Mısır halkı 30 sene boyunca demir yumrukla yöneten Hüsnü
Mübarek’ten kurtulduğunda biz de Türkiye’de heyecanlanmıştık. Zira
totaliter siyasi anlayışının yanı sıra görünüşte olmasa da izlediği
ABD ve dolayısıyla İsrail eksenli politikalarla bölgede İsrail’in
elini güçlendirmekteydi.
Köklü devlet kültürüne sahip Mısır için demokratikleşme
fırsatları da Mübarek’in iktidar tutkusu nedeniyle ötelenmekte, bu
yöndeki beklentileri, gelişmeleri zayıflatmaktaydı.
Mübarek’in devrilişini yukarıda anlatmaya çalıştığım nedenlerle
olumlu bir gelişme olarak algılamamız doğal. Ancak
ülkemizde de sık sık tartışılan “seçimle gelmiş olma” durumunu
nasıl izah etmek gerekir?
Türkiye’de de iktidarı elinde bulunduran siyasal parti, daha
fazla oy almış olmayı mutlak hakimiyet olarak görmekte ve kendisine
itiraz eden tüm kesimleri en sert şekilde cezalandırmaktan
çekinmemektedir!
Yeniden Mübarek’e dönecek olursak;
Hüsnü Mübarek devrilmeden sadece 3 ay önce seçimle yeniden
başkan seçilmemiş miydi? Üstelik aldığı oy oranı %81 gibi ezici bir
orandı!
Mübarek; 1981’de yapılan Başkanlık Onaylama Referandumunda
%98,5 yine 1987’de Başkanlık Onaylama Referandumunda %97,1 ve 1993
yılında %96,3 akabinde 1999 Başkanlık Onaylama Referandumunda ise
%79,2 gibi oldukça yüksek oy oranları ile seçilmişti.
Bunu, 7 Eylül 2005’de %88,6’lık oy oranı izlerken 2011’deki
Başkanlık seçiminde ise (son seçim) %81’lik oyu bulunmaktaydı!
Seçimlerden sadece 3 ay sonra meydanlar doldu taştı!
Netice; Hüsnü Mübarek saltanatı
sona erdi…
Ama hala “sandıktan çıkan sonuçlar ne olacak”
sorusuna cevap bulamadık!
Konuya bizi yönetenlerin (AKP) demokrasi anlayışıyla ve
aynı mantıkla bakacak olursak sandıktan çıkan halk iradesini ne
yapacağız?
Mübarek’i götüren Tahrir kalabalığını anımsayınız;
Bizdeki Gezi Parkı’nda başlayan ve yurt geneline yayılan
protestolarla benzer yanları vardı, değil mi?
Orada da protestoların bir lider eksikliği vardı Gezi’de
de…
İşte Mısır’da bu boşluğu ABD dolduracak ve bölgedeki B.O.P
kapsamında süren dizayn çalışmalarına hizmet edecek ismi ön plana
çıkaracaktı!
O isim Mursi idi kuşkusuz!
Böylece Mübarek’i devirmek üzere ayaklanan Mısır halkının lider
eksikliği kafalardaki soru işaretlerine rağmen giderilmiş
olacaktı.
Mısır’da Siyasal İslam’ın temsilcilerinin işbaşı yapmasıyla
birlikte din referanslı devlet yönetme anlayışı kendini göstermeye
başlayacak ve kafalardaki soru işaretleri de cevap bulmuş
olacaktı.
Oysa halkın istediği bu değildi!
Mısır Halkı yağmurdan kaçarken doluya tutulmuştu. Halkın
devrimden beklentilerinin başında demokrasi, özgürlük ve adil gelir
dağılımı gelmekteydi.
Çoğunluk oyu ile iktidara taşıdıkları anlayışın çağımızla taban
tabana zıt olduğunu anlamaları ile birlikte sandık sonuçlarına
rağmen görevden azletmek için Tahrir Meydanı yeniden dolup taşacak
ve özgürlük sloganları atılacaktı.
Ama yine liderden yoksun bir başkaldırı ve yine sonunun nereye
varacağı bilinmeyen bir adım atılmıştı. Buna karşın Mursi
protestolar başladığında ele geçirdiği devlet gücünün sağladığı
cesaretle esip gürleyecek, kendine bağlı milislere ellerinde kefen
taşıtarak halka sert mesajlar verecekti.
İşte bu yönüyle de Türkiye Başbakanının kefen söylemleri
şaşırtıcı derecede benzerlik göstermektedir!
Devlet gücünü eline alanların ne pahasına olursa olsun
iktidarlarını savunma refleksi göstermeleri belki ilkel toplumlarda
normal karşılanabilir. Bu anlayış demokrasi, özgürlük talepleri
olan ülkelerde militan ve baskıcı anlayış olarak algılanır ve kabul
görmez!
Tahrir bir kez daha halkın itirazına adres olmuş ve sonuçta da
ordunun yönetime el koyması ile neticelenmiştir.
Türkiye'de hükümetin tahakkümünde olan basın ordunun bu duruşunu
darbe olarak lanse etmeye çalışsa da bu gerçekte bir darbe
değildir.
Ordunun yaptığı şey; geçici hükümetlerin değil halkın yanında
durmaktır ve doğrudur. Çünkü Mursi iç savaşı dahi göze alabilecek
kadar gözü dönmüş bir iktidar olduğunu her açıklamasıyla ortaya
koymuştur.
Ordu halk nezdinde fiilen meşruiyetini kaybetmiş Mursi
yönetiminin ülkeyi çatışmaya taşıyacak tutumunun önünü kesmek için
anayasayı askıya alarak yasal meşruiyetine de son vermiştir.
Bu nedenle halkın talepleri doğrultusunda ordunun
sergilediği duruşa darbe denilemez!
Darbe, yönetime el koymanın yanı sıra halkı da sindirmeye,
bastırmaya yönelik atılmış ve kendi anayasasını dayatan adımın
adıdır.
Mısır’da böyle bir durum söz konusu değildir.
Ancak Mısır Halkı dikkatli olmalıdır.
ABD’nin yeniden kendine yakın ve muhtemelen din eksenli siyaset
yapacak isimleri ön plana çıkarmaya çalışacaktır.