Araştırmacı Ali Kuzu'nun MİT-MOSSAD-CIA-Gladio ve Safari Operasyonu adlı kitaplarından yaptığımız alıntılarda, darbe süreçlerinde MİT'in işlevini yerine getirmediği vurgulanıyor. Hakan DİLEK / TAKVİM Demokratik ülkelerde istihbarat dış ülkelere yönelik olduğundan ve bir ihtisas kabul edildiğinden, teşkilatların üst yönetiminde uzman kişiler tercih edilir. İstihbarat teşkilatlarının askeri güçlerle ilişkileri, hedef devletler konusunda ordunun ihtiyacı olabilecek bilgilerin elde edilmesi ve aktarılması ile sınırlıdır. Servisler tabii ki demokratik siyasi otoritenin idaresi ve kontrolü altında görev yaparlar. MİT Kanunu'nda teşkilat Başbakan'a bağlı olarak gösterilmekte ise de daha düne kadar, MİT müsteşarının seçimi için MGK'nın tespit ettiği adayların devamlı muvazzaf general olması ve dolayısıyla Genelkurmay ile ast-üst ilişkilerinin görevdeki etkinliği, 1980 yılı öncesi ve sonrasında cumhurbaşkanlarının asker kökenli bulunmaları ve MİT başındaki general vasıtasıyla teşkilata direkt karışmaları, kuruluşu yakın zamana kadar üç başlı ve nerenin emrine uyacağını şaşırmış duruma getirmiştir. Buna bir örnek verecek olursak: 1960 ve 1980 yıllarında, Türkiye'de askeri darbe olacağının adeta herkes tarafından öğrenildiği zamanlarda bile MİT'in başbakanı durumdan haberdar etmemesi veya ön tedbirlerle darbeye karşı önlemlere yönelmemesi affedilmez bir zafiyet sonucunu doğurmuştur. 1980 öncesinde anarşiye ve siyasi cinayetlere karşı MİT etkin çalışmalara yönelebilse ve aktivitesi asgari durumda tutulabilse, memleketteki darbe şartlarının o zaman içinde oluşamayacağı düşünülmektedir. Örneğin Maraş Katliamı olarak kayda geçen kanlı olaylar neticesinde dönemin Başbakanı Bülent Ecevit'e 3 ocak 1979'da sunulan rapor bugün için de güncelliğini korumaktadır. Rapor yabancı istihbaratçıların MİT'i nasıl yanılttığını anlatmaktadır; "CHP iktidarı devraldıktan sonra vuku bulan o büyük olayların (Malatya, Sivas ve Kahramanmaraş) çıkacağına dair 1-2 ay evvelinden haber verilmediğinden yüzlerce vatandaşımızın can ve mal kaybına sebebiyet vermişlerdir. Önceden haber vermek bir tarafa, olayın yaratılmasında en etkin rolü oynamışlardır. Eğer MİT'in içinde yer alan yabancı istihbaratçılar iyi takip edilseydi, bu olaylar olmaz ve MİT Kahramanmaraş'tan her türlü istihbaratı aylar evvel haber alır ve olayların zuhur etmesine meydan vermezdi." MİT yabancı istihbaratçıların gadrine uğramıştır. İLK SİVİL MÜSTEŞAR 1965 yılında kurulan Milli İstihbarat Teşkilatı'nın başına sivil bir isim getirilmesi girişimleri ilk olarak Turgut Özal'ın başbakanlığı döneminde başladı. Ancak Özal'ın dışarıdan bir isim atamaktan, MİT'in içinden Hiram Abas'ı müsteşar yapmaya kadar uygulamaya koymak istediği bir dizi formül başarılı olamadı. 1980 sonrasında Burhanettin Bigali ve Hayri Ündül'ün ardından Teoman Koman 1988'de MİT Müsteşarı yapıldı ve dört yıl bu görevini sürdürdü. Özal'ın Çankaya Köşkü'ne çıkması ve Süleyman Demirel'in başbakanlığı döneminde Teoman Koman'ın ardından ilk kez bir sivil isim olarak Sönmez Köksal göreve getirildi. Diplomat kökenli bir isim olan Köksal'ın bu göreve getirilmesine MGK çevreleri de sıcak baktı.