Milliyetin yazmadığı haberler!
Abone olMilliyet Genel Yayın Yönetmeni Sedat Ergin gazetesinde nelerin yer alamayacağını yazdı.
Milliyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Sedat Ergin DMG
Magazin'in sorularını yanıtladı. Sedat Ergin, Milliyet'i ve
gazetecilikte vizyonununu anlattı.
Ankara’nın nabzını takip ettikten sonra İstanbul’a gelip Ankara’ya buradan bakmak nasıl bir duygu?
Ankara’nın benim için çok özel bir yeri var. 1976 yılında Mülkiye’de okumak üzere bu şehre gittim, aynı yıl Türk Haberler Ajansı’nın Ankara bürosunda muhabirliğe başladım ve 2005 yılında, yani tam 29 yıl sonra Milliyet’in Genel Yayın Yönetmeni olarak doğduğum kente döndüm. Yaklaşık 6 yıllık Washington dönemini saymazsanız, başkentte tam 23 yıl yaşadım. Bugünkü konumuma gelmiş olmamda Ankara’daki mesaimin, bu kentin bana kattıklarının çok büyük bir rolü var. Ankara’ya buradan sıcak duygularla bakıyorum. Bu kentin, bütün eksikliklerine rağmen, insana aşıladığı idealizm, yurtseverlik, tevazu, dayanışma gibi duygu ve değerlerin önemli olduğunu düşünüyorum. Ayrıca Cumhuriyetimizin başkenti Ankara. Cumhuriyeti seviyorsanız, onun başkentini de esirgeyeceksiniz...
GAZETECİLİKTE ANGLOSAKSON GELENEĞİ VE YELKENLERİ AKDENİZ RÜZGARLARINA AÇMAK
Habercilikte “Ankaralı olmak'' diye bir ekol var mıdır? Varsa bu anlamda siz “nerelisiniz?''
Ankara gazeteciliği, işin doğası gereği, daha çok siyasi haberlerle yoğrulan, siyaset haberciliğini diğer başlıkların önünde tutan bir bakışı gerektiriyor. Ben de 12 yıl boyunca Hürriyet’in Ankara Temsilcisi olarak bu anlayışla görev yaptım. Eğer bir ülkenin karar alma mekanizmasının bulunduğu, siyasetin kalbinin attığı merkezde gazetecilik yapıyorsanız, işinizin hakkını verebilmeniz için bu merkeze odaklanmanız, bu merkezin kodlarını çözmeye dönük bir yazılım geliştirmeniz gerekiyor. Ama şimdi geriye dönüp baktığımda, insan unsuruna biraz daha fazla önem verebilirmişim diye düşünüyorum. Ben gazetecilikteki köklerim itibarıyla bir Ankara gazetecisiyim. Ama asıl tarz olarak herhalde gazeteciliğin en katı kuralcılığını esas alan Anglo-Sakson geleneğine bağlıyım. Gelgelelim Türkiye’de gazetecilik yapıyorsanız, yelkenlerinizi biraz Akdeniz rüzgarlarına da açmanız gerekiyor.
ANKARA GAZETECİLİĞİ İLE İSTANBUL GAZETECİLİĞİ NEREDE FARKLI?
Haberin merkezindeyken şimdi bir gazetenin başındasınız? Ne değişti hayatınızda, bir özlem var mı geçmişe?
Hayatımda pek çok şey değişti. En basitinden yaşadığım kent değişti. Yaptığım işin pratiği değişti. Ankara Temsilcisi olarak yaptığınız iş ile genel yayın yönetmeni olarak yaptığınız iş belli ölçülerde farklı pratiklere dayanıyor. . Özlem var mı diye soruyorsunuz… Oluyor tabii…Zaman zaman Ankara günlerimi aramadığımı söylersem doğruyu söylememiş olurum Şimdi geriye dönüp Ankara yıllarıma baktığımda, aslında çok keyif verici bir iş yaptığımı, gazeteciliği dolu dolu yaşadığımı, entelektüel açıdan kendimi sürekli yenileyebildiğimi, çok huzurlu bir hayat yaşadığımı düşünüyorum. Hayatımın mutlu bir dönemi oldu. Şimdi kendime çok az zaman ayırabiliyorum ve entelektüel açıdan kendimi yenileyebilecek bir zamanım yok. Örneğin, okumaya pek zamanım kalmıyor. Ama genel yayın yönetmenliğinin insana öğrettikleri de doğrusu bayağı devasa bir tecrübe.
