutanı idi. Bizimle birlikteydi. Daha sonradan DEV—SOL tarafından
öldürüldü. Kayacan, öz ve fikirde bizimle beraberdi. DEV—SOL neden
onu hedef seçti, bunu anlamış değilim.” Kayacan’ın kızı Fatoş
Hataylı da, bir süre önce bu yöndeki kuşkusunu ilk defa dile
getirdi. Fatoş Hataylı, “Babamın ismi DEV—SOL’un yayınladığı ölüm
listesinde geçmiyordu” demekteydi. Oramiral Kayacan için, onbirinci
ölüm yıldönümünde Edirnekapı Şehitliği’nde anma töreni yapıldığı
gün, kızı Fatoş Hataylı ile suikast olayını konuştuk. – Babanızın
maruz kaldığı olayla ilgili bazı kuşkularınız var. Onları
aktarabilir misiniz? Babam terör konusunda akla en son gelecek bir
isimdi. Emekli olalı 18 sene olmuştu. 18 sene içinde bugüne kadar
hiçbir tehdit filan almadığımız için, kendisi koruma istemedi.
Belki koruma olmadığı için kolay bulmuş olabilirler. Daha tercih
edilen bir hedef olabilir. Kendisi her zaman şunu söyledi. Benim
hiçbir düşmanım yok. Koruma vermek isteyenlere de şunu söylerdi:
‘20 yaşında bir genç, beni korusun derken ona birşey olursa, ben
nasıl yaşarım. Dolayısıyla istemiyorum. Hem benim hiç bir düşmanım
yok. 18 sene oldu emekli olalı, istemiyorum. Ben yukarıda
oturacağım, koruma aşağıda bekleyecek; böyle bir şey mümkün değil.’
Derdim ki, kapının orada bekler. ‘Yok o dışarıda üşür ben rahat
edemem’ derdi. Biz de hakikaten kendimizi sakıncalı listesinde
(terör gruplarının hedef listesinde) görmediğimiz için böyle bir
şey istemedik. Fakat olayın bu kadar ciddi olduğunu bilmiyordum.
Sonradan MİT’in bildiği konusunda bazı rivayetler geldi. – MİT,
Oramiralin hedef listesinde olduğunu mu biliyormuş? Hayır. O
zamanki MİT Başkanı Teoman Koman sonradan, Göztepe civarında bir
büyüğe suikast yapılacağına dair bir duyum almıştık dedi. Tabii bu
beni çok incitti. MİT biliyorsa, o zaman bizi niye önceden
uyarmadı? Bu önemli bir noktaydı. Babam diye söylemiyorum, babamı
muhalifleri bile severdi. Cumhurbaşkanı adayı olmuştu (1980’de),
biz istemedik. Annemle artık bu hayattan yorulduğumuzu, artık bir
yerde dinlenmemiz gerektiğini düşünüyorduk. Kendisi cumhurbaşkanı
adayı olduğu zaman Meclis’te o gün çok az bir çoğunluk vardı. O
zamanlar 450 milletvekili vardı. Yarının bir fazlası oy
gerekiyordu. O gün boş olan Meclis’ten 212 oy çıkmıştı. Demek ki,
sağın da solun da tercih edebileceği bir cumhurbaşkanı adayıydı.
Bunlar büyük nedenler. Herkes tarafından sevilen bir insanı yok
etmek tamamen Türk Silahlı Kuvvetleri’ne yönelik bir gövde
gösterisiydi. Başarılı da oldular. Çünkü büyük ses getirdi.
Halihazırdaki bir komutana saldırmak kolay değildir. Ama emekliye
saldırmak tabii ki daha kolay. Hele bir de babam, Karadenizli
tarafı tutup koruma istemiyorum demiş. Ve maalesef hiçbir tehdit
gelmedi. Onu size söyleyeyim. Zaten tehdit gelse, bizim
çocuklarımız, torunları, evlatları ona bir tedbir alırdı. – O
tarihe kadar devletten de bir uyarı gelmedi değil mi? Hayır, zaman
zaman gelip bir koruma verelim dedikleri olurdu. Fakat bu herkese
yapılan bir teklif. Fakat illa da koruma verelim, kesin bir şey
olacak diye bir uyarı gelmedi. O zaman tedbirimizi alırdık. En
azından, babam bırakın kendi canını korumayı, ailesi açısından
böyle bir korumayı isterdi. Tam aksine son derece mütevazı bir ev
ve o gün kapıyı kendisi açacak kadar beklentisiz bir olay. Kapı
çalınıyor ve kapıyı babam açıyor, olay bu derece. Annem içeride
mutfakta. Son derece mütevazı, normal bir hayat. Annem diyor ki,
dışarı çıktığım zaman bir sesler duydum. Çarpışma filan. Akşam
sekize yirmi kala, yedi buçuğu beş geçe filan olmuş. Çocuklarımın
yaz okulu vardı, ben yurtdışındaydım. Allah’ın büyüklüğü belki de
orada olmamış olmam. Ama size şunu söyleyeyim, karşı taraf o kadar
kararlı ki, ablamın damadı o gün evdeymiş, telefona o çıkıyor önce.
Yani evde erkek de olsa farketmiyor bunlar için. Kafaya koymuşlar.
– O gün Oramiral ve anneniz dışında ablanızın damadı da evde...
