MİT Ersöz'ü 5 ay önce tespit etmiş
Abone olErsöz'ün ismine ulaşan MİT, bombacıların şemasına ulaşamayınca patlamaları önleyememiş...
İstanbul’daki bombalama eylemlerini yapan grubun liderlerinden
biri, İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi mezunu Adnan
Ersöz’dü. Milli İstihbarat Teşkilatı’nın, bombalama eylemlerinden
beş ay önce Ersöz ismine ulaştığı, ancak bombacıların şemasını tam
tespit edemeyince saldırıların önlenemediği ortaya çıktı. Adnan
Ersöz, İstanbul’daki 15 ve 20 Kasım bombalama eylemlerini yapan
grubun en ilginç isimlerinden biriydi. İstanbul Üniversitesi
Siyasal Bilgiler Fakültesi’nden 1996’da mezun olan Ersöz’ün nasıl
olup istikametini Afganistan’daki El Kaide kamplarına yönelttiği
bugüne kadar hep merak konusu oldu. Bombalama eylemlerini yapan
grubun içinde eğitim düzeyi en yüksek kişi oydu. Grubun lideri
Habib Aktaş’ın El Kaide kamplarına uzanan hikayesi, 1990 tarihinde
Mardin’in Savur ilçesinde liseyi bitirmesinden sonra dini eğitim
amacıyla Pakistan’a gelmesiyle başlamıştı. Sinagoglardaki
patlamadan sorumlu Mesut Çabuk ve Gökhan Elaltuntaş ile İngiltere
Başkonsolosluğu’ndaki patlamayı gerçekleştiren Feridun Uğurlu da
dahil olmak üzere grubun diğer üyeleri genellikle lise mezunuydu.
Çoğunlukla liseyi bitirmelerinden sonraki dönemlerde yakın arkadaş
çevrelerindeki isimlerin yönlendirmesiyle Afganistan’daki kamplara
katılmışlardı. Peki İstanbul Siyasal mezunu Adnan Ersöz’ün El Kaide
kamplarına uzanan hikayesi nasıl başlamıştı? İstanbul Devlet
Güvenlik Mahkemesi’ndeki (DGM) bomba davası tutanakları, Adnan
Ersöz’ün bu çarpıcı hikayesi ile birlikte önemli bir bilgiyi de
gözler önüne seriyor. Dosyadaki tutanaklara göre, Milli İstihbarat
Teşkilatı, saldırılardan tam beş ay önce grubun bir üyesini sorguya
aldı ve bu sorgudan Adnan Ersöz ismine ulaştı. Ancak, MİT'in
sorguladığı bu kişi serbest kalınca, durumu hemen grubun lideri
Habib Aktaş'a iletti. Aktaş da, MİT’in deşifre ettiği Ersöz’ü hemen
yurtdışına çıkarttı. Bu yüzden, İstanbul’daki saldırılar
tamamlanıncaya kadar Adnan Ersöz yurtdışındaydı ve bir ay sonra
İran’dan gelerek güvenlik güçlerine teslim oldu. MİT’in elindeki
fotoğraf Adnan Ersöz, dosyadaki ifade tutanağında MİT’in kendisini
nasıl tespit ettiğini ve o aşamadan sonra neler yaşandığını şöyle
anlatıyor: “2003 yılı Haziran başında Habib Aktaş ile görüşmemizde
bana, İrfan Kavak isimli arkadaşın istihbarat güçleri tarafından
alındığını, kendisine resimlerin gösterildiğini, bu resimlerin
içerisinde benim resimlerimin de olduğunu ifade etti. İrfan
Kavak’ı, 1998 yılında Pakistan’a gittiğimde İslamabad’da
üniversitede Habib Aktaş vasıtasıyla tanıdım. Kendisini ilk defa
Pakistan’da gördüm. Daha sonra Türkiye’ye geldiğim zaman defalarca
görüştük. Habib Aktaş ile tanışmalarının benden öncesine
dayandığını ve iyi arkadaş olduklarını biliyorum.” Adnan Ersöz'ün
sözünü ettiği İrfan Kavak, İstanbul DGM'nin bombalar davasında şu
ana kadar tutukladığı 50 sanık arasında yer alıyor. Habib Aktaş,
Baki Yiğit, Gürcan Baç ve Harun İlhan ile birlikte bombacıların
liderlerinden olan; 1970 yılında Kastamonu’nun Çatalzeytin
ilçesinde dünyaya gelen Adnan Ersöz, iki yaşında iken ailesi
İstanbul Kadıköy’e taşınınca çocukluğu İstanbul’da geçti. Adnan
Ersöz’ün Pakistan ve Afganistan macerası, Siyasal Bilgiler
Fakültesi’nde öğrenci iken 1993’te başladı. Ersöz, Arapça öğrenmek
için Suriye’ye gitme planları yaparken Pakistan’a gidişini şöyle
anlatıyor: “Suriye’ye gitmek için araştırma yaptım, ama gidemedim.