İSTANBUL‘DA İŞLER ANKARA’DAN GÖZÜKTÜĞÜ GİBİ DEĞİLMİŞ
Ankara’dayken “ben gazetenin başında olsam şöyle yapardım'' dediğiniz durumlar oluyor muydu?
Böyle dediğim durumlar kuşkusuz oldu. Ama yerimi, sınırlarımı, nerede durmam gerektiğini bilen biri oldum hep. Biliyorsunuz, aktörler anayasada çizilmiş görev alanlarının dışına çıkmazlarsa rejim sıkıntısı yaşanmaz. Ülkeler için geçerli olan bu kural müesseseler için de geçerlidir. Ankara ile İstanbul arasında şöyle bir fark var: Ankara’dan gazeteye sadece siyasi haberler açısından bakıyorsunuz.. Oysa bir genel yayın yönetmeninin görev talimatının çerçevesi çok daha geniş ve Ankara’ya kıyasla çok daha geniş alanlara yayılıyor. Ankara’da temsilci olarak dört ya da beş alanı kapsamanız yeterli ama İstanbul’da genel yayın yönetmeni olarak onlarca alana yayılmanız gerekiyor. Örneğin ben Ankara’da iken hiçbir zaman spor ya da magazin haberleriyle ilgilenmedim. Şimdi ilgilenmem gerekiyor. Birinde yalnızca Ankara haberlerinden sorumlusunuz, bir de gazetenin tüzel ve manevi kişiliğini Ankara’da temsil ediyorsunuz. İstanbul’da ise genel yayın yönetmeni olarak bir gazeteye kimliğini., ruhunu vermek, yörüngesini tutturmak durumundasınız. Bunlar biraz farklı işler…
O zaman “dışarıdan bakıldığı gibi değilmiş her şey'' diyor musunuz?
İstanbul’a gelip genel yayın yönetmenliğini üstlenince işin pek Ankara’dan gözüktüğü gibi olmadığını daha iyi algıladım. Ancak İstanbul’da bu görevi yapmanın da önemli avantajları var. Buradan Türkiye’nin sorunlarına çok daha geniş bir açıdan bakabiliyorum, ülke sorunlarını bütün çeşitliliği içinde görebiliyorum. Ancak bu sorunları doğru bir şekilde tahlil edip, doğru açı ve perspektifler içine oturtabilmem açısından da Ankara tecrübesinin çok büyük yararını görüyorum. Ankara tecrübem ve onun getirdiği birikim olmasaydı bu bakışı geliştirebilmem güç olurdu.
MİLLİYET POPÜLER BİR GAZETE AMA POPÜLİST DEĞİL
Milliyet gazetesini nasıl tanımlıyorsunuz?
Milliyet, köklü gelenekleri olan, güvenilirliği, inandırıcılığı ile temayüz eden, popüler gazete kulvarında Türkiye’nin en saygın gazetesidir, Türkiye’nin referans gazetesidir. Dikkat, popüler bir gazete ama popülist değil...
CİDDİ OLMAK İLLA ASIK SURATLI OLMAYI GEREKTİRMİYOR
Hayalinizde nasıl bir Milliyet var? Şu an hayalinizdeki gazeteyi mi yapıyorsunuz?
