Milliyet'ten kovulan Pelin Batu'dan savaş ilanı
Abone olMilliyet Gazetesi'ndeki işine son verilen Pelin Batu, hükümet baskısından kovulduğu ima eden bir yazıyla okurlarına veda etti.
Milliyet Gazetesi sürpriz bir kararla
Pelin Batu'nun yazılarına son verdi ve kapıyı gösterdi. Irak'taki
gelişmeler ve Ortadoğu'yu yazmaya hazırlandığı sırada kovulduğunu
öğrenen Pelin Batu, 'Bir savaş yazısı'yla okurlarına veda
etti.
"İşimden de olsam, ölüm tehditleri de alsam, bu kadın düşmanı
ülkede ucuz bel altı hakaretlerine de maruz kalsam fark etmez,
korkmuyorum" diyen Pelin Batu, hükümete de imalarla dolu mesajlar
yolladı.
SAVAŞ İLANLI VEDA
Milliyet Gazetesi Pelin Batu'yu neden kovduğunu izah etmezken, ünlü
isim 'bu bir savaş yazısı olacak" diyerek
şu çarpıcı vedaya imza attı;
(...) Yazmak için köyden şehre inerken bir telefon geliyor ve
Milliyet işime son veriyor. Dolayısıyla, bu okuduğunuz gazetedeki
son yazım. Veda yazısında Birinci Dünya Savaşı’nın izdüşümlerini
yazamayacağım belki ama bu bir savaş yazısı olacak.
Yaklaşık iki yıl önce buraya “korku edebiyatı”
adlı bir yazı yazarak başlamıştım zira ülkemizde gazeteci olmak
artık riskli bir işti. Özellikle de açık sözlülüğüm, dik kafam ve
deli cesaretimden korkan ailem için! Ama, rahmetli babam “aile
gazetesi” olan Milliyet’te yazacağım için çok gururlandı ve köşenin
ismini buldu. (Sanılanın aksine bu süre zarfında evlenip
“Revnak” soyadını almadım. Babamın önerisiyle,
Farsça parlaklık ve çok renklilik anlamına gelen bir başlık
koydum).
SAFÇA DÜŞÜNDÜM, YALAKA VE ŞAKŞAKÇI DEĞİL
DE...
İki yıldır da gökkuşağının bütün renklerini yansıtmaya çalıştım.
Herkesin çirkef bir şekilde ötekileştirilip stok gibi satıldığı bu
demokrasi cennetinde korkusuzca yazmaya çabaladım. Hükümeti yeri
geldiğinde övdüm ama çoğunlukla tenkit ettim; muhalefet etmek için
muhalefet ettiğimden, takım tuttuğumdan, a partisini b partisine
tercih ettiğimden değil. Tarafsızlığa verdiğim ehemmiyetten, dindar
olmasam da kul hakkına ve etiğe olan inancımdan, farklı renklerin
güzelliğine meftun olduğumdan yazdım.
Ayrıca şunu da safça düşündüm: Bir güç odağının en çok ihtiyacı
olan şey yalaka ve şakşakçı değil her kesimi dürüstçe eleştirip bir
denge unsuru oluşturacak insanlardır.
BEL ALTI HAKARETLERE MARUZ KALSAM DA
KORKMUYORUM
İşimden de olsam, ölüm tehditleri de alsam, bu kadın
düşmanı ülkede ucuz bel altı hakaretlerine de maruz kalsam fark
etmez, korkmuyorum. Aksine, bu tahammülsüzlükte müthiş bir
özgüvensizlik, bu mütecavizlikte müthiş bir acziyet görüyorum.
Medya gaziliğine de soyunacak değilim; ne ilkim, ne sonum, ne de
kahraman. Sadece şahidim; öldürülen çocuklara, kine, nefrete,
mezhepçiliğe, hırsızlığa. Ülkem faili meçhul, ben mi susacağım?
Devam edeceğiz...
HİÇ FARK ETMEZ
Pembeye boyasınlar karalarını, akıtsınlar gülünç komplolarını,
tıkasınlar bütün mecraları, yıldırsınlar onlardan olmayanı.
Bağırdıkça bağırsınlar, hiç fark etmez. Rahat uykunun getirdiği
güçle, bilginin verdiği güvenle, tarihin getirdiği dirençle şu ya
da bu şekilde yazmaya, çizmeye, hayatta güzel şeylerin de
olabildiğini göstererek devam edeceğiz. Yaşamaya, evet, yaşamaya,
onların hiç yaşayamadıkları gibi.
ERDOĞAN'A ÜSTÜ KAPALI
MESAJ
Evet, çok değerli şeyleri kaybettik. Çaldırdık. Betona gömdük.
Unutturarak bir daha, bir daha öldürdük. Birbirimize düşürüldük.
Demek ki kalanlar artık çok daha değerli. Sarılacağız o zaman
rahatı kaçan ağaca, ihtiyar çınara, kuşa.
Vakti zamanında maveraünnehirin ötesinde bir imparator varmış.
Yaptığı yollarla övünmüş, diktiği duvarlarla nam
salmış. Heyhat Huang Ti, tarihe kitap yakan bir adam olarak kalmış,
Çin seddini yaptıran destansı lider olarak değil. (Ayrıca, bütün
yasakları bir nesil sonra ters tepmiş). Benden söylemesi...