Hakan Çalışkan isminde bir arkadaş Pakistan’a gitmemi tavsiye etti.
Uçakla Pakistan’a gittim, burada medrese eğitimi aldım.
Uluslararası İslam Üniversitesi’nin yurdunda kaldım. Peşaver’de
bulunan Ebu Hanife Medresesi’ne gittim ve 10 gün kadar devam
ettikten sonra seviyem yeterli olmadığı için bana ağır geldi ve
ayrılarak İslamabad’a geri döndüm. Daha sonra bu okulun derslerine
dinleyici olarak devam ettim. 1996 yılı benim için bir dönüm
noktasıdır. Bundan sonra, daha dönüşü olmayan bir yola girmiştim.
“1996 yılının ekim ayında, Pakistan’a İslami ilimler üzerine eğitim
görmek için gittim ve bu ülkenin İslamabad şehrinde bulunan İslam
Üniversitesi’nde Arapça eğitimi aldım. 1997 yılı içerisinde
dinleyici olarak Uluslararası İslam Üniversitesi’ne devam ettim.
Daha önceleri İstanbul’da bir sohbette tanımış olduğum Trabzonlu
yaşlı bir amcayla, İslamabad’da karşılaştım. Kendisine niçin
geldiğini sordum, kendisi de bana Afganistan’a cihat etmek amacıyla
geldiğini söyledi. Beni de götürmesini söyledim, o da tanımadığım
kimselerle görüşerek olumlu cevap verdi ve 1997 yılı içerisinde
Afganistan’ın Host kentindeki Halden Kampı’na bu yaşlı amcayla
birlikte gittik. Burada 2 veya 3 ay kadar askeri ve siyasi eğitim
aldık. Bu yaşlı amcanın ismini bilmiyorum. Herkes ona kampta Dede
diye hitap ederdi. Daha sonra bu amcanın kalp krizi geçirerek vefat
ettiğini duydum. Burada 2 veya 3 ay askeri eğitim aldıktan sonra
İslamabad’a geri döndüm. Tahmini olarak 1998 yılının temmuz ayında
İstanbul’a döndüm. Afganistan’ın Host bölgesinde bulunan bu kamp,
Afgan cihadı döneminde, Abdullah Azzam döneminde kurulmuş bir
kamptır.” Usame bin Ladin ile görüşme Adnan Ersöz, Habib Aktaş ile
işte bu sırada Pakistan’da tanışıyor. Aktaş’ın da kendisi gibi
İslamabad’da üniversitede öğrenci olduğunu belirten Ersöz,
kendisine yardımcı olan Aktaş’la arkadaşlığının arttığını, beraber
öğrenci yurdunda kaldıklarını vurguluyor. 1998’de Türkiye’ye
döndüklerini, İstanbul’da birlikte ticari faaliyette bulunduklarını
anlatan Ersöz, “1999 yılında ticaret amacı ile birlikte Kuzey
Irak’a gittik ve bir hafta kadar kaldıktan sonra geri döndük”
diyor. Yeniden Afganistan’a dönüşleri, El Kaide’nin ABD’ye yönelik
11 Eylül saldırılarının az öncesine rastlıyor: “2001 yılı
içerisinde Habib Aktaş ve Baki Yiğit ile ortak karar alarak,
Pakistan’a, oradan da Afganistan’a geçerek burada bulunan kamplarda
eğitmenlik yapmayı düşünüyorduk. Türkiye’den Afganistan’a eğitim
almak için giden şahısların orada bir çatı altında toplanması için,
Afganistan’da bulunan Halden Kampı Emiri İbni Şeyh ile görüştük.