Hayalimdeki Milliyet, geleneğinin dışına çıkmadan değişen zamanların ihtiyaçlarına da yanıt verebilen, ikisinin dengesini kurabilen bir gazete. Şu an hayalimdeki gazeteyi yaptığımı söyleyemem. Ama şu anki haliyle de Milliyet, benim kendimi rahat hissettiğim, beni mahcup etmeyen bir Milliyet. Ama çok daha iyi olacak. Biraz daha hayata dönük olmamız, biraz daha tüketici odaklı olmamız gerekiyor. Bir de gazetenin yüzüne bir tebessümün yerleşmesi gerekiyor. Ciddi olmak illa asık suratlı olmanızı gerektirmiyor ki… Ayrıca ciddi olmak o kadar da fena bir şey değil. Her tarafı kaplayan ölçüsüzlüğe baktığınızda, bu ülkede birilerinin de artık ciddi ve ağırbaşlı olması ve böyle olmaktan da utanmaması gerekiyor. Türkiye’nin değerler sistemi çözülmeye yüz tuttu, ciddi bir şekilde aşındı. Bu ülkede işte bu değerleri yaşatacak, bunun ayarını yapacak bir müesseseye ihtiyaç var. Bu müessese Milliyet gazetesi... Bir de eve giren gazete olmak bence çok önemli. İlkokula giden çocuğunuz salondan içeri girdiğinde okumasından çekinmeyeceğiniz, koltuğun altına sokarak gizleme ihtiyacı duymayacağınız bir gazeteden söz ediyorum. Tabii hayalimdeki Milliyet’i yapabilmem için zamana ihtiyacım olduğunu biliyorum.
MANŞETİ KURTARMAK İÇİN OLGULARI ORADAN BURADAN BÜKMEYE KAPALIYIZ OKUR TEMSİLCİSİNE BİZZAT BEN BAŞVURUYORUM
Milliyet’te ne yer almaz?
Milliyet’te çarpıtılmış haber, yalan haber almaz. Milliyet’te insanların kişilik haklarına saldırı anlamına gelecek şeyler de yer almaz. Gazeteye bile bile yanlış bir haber koymamız düşünülemez. Bazı gazetelerimizde sıkça yapıldığı gibi, manşeti kurtarabilmek için olguları, gerçekleri orasından burasından birazcık eğip bükmeye de kapalıyız. Ama bütün dikkatimize rağmen ciddi hatalar yapıyoruz. Ama hatalarımızla yüzleşiyoruz, hatalarımızı kabullenmekte kompleksli hareket etmiyoruz. Hemen düzeltiyoruz. Sıkça okur temsilcimize hatalarımızı gösterip, şurada hata yaptık, bir değinir misin diye bizzat ben başvuruyorum. Önemli olan hata yapmak değil, hatalardan gerekli sonuçları çıkartıp, gerekli önlemleri alıp hataların tekrarlanmayacağı bir düzeni kurabilmek. Bu açıdan en etkili öğrenme yolu hata yaparak öğrenme yöntemidir.
MİLLİYET KENDİSİNİ İNSANLARA, TOPLUMA VE ÜLKESİNE SORUMLU HİSSEDEN İNSANLARIN GAZETESİ
Milliyet kimlerin gazetesi?
Milliyet, kendisini insanlara, topluma ve ülkesine karşı sorumlu hisseden duyarlı vatandaşların gazetesidir. Tabiidir ki, bu kategoride olan insanların hayatı sadece magazinden ibaret görmeleri mümkün değildir. Milliyet okurları bir önceki akşam hangi barda hangi magazin yıldızının kimi baştan çıkarttığını öğrenmek için gazete alan insanlar değiller. En azından bunun için Milliyet’i almazlar. Bunu merak eden insanların bu ihtiyaçlarını karşılayacak yeteri kadar gazetesi var Türkiye’nin. Bununla magazine karşı olduğumu zannetmeyin. Ben magazinin ayarlı ve dengeli bir şekilde verilmesini savunuyorum.
Okur kitlemizin şu vasfını da vurgulamak isterim: Basın İzleme Araştırma Kurulu (BİAK) verileri de gösteriyor ki, yüzde olarak üniversite mezunu okur oranı en yüksek gazete Milliyet. Orana vurduğunuzda Türkiye’nin en eğitimli okur kitlesi Milliyet’te. Böylesine seçkin bir okur kitlesine sahip olmak en büyük ayrıcalığımız. Okurunun tüketim alışkanlıkları açısından baktığınızda da hiç de fena bir durumda değiliz. Yüksek gelir grubunu temsil eden AB+C1 grubunda da yine oran olarak diğer gazeteleri geride bırakıyoruz.
KADIN OKURLARIMIZIN SAYISINI ARTIRMALIYIZ -
Milliyet’in satışları yıllardır aşağı yukarı aynı rakamlarda geziyor? Bu kadar kemik bir okur oluşması neye dayanıyor?
