Mısır'da öldürülen Esma'nın annesi Esma'nın son anlarını
anlatıyordu...
Sanırım bundan 20-25 gün önce...
Acısı taptazeyken yani...
Esma'nın son cümleleri vicdanının da beyninin de bir yerine
kazınmıştı işte...
Onları anlatıyordu muhabire, ben radyodan dinliyordum
anneyi...
Kimin annesi, hangi ülkeden o anne, hangi dinden, hangi
mezhepten beni zerre kadar ilgilendirmiyordu...
Hala da ilgilendirmiyor.
17 yaşında siyasilerin yüzünden toprakla başgöz edilmiş bir genç
kızın acısını hissediyordum sadece yüreğimde...
Ve annesinin, babasının, kardeşlerinin, sevdiklerinin halini
elbette...
Annesini onu anlattıkça dudaklarımı ısırıyor, ağlamamak için
kendimi zor tutuyordum direksiyon başında...
Ve o cümle...
O, kalbimi ellerine alıp kanatırcasına sıkan, yüreğimi bir
kerpeten gibi sıkıp kanatan o cümle döküldü annenin
dudaklarından...
"Gidişinin ardından sanki kızımı değil, bana beslediği sevgiden
dolayı sanki annemi kaybettim. Yanındayken kendimi güvende
hissediyordum" ...
Koyverdim gözyaşlarımı...
Yollar ne kadar hızlıysa ben giderken, gözyaşlarımın da aynı
hızla akmasına müsaade ettim...
İyi ki o muhabirin yerinde değilim diye de şükrettim...
Bir anne, kızını "annemdi" diye anlatırken, bilemiyorum haberi
ne kadar düşünebilirdim!
Bir annenin yüreği fışkırıyordu acıyla karışık cümlelerin
içinden radyoya...
Arabam acı doldu, kan koktu sanki...
Esma'ya böyle üzüldüm, böyle yandı içim...
Adı Esma olduğu için değil, insan olduğu için, ağlayan bir
annenin sesini duyduğum için acım...
Dün yine anneleri gördüm televizyon ekranlarında...
Ethem'in annesi, ilk duruşmaya gelmişti, oğlunun katiliyle
yüzleşmeye...
Ne kadar zor, evladına kör bir kurşun hediye eden, evladını
yaşamdan koparan biriyle aynı mekanda olmak mecburen, bir
düşünsenize!
Hatay'da anneler yürüyordu dün yine...
Ali İsmail Korkmaz'ın annesi, Abdullah Cömert'in annesi ve Ahmet
Atakan'ın annesi...
Ahmet için birleşmişlerdi hepsi bu kez, ötesi yok, hepsi anneydi
işte..
Ahmet Atakan için ağlıyordu annesi, Ahmet'in mezarının
başında...
Önce dimdik durmaya çalıştı, öyle ya, dik durmalıydı,
ağlamamalıydı, zira acısıyla "dalga geçebilen" yüreksizler
vardı!
"İyi oldu" diyebilen insancıklarla aynı dünyada yaşıyordu, dik
durması lazımdı!
Durmaya çalıştı... Olmadı...
Mezarının başına geldiğinde Ahmet'in, oğlunun en yakınına
geldiğinde, aslında en uzağındayken...
İçinden diline dökülen Ahmet'im, Ahmet'im sesleri unutturdu
güçlü görünmesi gerektiğini beynine...
Yürek her zaman olduğu gibi galip gelmişti yine...
Hani, bütün siyasilerin dilindeki o ortak, içeriği bomboş,
yalanlarla sıvanmış, duygusuzlukla bezenmiş, "Analar ağlamasın"
cümlesi var ya...
Ben zerre kadar inanmıyorum hiçbirine!