MİT ile HADEP İstanbul'da buluştu
Abone olMİT ve HADEP yetkilileri İstanbul Beşiktaş'ta biraraya geldi. Sırrı Sakık, Sedat Yurtdaş, Güven Özata ve Kemal Parlak'ın katıldığı toplantıda neler konuşuldu neler...
MİT bazı üst isimleriyle, HADEP üst düzey yöneticileri 1997
bahar aylarında, en az iki kez bir araya gelip Güneydoğu'daki
çatışmaların sona ermesi konusunda neler yapılabileceğini
tartıştılar. MİT'e bağlı İstanbul Beşiktaş'taki tarihi bir köşkte
gerçekleşen görüşmelere, o dönemde hapiste olan HADEP Genel Başkanı
Murat Bozlak katılamazken parti tam dört genel başkan yardımcısı
tarafından temsil edildi: Sırrı Sakık, Sedat Yurtdaş, Güven Özata
ve Kemal Parlak. Bunlardan Sakık ve Yurtdaş'ın eski DEP
milletvekilleri olması görüşmeleri daha anlamlı kıldı.Görüşmeler
bir gazetecinin girişimi, bir işadamının aracılığıyla gerçekleşti.
Organizasyonun HADEP kısmını yürüten Parlak, konuyla ilgili
sorularımızı yanıtlamaktan kaçındı. Dönemin MİT Müsteşarı olan
emekli Büyükelçi Sönmez Köksal'a ise eşi Filiz Akın'ın tedavisi
için ABD'de olması nedeniyle ulaşamadık. Ancak adı geçen diğer üç
HADEP yöneticisi, görüşmeleri ve bunlara kendilerinin katıldığını
doğruladı. Yurtdaş, muhataplarının da kendileri gibi dört kişi
olduğunu belirtip şöyle devam etti: ''Kimliklerini bilmiyorum ama
herhalde Marmara Bölgesi'nin üst düzeyde isimleriydi. 'Biz bu
görüşmeyi kendi başımıza yapmıyoruz, devleti temsilen yapıyoruz'
dediler. Konuya çok vakıftılar, hatta günlük bilgilere de
sahiptiler.'' Arabuluculuk girişimi Yurtdaş, ''resmi nizamiyesi
olan, izbandut gibi kimselerin kuş uçurtmadığı bir yer'' olarak
tarif ettiği köşkteki görüşmelerin çok resmi geçtiğini söyledi:
''Çay filan içtik ama hemen görüşmeye geçildi. Hani uzun uzun hal
hatır sorulur, sağdan soldan konuşulur ya burada bu tür şeyler
olmadı.'' Sakık ise, ''Siz Ankara'dasınız, neden İstanbul'da
görüştünüz'' sorumuzu ''İstanbul'da böyle bir şeyin daha uygun
olacağı düşünülmüş. Gittiğimizde her taraf çok sıkı korunuyordu''
diye yanıtladı ve şöyle devam etti: ''Görüştüğümüz konu ve mekan,
bu görüşmelerin çok önemli olduğunu gösteriyor.'' Gerçekten de
bugüne kadar Kürt sorunu üzerine bir dizi ''gizli görüşme'' ve
''arabuluculuk girişimi''nden söz edildi. Ama bunlar ya otel,
restoran gibi yerlerde ya yurtdışında, en önemlisi taraflara ne
derece yakın oldukları şüpheli, çoğu durumda da ''kerametleri
kendilerinden menkul'' kişilerce yapıldı ya da yapıldığı iddia
edildi. Bu nedenle 1997 buluşmaları, hem mekan hem de katılımcılar
bakımından fazlasıyla ciddiye alınmayı hak ediyor. Peki neler
konuşuldu? Erbakan'ın başbakanlığında Refahyol Hükümeti'nin
işbaşında olduğu, 28 Şubat 1997'nin ünlü MGK'nın yapıldığı dönemde
MİT ile HADEP yetkililerinin gündem maddeleri tabii ki Güneydoğu,
Kürt sorunu ve PKK'ydı. Sakık ''Görüşmelerin ardında iyiniyet
vardı, herkes o tarihte sorunun nasıl çözüleceğini, nasıl
görüşülebileceğini tartışıyordu. Herkes çırpınıyordu'' dedi.
Yurtdaş ise, muhataplarının temel kaygısının, sorunun, üçüncü kişi
ve ülkeleri karıştırmadan çözmek olduğunu belirtip şöyle devam
etti: ''Biz de kanın durmasını en az sizin kadar istiyoruz dediler.
Bunun meşru zemine çekilmesinden söz ediyorlardı. 'Ne yapılabilir?'
türünden bir sohbet oldu ve o sohbette de taleplerimiz sert, biraz
PKK'ya yakın bulundu. Ama sorunun çözümü için zorunlu adımlar var.