Bu nasıl baktığınıza bağlı. Ben bunu bir olumsuzluk değil olumlu bir haslet olarak görüyorum. Bu Milliyet’in istikrarının en büyük güvencesi. Üzerine titriyoruz. Ama ne kadar iyi deyip, bununla yetinecek değiliz. Tirajımızı artırmamız şart. Sınırlı bir tirajla yaşayamayız. Ayrıca kadın okurlarımızın, genç okurlarımızın oranını da artırmamız gerekiyor. Bu kesimleri de kazanmanın yolunu bulmalıyız. - Aynı grup içindeki gazetelere kendinizi rakip olarak görüyor musunuz? Örneğin Hürriyet’ten okur “çalmak'' hedefleriniz arasında mı?
Gazeteciliğin özü rekabet. Rekabet duygusunu kaybettiğiniz zaman işinizde başarılı olabilmeniz mümkün değil. O zaman gazeteciliği bırakın, başka iş yapın, daha iyi… Her gazeteden gelecek okura kapımız açık. Tabii ki Hürriyet’ten de okur almak isteriz, onlara da kapımız açık…
İNTERNET SİTEMİZ KENDİMİZİ DEĞİŞİME UYARLAMA YETENEĞİMİZİ GÖSTERİYOR -
Milliyet’in internet sitesi basında Türkiye’nin en çok okunan haber sitesi. İnsanların internet varken neden gazete okuyayım diye bir düşünceye doğru kayacaklarını düşünüyor musunuz? Bu kadar iyi bir site yapıyor olmak okur sayınızı düşürüyor endişesi yaşıyor musunuz/ya da düşürüyor mu? 15 yıl sonra internetten mi okunacak haberler?
Internet sitemiz Milliyet’in pekala değişimi önceden görüp kendini ona uyarlama yeteneğine sahip olduğunu gösteren en çarpıcı örnek. İnternet nedeniyle okur kaybetmiyoruz belki ama internetin kazanabileceğimiz yeni okurlara ulaşmamızı engellediği de bir gerçek. Yine de korkulan olmadı… Bundan 6-7 yıl önce büyük bir panik havası vardı, “internet çıktı artık gazetelerin işi bitti'' diye. Hiç de öyle olmadı… Dünyadaki toplam gazete tiraji en azından azalmıyor. Türkiye’de ise geçen yıl toplam gazete tirajı 4 milyon 600 binden 5 milyona çıktı. 2006’ın ilk altı ayında da toplam pazarda reel büyüme var. Bunlar iyi işaretler. Bu veriler, internetin sanal gerçekliğinin, elinize gazeteyi alıp okuma duygusunun verdiği haz ve keyfin yerini alamayacağını gösteriyor. Tabii bu sadece keyif meselesi değil. Bildiğimiz klasik anlamdaki gazetenin, yani elinize alıp okuduğunuz kağıttan iletişim aracının işlevselliğinin yerini alamıyor internet…
ELEŞTİRİSİNİ ESİRGEMEYEN BİR OKURUMUZ VAR
- Bir gazetenin bir okurla ilişkisi nasıl olmalı? Milliyet’in nasıl bir ilişkisi var?
Milliyet’in okurlarıyla ilişkileri çok sağlam. Gazetenin okurla arasında çok güçlü bağlar var. Diğer gazetelerin okurlarına kıyasla gazetesini sahiplenen, devamlı gözetim altında tutan, eleştirisini esirgemeyen, hesap sormaktan kaçınmayan çok duyarlı bir okur kitlesi var Milliyet’in. Sıkça “böyle bir haber Milliyet’te nasıl yer alır'' gibisinden tepkiler alıyoruz. Milliyet’in geleneğinden uzaklaştığı anlamına gelebilecek haberler karşısında acımasızca eleştiriyor gazeteyi. Bu durum aslında okurun ne kadar kuvvetli bir manevi kontratla bağlı olduğunu gösteriyor gazetesine.