Habib Aktaş ve Baki Yiğit burada eğitimci olarak kalacak, ben de
Türkiye’den gelecek insanları Pakistan’da karşılayarak Afganistan’a
yönlendirecektim. Bu konudaki görüşümüzü Halden Kampı’nın başındaki
İbni Şeyh kabul etti. Bu süreçte İbni Şeyh’in kampı Halden,
Taliban’ın El Kaide dışındaki diğer kampları kapatıp bir çatı
altında toplamak istemesi üzerine kapatıldı. Biz de İbni Şeyh’in
referansı ile El Kaide’nin kamplarında faaliyet yürütebilmek için
El Kaide’nin askeri kanat sorumlusu Ebu Hafız El Mısri ile
görüştük. Kendisi fikirlerimizi uygun bularak her türlü kolaylığı
ve desteği sağlayabileceklerini söyledi. Bizden, ülkemizde bulunan
Amerika Birleşik Devletleri, İsrail ve onların yandaşlarının
bulunduğu yerlere eylem yapılıp yapılamayacağı konusunda, Adana’da
bulunan ABD’ye ait İncirlik Üssü ile Mersin’e gelip giden İsral’e
ait yolcu gemisine eylem yapılması konusunda talepleri oldu. Biz de
konu ile ilgili çalışmalar yapılabileceğini söyledik.” Ersöz ve
arkadaşları, Ebu Hafız El Mısri ile görüşmelerinden sonra,
Kandahar’daki karargahında El Kaide’nin lideri Usame bin Ladin ile
bir sabah kahvaltıda bir araya geliyorlar: “Usame bin Ladin bizlere
dünya üzerindeki Müslümanların ezildiğinden ve sömürüldüğünden
bahsetti. Ladin’in karargahında birlikte kahvaltı yaptık, sohbet
ettik, bir saat kadar bir zaman kaldıktan sonra ayrıldık.
Müslümanların Amerikan ve İsrail devletlerinin sömürüsü altında
olduğu şeklinde beyanlarda bulundu. Bizlere gayet güzel bir şekilde
davrandı ve ağırladı. Görüşmeyi Kandahar’da tek katlı müstakil bir
evde yaptık. Evin etrafı yüksek duvarlarla çevrili, çevresinde
silahlı nöbetçiler vardı. Yanına vardığımızda silahlı bir nöbetçi
ve yardımcısı bulunuyordu.” Onlar Afganistan’da iken El Kaide’nin
ABD’ye yönelik 11 Eylül saldırıları yapılıyor. 11 Eylül’den sonra
ABD Afganistan’a savaş açınca Habib Aktaş ve Baki Yiğit’in
Türkiye’ye döndüklerini belirten Ersöz, “Ben Pakistan’da kalarak
örgütün Türkiye ile irtibatını sağlayacaktım” diyor. Habib Aktaş’ın
2002 yılı sonlarında, Türkiye’de yapılacak eylemler için El Kaide
örgütünden 150 bin dolar istediğini, bu talebi El Kaide
yöneticilerine ilettiğini belirten Ersöz, Türkiye’de yapılacak
eylemlerin ön araştırması için de daha önce El Kaide’den sekizon
bin dolar aldıklarını söylüyor. 2002 yılı mayıs ayında ABD’nin
Afganistan’daki operasyonları sırasında Ersöz’ün irtibatta olduğu
bir El Kaide yöneticisi Amerikalıların eline geçince, Ersöz
Afganistan’ı terk edek Türkiye’ye geliyor. Bunun üzerine,
İstanbul’daki bombalamaların finansmanı için gerekli olan 150 bin
dolar İstanbul’daki Habib Aktaş’a başka bir kanaldan ulaşıyor.