Evde ablamın damadı, ablamın kızı. Önce telefon açmışlar. Teyid
etmişler, ev onların evi mi diye. Ev kalabalık bir ev üstelik. Teke
tek yaşayan bir insan değil. Kapıyı tek açıp da o gün evde tek olan
bir insan değil. Ama teröre hiçbir şey yapılamaz. Hakikaten eğer
akıllarına koymuş olsunlar, burada olmazdı, arabaya girerken çapraz
ateş yaparlardı. Ama babamı kolay buldular. Korumasız olduğu için.
Şimdiki komutanlarımız, Allah göstermesin, çok iyi korunuyorlar. Bu
biraz da bizden sonra gerçekleşti. Ve büyük bir acı. Size şöyle
söyleyeyim. Gerçekten büyük acı, insan anlamıyor. Trafik kazası
gibi, başına gelmeden insan birşey anlayamıyor. – Daha sonra
güvenlik makamlarından teröristlerle ilgili bir bilgi aldınız mı? –
İlk başta şöyle bir bilgi alındı; güya kapıya gelenlerin iki
tanesi, başka operasyonlarda öldürüldü. Ama tabii, bilmenize imkan
yok. Gören eden yok. Sonra bir kanlı ceset, işte sizin kapıya gelen
buydu deniyor. Şu anda da babamı vuranlar, içeride mi, dışarıda mı,
yaşıyor mu, Türkiye’de mi, hiçbir bilgimiz yok. Çünkü devlet insana
böyle bir konuda hiçbir izahat vermiyor. Bırakın onu, mahkemelere
bile giremiyorsunuz. Gıyabınızda yapılan mehkemelere bile
giremiyorsunuz. Hiçbir şekilde. Sadece başınız sağolsun deniyor ve
olay kapanıyor. Sanıyorum bu bütün terör olaylarında böyle. Uğur
Mumcu gibi olaylarda, belki olayı biraz daha deşiyorlar... Terörün
kaynağına inmek lazım. Yoksa oradaki tetikçiyi yakalamışsınız,
tetikçi nedir ki? Kapıya gelenler nedir ki? Önemli olan kararı
verenler... – Siz o bakımdan ‘Babamın DEV –SOL’un hedefi olması
için bir neden yok’ diyorsunuz... Babam biliyorsunuz Cumhuriyet
Halk Partisi milletvekiliydi. Nedense bizde sosyal demokrat kavramı
oturmamıştır. Ama sosyal demokrat olarak bilinen bir isim. DEV—SOL,
bana ters geldi. Belki de bunu DEV—SOL’a atfettiler. İnanın
hiçbirşey bilmiyorum. Bilsem rahatlardım. – Size verilen bilgiye
göre olay günü eve gelenler kaç kişiydi? Üç kişi denildi. Ama ben
Türkiye’de değildim. O karambolde apartmandan çıkarken kimi diyor
ki iki gördük, kimi diyor ki üç gördük. Kimi dışarıda biri vardı,
diyor. Öyle herkes karambole gelmiş durumda ki, tam saat 07.30,
akşam yemek saati, herkes evinde yaz akşamı yemek hazırlarken
gençler o şekilde ziyarete gelir gibi eve gelmişler. – Normalde
böyle ziyaretçileri olur muydu? Olurdu. Ne bileyim, bir iyilik
yapmış olduğu veya nikah şahidi olduğu gençler gelir otururdu.
Babama çoğu zaman fikir danışır, fikir alırlardı. Gençlere her
zaman ev açıktı. O bakımdan yadırganmış bir olay değil. Denizcilik
konusunda gelir alırlardı, konuşurlardı. Babam otururken kendi
elleriyle onlara kahve yapardı. – Kapıyı kendisinin açması da bunu
gösteriyor... Zaten hiç düşman beklentisi içinde değildi ki. Ancak
insan böyle bir durumda, silahlanması ve kapının arkasında
durmaması gerekiyor. – Bugüne kadar soruşturmada bir mesafe
katedilmedi. Başka komutanlar da vuruldu. Bu gibi olaylar kolay
aydınlatılamıyor. Sizin olayın aydınlanacağına dair bir beklentiniz
var mı? Benim Allah’tan başka hiçbir ümidim yok. Herhalde ben
yaşarken göreceğim diye düşünüyorum. Bir tek Allah’a sığınmam var.
Herhalde bana gösterecektir. Herhalde bu iş böylesine
kalmayacaktır. – Teoman Koman ile görüştüğünüze göre, Milli
İstihbarat Teşkilatı’ndan olayı aydınlatmalarını istediniz mi?
Hayır, o da olaydan sonra pek görevde kalmadı zannedersem. Çünkü
ben bekliyordum. Ben bu sürede beklerken herhalde mahkeme ele
alınmadı diye düşünüyordum. Sonra çok üst makamda birisine sordum.
Bana dediler ki, “Mahkemeyi siz takip edeceksiniz. Siz avukat
tutacaksınız.” Dedim ki, nasıl olur, bana devletin haber vermesi
gerekmiyor mu? Şu aşamada, şöyle oldu, böyle oldu diye. En sonunda
baktım ki ben başka düşünüyorum, karar başka türlü. Biz hiçbir
mahkemeye de çağrılmadık. Gidip de takip etmek çok zor... –
Sanıklar yakalanmayınca takip de yapamazsınız... Nereden takip
edebilirsiniz ki? Olan gidene oluyor. Böyle meşhur cinayet
olayında, terör olayında biz tek değiliz. Maalesef, demek bazı
şeyler Türkiye’de böyle... Kaynak: www.aksiyon.com.tr