MİLLİYET TÜRKİYE’NİN SİGORTASIDIR
Geçen ilkbaharda Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’la girdiğimiz polemik sırasında yayımladığımız başyazısının estirdiği rüzgar bu bağın ne kadar kuvvetli olduğunu görmemizi bir kez daha sağladı. Bu başyazı bir gün içinde 200 binin üstünde tıklama aldı internette… Binlerce okur mektubu ve posta aldık. Bu mesajlar neredeyse hepsi aynı tematik mesajda birleşiyor, okurlarımız söz birliği etmişçesine “yalnız olmadığımızı biliyoruz , iyi ki Milliyet var'' diyordu. Bu bize büyük bir moral güç verdi, bizi kamçıladı. Biz de onlara “endişe etmeyin, yalnız değilsiniz , biz buradayız'' karşılığını verdik ve bunu söylemeye devam ediyoruz. Okurla girdiğimiz bu karşılıklı iletişim, bize üstümüzdeki sorumluluğun ne kadar büyük olduğunu da gösterdi. Benim inancım şu: Türkiye’de demokrasi ve Cumhuriyet’in birlikteliğinin en önemli güvencelerinden biri Milliyet. Milliyet iyiye gidiyorsa, merak etmeyin Türkiye de iyiye gidecektir. Milliyet’in kötüye gitmesi Türkiye’nin en önemli sigortalarından birini kaybetmesi anlamına gelir.
EVET HÜLYA AVŞAR HABERLERİNDE GERİ KALIYORUZ, O KADAR KUSURUMUZ OLSUN …
Milliyet’in gündemi ne kadar etkilediğini düşünüyorsunuz? Çok satış gündemi çok etkiler anlamına mı geliyor?
Etki, pekala tirajdan bağımsız da olabilir. Biz Türkiye’nin gündemi üzerinde belirleyici bir rol oynadığımız kanaatindeyiz. Son Yasin El Kadı dosyası bir gazetenin ciddi ve titiz gazetecilik yaparak, ülke gündeminin nasıl etkileyebileceğini göstermesi bakımından örnek bir olay oldu. Tirajınız 500 bin olmasa da doğru düzgün bir iş yaptığınız takdirde pekala gündemi sarsabilirsiniz. Milliyet olmasaydı Türk halkı Yasin El Kadı ile ilgili gerçekleri nereden öğrenecekti? Evet Hülya Avşar ile ilgili haberlerde geride kalabiliriz, bu nedenle bizi eleştirebilirsiniz ama o kadar kusurumuz da olsun … - Bir gazetenin başarılı olması için ne olması gerekir?
Haberciliğinizle etkili olacaksınız, gündemi belirleyeceksiniz, tirajınız kuşkusuz tatmin edici bir düzeyde olacak, insanlar size güvenecek, ayrıca ticari işletme olarak yıl sonunda kar edeceksiniz. Bu başlıkların hepsinde eşzamanlı olarak iyi bir performans gösterirseniz kendinizi başarılı hissedebilirsiniz.
Ankara’dayken bir grubunuzun olduğunu ve bas gitar çaldığınızı biliyoruz. İstanbul’a gelmek bu tutkunuzu sekteye uğrattı mı? Eskisi kadar ilgilenemiyor olmak size mutsuzluk veriyor mu?
Ankara’da bir grubumuz vardı. Davulda Durul Gence, piyanoda Murat Sungar ve gitarda Burak Gürsel’den oluşuyordu. Zaman zaman dışarıda çaldığımız da oluyordu. Ama Burak Tayvan’a gitti, biz Murat Sungar’la birlikte İstanbul’a geldik, Durul Ankara’da kaldı ve sonuçta grup dağıldı. Sizin anlayacağınız benim sahne hayatım da kapanmış oldu. Ayrıca yeni işimde müziğe ayıracak çok fazla zamanım maalesef yok.
Kaynak:
Ankara’nın nabzını takip ettikten sonra İstanbul’a gelip Ankara’ya buradan bakmak nasıl bir duygu?