Türkiye’ye geldiğinde, grup üyelerinden biri Milli İstihbarat
Teşkilatı tarafından tespit edilip sorguya alındığında, Ersöz hemen
İran’a geçiyor. O tarihten itibaren İstanbul’da bombalama
eylemlerinin yapıldığı güne kadar, eylemlerin safahatı ve eylem
yapılacak hedefler konusunda Ersöz’e hiçbir kritik bilgi
verilmiyor. Ersöz, “Güvenlik güçleri tarafından arandığım bilindiği
için, benimle bilgi akışı kesildi. İstanbul’da eylem yapılacağını
bilmiyordum” diyor. Hatta, İstanbul’daki bombalama eylemlerinden
sonra yine grup lideri Habib Aktaş’tan bir mesaj alıyor. Aktaş bu
mesajda, “İran’da kalman da tehlikeli, oradan çık” diyor. Ancak
Adnan Ersöz, Türkiye’ye gelerek polise teslim olmaya karar veriyor.
Canlı bomba olmayı kabul etmezdim İfadelerinde, Habib Aktaş’ın
kendisine “canlı bomba” olması için bir teklifte bulunmadığını
belirten Ersöz, “Böyle bir şeyi benden isteseydi kabul etmezdim.
Çünkü kendimi böyle bir şey yapabilecek durumda görmüyorum. İntihar
eylemine gidecek olanlara daha çok cihad ve şehadet konuları
işlenerek şahıs tereddütsüz bir şekilde eyleme hazır hale
getiriliyordu, bu hazırlık safhalarını kamplarda özel olarak
veriyorlardı” diyor. Adnan Ersöz, El Kaide’yi ise şöyle anlatıyor:
“El Kaide’nin amacı Amerika ve İsrail hedeflerine karşı eylemlerde
bulunmak ve onların İslam ülkeleri üzerindeki hakimiyetini
kırmaktır. En üstte bir emir ve alt kademede ise eğitmenler
bulunur. Öyle çok katı bir disiplin yoktur. Kamp kurallarına
uymayanlar, spor türü cezalarla cezalandırılır. Eleman kazanma
yöntemlerinde, örgüte katılma diye bir şey yok. Sadece dünyanın
çeşitli ülkelerinden gelen insanlar burada kamplarda çeşitli
mülakatlardan sonra eğitime alınırlar, eğitimlerde başarılı
olanlar, ülkelerine veya savaş halinde olan yerlere gönderilirler.
El Kaide’nin stratejisi, bu hedeflere karşı yapılacak eylemlerde
kullanılacak şahısları kamplarında yetiştirmek, askeri ve siyasi
eğitim vermek ve örgütün propagandasını yaparak tüm dünyaya bu
amacını açıklamaktır. Örgütün maddi kaynaklarını Usame bin Ladin’in
şahsi serveti ve taraftarlarının yapmış olduğu yardımlar olarak
biliyorum. Askeri yapısı, ancak benim kamplarda gördüğüm kadarı
ile, dünyanın her bölgesinden gelen insanlara silah, bomba yapımı
ve buna benzer askeri eğitimler vererek yapılacak saldırılara karşı
insanları eğitmektir. Siyasi eğitim, genelde cihat ve şehadet
üzerine yapılan dini sohbetler ve ezilen Müslüman ülkeler üzerinde
yoğunlaşıyor. Türkiye’ye genelde bir bakış açıları yoktu ya da biz
fark edemiyorduk. Türkiye’deki devlet yapısını gayri İslami
buluyorlardı. Onlar sadece bu gibi ülkelerde eleman yetiştirmek ve
yapılacak eylemlere hazırlamak için uğraşıyorlardı.”