Misyonerlik koruma altında
Abone olSon zamanlarda misyonerlik faaliyetleri hız kazandı. Misyonerlerin Güney Asya'da deprem zede çocuklara da el atması Özhan Yeniçeri'yi bilgi vermek zorunda bıraktı.
Özcan YENİÇERİ başlıklı yazısında misyonerlerin hizmet ettikleri
kurumun din olmadığını ortaya koydu.
Misyonerlik tarihle başlamıştır.
Tarih boyunca misyonerler hep gerçek amaçlarını daha sevimli ve
kulağa hoş gelen bir değerlerin arkasına saklamışlardır.
Misyonerlerin gerçekte pazarladıkları din, mezhep, ideoloji vb.
şeyler değildir.
Yaygınlaştırılmaya çalışılan şey din ya da ideoloji değil onları
maske olarak kullanan ekonomik ve siyasi çıkarlardır.
Dünyanın her yerinde, tarihin her döneminde misyonerler ya büyük
bir siyasetin ya da büyük bir ekonomik çıkarın aracı
olmuşlardır.
Kuruluşlarından itibaren gerek Katolik, gerekse Protestan
Hıristiyanlık''ta hiçbir zaman misyonerlik örgütleri sadece dini
amaçlı kurumlar olmamıştır.
Misyonerlik faaliyetleri her zaman siyasi, ideolojik, sosyal,
ekonomik, kültürel bakımlardan gittikleri ülkelerin aleyhine
sonuçlar üretilmesine neden olmuşlardır.
Gerçekte bir ulusun bir başka ulusun neye inanıp ya da inanmadığı
ile ilgilendiği yoktur.
Ancak herkes hangi ulusun neye sahip olduğu ya da olmaması lazım
geldiği ile ilgilidir.
Günümüz misyonerleri dini ya da siyasi kavramlarla bağlı
bulundukları ülkenin menfaatlerini en yüksek düzeye çıkarmak için
ilgilenirler.
Bu anlamda tarih boyunca Hıristiyanlık bir din, demokrasi bir
yönetim biçimi, insan hakları da etik bir sorun olmaktan daha çok
bir çeşit sömürü aracı olarak kullanılmıştır.
Zira hıristiyanlıkla demokrasi, demokrasi ile liberal kapitalizm,
liberal kapitalizm ile emperyalist sömürü çok da birbirinden ayırt
edilen kavramlar değildir.
Nietzsche de, Hıristiyanlığın bir köle ideolojisi olduğu ve
demokrasinin Hıristiyanlığın dünyevileşmiş bir biçimini temsil
ettiği konusunda Hegel ile benzer görüşleri savunmuştur.
Buna göre, bütün insanların yasa dönündeki eşitliğiyle, bütün
müminlerin gökyüzü alemindeki eşitliğine ilişkin Hıristiyanlık
ideali ile aynı anlama gelmekteydi.
Ama Hıristiyanlığın bütün insanların Tanrı önündeki eşitliği
inancı, aslında zayıfların güçlülerden duyduğu gizli nefretten
kaynaklanan bir önyargıydı.
Bu bakımdan Hıristiyan misyonerlerin tarih boyunca başarılı
oldukları her yerde İngiltere/İspanya/Hollanda/ABD gibi ülkelerin
çıkarları en yüksek seviyede gerçekleşmiş olması rastlantı
olamaz.
Haçlı seferleri ile Hıristiyanlık arasındaki ilişki de tarihle
sabittir.
Türkiye''nin AB ile müzakere tarihine kilitlenmesi ve bu uğurda her
şeyi sineye çeker görünmesi siyasi, kültürel, ekonomik ve dini
misyonerlerin önünü alabildiğine açmıştır.
İktidar misyonerlik ve Hıristiyanlık faaliyetlerini önemsiz
gösteriyor ve küçümsüyor.
Kendi geleceğini AB''ye girmekte gören, kimliksizlik illetine
yakalandığından milliyetçiliğe düşman liberal, sol ve softa kesimin
misyonerlik faaliyetlerine karşı koyması beklenemez.
Hele hele AB''ye girmek uğruna milli davalarını ve milli
çıkarlarını terk etmeyi evrensellik sananların misyonerler
karşısında durması hiç mümkün değildir. Başbakan Tayip Erdoğan
Rize''den şöyle bir mesaj veriyor: "Din elden gidiyor", demekle
dine sahip çıkılmaz.
Bunları daha çok duyacaksınız.
Kimisi diyecek ki, ''din elden gidiyor; kimisi diyecek ki, "Bu
ülkede kiliseler inşa ediliyor", kimisi diyecek ki ''Apartmanların
alt katlarında kiliseler yapılıyor''.
Sadece Almanya''da binlerce cami ve mescit açılmasına Alman
yönetimi müsaade ediyorsa, bu anlayışa bizim karşılık vermemiz
lazım" diyor.
Başbakan bu vesileyle ülkeye ve bir zamanlar "referansı İslam" olan
dinine yaptığı iyilikleri böylece itiraf etmiş oluyor.
. Başbakan doğru söylüyor "Din elden gidiyor" demekle dine sahip
çıkılmaz.
Ama Müslüman bir ülkede kilise inşa ederek, Ruhban Okulu açarak,
misyonerlere her türlü özgürlüğü ve imkânı sağlayarak ya da
apartmanların alt katlarına kilise açma izni vererek de herhalde
İslam dinine hizmet edilmiş olunmaz
YENİ ÇAĞ