Ankara’nın benim için çok özel bir yeri var. 1976 yılında Mülkiye’de okumak üzere bu şehre gittim, aynı yıl Türk Haberler Ajansı’nın Ankara bürosunda muhabirliğe başladım ve 2005 yılında, yani tam 29 yıl sonra Milliyet’in Genel Yayın Yönetmeni olarak doğduğum kente döndüm. Yaklaşık 6 yıllık Washington dönemini saymazsanız, başkentte tam 23 yıl yaşadım. Bugünkü konumuma gelmiş olmamda Ankara’daki mesaimin, bu kentin bana kattıklarının çok büyük bir rolü var. Ankara’ya buradan sıcak duygularla bakıyorum. Bu kentin, bütün eksikliklerine rağmen, insana aşıladığı idealizm, yurtseverlik, tevazu, dayanışma gibi duygu ve değerlerin önemli olduğunu düşünüyorum. Ayrıca Cumhuriyetimizin başkenti Ankara. Cumhuriyeti seviyorsanız, onun başkentini de esirgeyeceksiniz...
GAZETECİLİKTE ANGLOSAKSON GELENEĞİ VE YELKENLERİ AKDENİZ RÜZGARLARINA AÇMAK
Habercilikte “Ankaralı olmak'' diye bir ekol var mıdır? Varsa bu anlamda siz “nerelisiniz?''
Ankara gazeteciliği, işin doğası gereği, daha çok siyasi haberlerle yoğrulan, siyaset haberciliğini diğer başlıkların önünde tutan bir bakışı gerektiriyor. Ben de 12 yıl boyunca Hürriyet’in Ankara Temsilcisi olarak bu anlayışla görev yaptım. Eğer bir ülkenin karar alma mekanizmasının bulunduğu, siyasetin kalbinin attığı merkezde gazetecilik yapıyorsanız, işinizin hakkını verebilmeniz için bu merkeze odaklanmanız, bu merkezin kodlarını çözmeye dönük bir yazılım geliştirmeniz gerekiyor. Ama şimdi geriye dönüp baktığımda, insan unsuruna biraz daha fazla önem verebilirmişim diye düşünüyorum. Ben gazetecilikteki köklerim itibarıyla bir Ankara gazetecisiyim. Ama asıl tarz olarak herhalde gazeteciliğin en katı kuralcılığını esas alan Anglo-Sakson geleneğine bağlıyım. Gelgelelim Türkiye’de gazetecilik yapıyorsanız, yelkenlerinizi biraz Akdeniz rüzgarlarına da açmanız gerekiyor.
ANKARA GAZETECİLİĞİ İLE İSTANBUL GAZETECİLİĞİ NEREDE FARKLI?
Haberin merkezindeyken şimdi bir gazetenin başındasınız? Ne değişti hayatınızda, bir özlem var mı geçmişe?
Hayatımda pek çok şey değişti. En basitinden yaşadığım kent değişti. Yaptığım işin pratiği değişti. Ankara Temsilcisi olarak yaptığınız iş ile genel yayın yönetmeni olarak yaptığınız iş belli ölçülerde farklı pratiklere dayanıyor. . Özlem var mı diye soruyorsunuz… Oluyor tabii…Zaman zaman Ankara günlerimi aramadığımı söylersem doğruyu söylememiş olurum Şimdi geriye dönüp Ankara yıllarıma baktığımda, aslında çok keyif verici bir iş yaptığımı, gazeteciliği dolu dolu yaşadığımı, entelektüel açıdan kendimi sürekli yenileyebildiğimi, çok huzurlu bir hayat yaşadığımı düşünüyorum. Hayatımın mutlu bir dönemi oldu. Şimdi kendime çok az zaman ayırabiliyorum ve entelektüel açıdan kendimi yenileyebilecek bir zamanım yok. Örneğin, okumaya pek zamanım kalmıyor. Ama genel yayın yönetmenliğinin insana öğrettikleri de doğrusu bayağı devasa bir tecrübe.
İSTANBUL‘DA İŞLER ANKARA’DAN GÖZÜKTÜĞÜ GİBİ DEĞİLMİŞ
Ankara’dayken “ben gazetenin başında olsam şöyle yapardım'' dediğiniz durumlar oluyor muydu?