Dile, kültüre, örgütlenmeye ilişkin talepler, OHAL yasası,
koruculuk, genel af...'' Özata ''sorunun nasıl çözülebileceği,
nasıl ilerleme sağlanabileceği konuşulan hususlardı. Sorunu çözmeye
yönelik bir inisiyatifti'' dediği görüşmeler için ''ama sonunda
güdük kaldı'' diyor. Yurtdaş'a göre bunlardan sonuç çıkmamasının
temel nedeni devlet içindeki farklı yaklaşımlardı: ''Yürümemesinin
nedeni, devletin yumuşak kanadı bir şeyler yapmak isterken, radikal
kanadın izin vermemesidir. Eğer izin verilmiş olsaydı buna başka
enstrümanlar da katılırdı. Kürtler'in iradesini doğrudan
etkileyebilecek çevrelerin de buna onay vermesi, bir şekilde
katılması düşünülüyordu. O süreç sadece bizimle başlayıp bitecek
bir şey değildi. Sorunu doğrudan onlarla görüşmenin anlamı başka,
yasal bir partinin yetkilileriyle görüşüp sorunu kökten çözecek bir
mecraya taşımak başka bir şeydi. Yoksa böyle polisiye filmleri
andırır yollarla görüşme düzenlemenin anlamı var mıdır?''
HADEP'liler bu görüşmelerin sonuçsuz kaldığını söylüyorlar, ama bu
tarihten birkaç ay sonra Refahyol Hükümeti'nin düştüğünü, bunun
hemen ardından MGK'da Milli Güvenlik Siyaset Belgesi'nin (MGSB)
yeniden belirlenip bölücülüğün tek başına Türkiye'nin birinci
öncelikli tehdit unsuru olmaktan çıkıp irtica ile eşdeğer kabul
edildiğini, yaklaşık bir yıl sonra da PKK'nın ateşkes ilan ettiğim
ve Öcalan'ın yakalanıp Türkiye'ye getirilmesine yol açan sürecin
başladığını da unutmayalım. Kaygılarımız gerçekleşmedi * Bu tür
görüşmeler daha çok otellerde, restoranlarda gerçekleşir...
Yurtdaş: Öyle olmadığı için daha çok güven veriyordu. * Bu kadar
önemli bir girişimden neden bir şey çıkmadı? Yurtdaş: Yürümedi,
yürüseydi belki çok daha erken bazı şeyler aşılmış olurdu. * Siz
biraz sert konuşmuşsunuz... Yurtdaş: Devletten ciddi bir adım
gelmedikçe bir şey yapılamayacağını söyledim. Şunu çok iyi
hatırlıyorum: Kendilerinden güvence istedik; manipüle edilmemesi
konusunda. * ''Bizi kullanmayın'' mı dediniz? Yurtdaş: Evet, çok
açık. Olayı ''kendi aramızda çözeceğimiz bir sorun'' haline
getirmek istediklerini belirttiler, * ''PKK'yı devre dışı
bırakalım, biz bu işi çözeriz'' dediler mi? Yurtdaş: Öyle bir şey
yapmadılar. Soruna, gerçekleri kabul ederek yaklaşıyorlardı.
PKK'nın yönteminin kısa sürede değişmesi gerektiğini, silahlı
olmaktan çıkmasını savunuyorlardı. Bu ters bir yaklaşım değil.
Bugün de aynı şeyi söyleyebiliriz. Onların devleti ne kadar temsil
ettiklerinden emin değildik. Ne kadar samimiydiler. Yoksa bizi
birilerine karşı kullanmak mı istiyorlardı. Bu kaygılarımızın
hiçbiri gerçekleşmedi. Kullanılmadık... * Böyle bir yerde böyle
insanlarla konuşmak nasıl bir şey? Yurtdaş: Endişe var. Bir kere
kesinlikle güven duymuyorsun. Bu bilgi bir gün aleyhinize
kullanılabilir. Hepimiz sol örgütlerden geldik. Adama bir kere
''ajan, polis'' dendi mi hayatı kararır. Ama sürecin tıkandığını
hepimiz biliyorduk. Demokratik barışçıl yolları devreye sokarak
çözüme katkı sağlamak gerekiyordu. Tam bunlara denk düşüyordu. Bir
yandan endişelerimiz, diğer yandan önemli bir iş yaptığımız hissi
vardı. Devletin belli kesimleri birtakım engeller çıkardı. O
görüşmelerde kim ne söylemiş hepsi bir gün çıkacaktır. Kaynak:
Vatan Gazetesi