Böyle dediğim durumlar kuşkusuz oldu. Ama yerimi, sınırlarımı, nerede durmam gerektiğini bilen biri oldum hep. Biliyorsunuz, aktörler anayasada çizilmiş görev alanlarının dışına çıkmazlarsa rejim sıkıntısı yaşanmaz. Ülkeler için geçerli olan bu kural müesseseler için de geçerlidir. Ankara ile İstanbul arasında şöyle bir fark var: Ankara’dan gazeteye sadece siyasi haberler açısından bakıyorsunuz.. Oysa bir genel yayın yönetmeninin görev talimatının çerçevesi çok daha geniş ve Ankara’ya kıyasla çok daha geniş alanlara yayılıyor. Ankara’da temsilci olarak dört ya da beş alanı kapsamanız yeterli ama İstanbul’da genel yayın yönetmeni olarak onlarca alana yayılmanız gerekiyor. Örneğin ben Ankara’da iken hiçbir zaman spor ya da magazin haberleriyle ilgilenmedim. Şimdi ilgilenmem gerekiyor. Birinde yalnızca Ankara haberlerinden sorumlusunuz, bir de gazetenin tüzel ve manevi kişiliğini Ankara’da temsil ediyorsunuz. İstanbul’da ise genel yayın yönetmeni olarak bir gazeteye kimliğini., ruhunu vermek, yörüngesini tutturmak durumundasınız. Bunlar biraz farklı işler…
O zaman “dışarıdan bakıldığı gibi değilmiş her şey'' diyor musunuz?
İstanbul’a gelip genel yayın yönetmenliğini üstlenince işin pek Ankara’dan gözüktüğü gibi olmadığını daha iyi algıladım. Ancak İstanbul’da bu görevi yapmanın da önemli avantajları var. Buradan Türkiye’nin sorunlarına çok daha geniş bir açıdan bakabiliyorum, ülke sorunlarını bütün çeşitliliği içinde görebiliyorum. Ancak bu sorunları doğru bir şekilde tahlil edip, doğru açı ve perspektifler içine oturtabilmem açısından da Ankara tecrübesinin çok büyük yararını görüyorum. Ankara tecrübem ve onun getirdiği birikim olmasaydı bu bakışı geliştirebilmem güç olurdu.
MİLLİYET POPÜLER BİR GAZETE AMA POPÜLİST DEĞİL
Milliyet gazetesini nasıl tanımlıyorsunuz?
Milliyet, köklü gelenekleri olan, güvenilirliği, inandırıcılığı ile temayüz eden, popüler gazete kulvarında Türkiye’nin en saygın gazetesidir, Türkiye’nin referans gazetesidir. Dikkat, popüler bir gazete ama popülist değil...
CİDDİ OLMAK İLLA ASIK SURATLI OLMAYI GEREKTİRMİYOR
Hayalinizde nasıl bir Milliyet var? Şu an hayalinizdeki gazeteyi mi yapıyorsunuz?
Hayalimdeki Milliyet, geleneğinin dışına çıkmadan değişen zamanların ihtiyaçlarına da yanıt verebilen, ikisinin dengesini kurabilen bir gazete. Şu an hayalimdeki gazeteyi yaptığımı söyleyemem. Ama şu anki haliyle de Milliyet, benim kendimi rahat hissettiğim, beni mahcup etmeyen bir Milliyet. Ama çok daha iyi olacak. Biraz daha hayata dönük olmamız, biraz daha tüketici odaklı olmamız gerekiyor. Bir de gazetenin yüzüne bir tebessümün yerleşmesi gerekiyor. Ciddi olmak illa asık suratlı olmanızı gerektirmiyor ki… Ayrıca ciddi olmak o kadar da fena bir şey değil. Her tarafı kaplayan ölçüsüzlüğe baktığınızda, bu ülkede birilerinin de artık ciddi ve ağırbaşlı olması ve böyle olmaktan da utanmaması gerekiyor. Türkiye’nin değerler sistemi çözülmeye yüz tuttu, ciddi bir şekilde aşındı. Bu ülkede işte bu değerleri yaşatacak, bunun ayarını yapacak bir müesseseye ihtiyaç var. Bu müessese Milliyet gazetesi... Bir de eve giren gazete olmak bence çok önemli. İlkokula giden çocuğunuz salondan içeri girdiğinde okumasından çekinmeyeceğiniz, koltuğun altına sokarak gizleme ihtiyacı duymayacağınız bir gazeteden söz ediyorum. Tabii hayalimdeki Milliyet’i yapabilmem için zamana ihtiyacım olduğunu biliyorum.
MANŞETİ KURTARMAK İÇİN OLGULARI ORADAN BURADAN BÜKMEYE KAPALIYIZ OKUR TEMSİLCİSİNE BİZZAT BEN BAŞVURUYORUM
Milliyet’te ne yer almaz?
Milliyet’te çarpıtılmış haber, yalan haber almaz. Milliyet’te insanların kişilik haklarına saldırı anlamına gelecek şeyler de yer almaz. Gazeteye bile bile yanlış bir haber koymamız düşünülemez. Bazı gazetelerimizde sıkça yapıldığı gibi, manşeti kurtarabilmek için olguları, gerçekleri orasından burasından birazcık eğip bükmeye de kapalıyız. Ama bütün dikkatimize rağmen ciddi hatalar yapıyoruz. Ama hatalarımızla yüzleşiyoruz, hatalarımızı kabullenmekte kompleksli hareket etmiyoruz. Hemen düzeltiyoruz. Sıkça okur temsilcimize hatalarımızı gösterip, şurada hata yaptık, bir değinir misin diye bizzat ben başvuruyorum. Önemli olan hata yapmak değil, hatalardan gerekli sonuçları çıkartıp, gerekli önlemleri alıp hataların tekrarlanmayacağı bir düzeni kurabilmek. Bu açıdan en etkili öğrenme yolu hata yaparak öğrenme yöntemidir.
MİLLİYET KENDİSİNİ İNSANLARA, TOPLUMA VE ÜLKESİNE SORUMLU HİSSEDEN İNSANLARIN GAZETESİ
Milliyet kimlerin gazetesi?
Milliyet, kendisini insanlara, topluma ve ülkesine karşı sorumlu hisseden duyarlı vatandaşların gazetesidir. Tabiidir ki, bu kategoride olan insanların hayatı sadece magazinden ibaret görmeleri mümkün değildir. Milliyet okurları bir önceki akşam hangi barda hangi magazin yıldızının kimi baştan çıkarttığını öğrenmek için gazete alan insanlar değiller. En azından bunun için Milliyet’i almazlar. Bunu merak eden insanların bu ihtiyaçlarını karşılayacak yeteri kadar gazetesi var Türkiye’nin. Bununla magazine karşı olduğumu zannetmeyin. Ben magazinin ayarlı ve dengeli bir şekilde verilmesini savunuyorum.
Okur kitlemizin şu vasfını da vurgulamak isterim: Basın İzleme Araştırma Kurulu (BİAK) verileri de gösteriyor ki, yüzde olarak üniversite mezunu okur oranı en yüksek gazete Milliyet. Orana vurduğunuzda Türkiye’nin en eğitimli okur kitlesi Milliyet’te. Böylesine seçkin bir okur kitlesine sahip olmak en büyük ayrıcalığımız. Okurunun tüketim alışkanlıkları açısından baktığınızda da hiç de fena bir durumda değiliz. Yüksek gelir grubunu temsil eden AB+C1 grubunda da yine oran olarak diğer gazeteleri geride bırakıyoruz.
KADIN OKURLARIMIZIN SAYISINI ARTIRMALIYIZ -
Milliyet’in satışları yıllardır aşağı yukarı aynı rakamlarda geziyor? Bu kadar kemik bir okur oluşması neye dayanıyor?
Bu nasıl baktığınıza bağlı. Ben bunu bir olumsuzluk değil olumlu bir haslet olarak görüyorum. Bu Milliyet’in istikrarının en büyük güvencesi. Üzerine titriyoruz. Ama ne kadar iyi deyip, bununla yetinecek değiliz. Tirajımızı artırmamız şart. Sınırlı bir tirajla yaşayamayız. Ayrıca kadın okurlarımızın, genç okurlarımızın oranını da artırmamız gerekiyor. Bu kesimleri de kazanmanın yolunu bulmalıyız. - Aynı grup içindeki gazetelere kendinizi rakip olarak görüyor musunuz? Örneğin Hürriyet’ten okur “çalmak'' hedefleriniz arasında mı?
Gazeteciliğin özü rekabet. Rekabet duygusunu kaybettiğiniz zaman işinizde başarılı olabilmeniz mümkün değil. O zaman gazeteciliği bırakın, başka iş yapın, daha iyi… Her gazeteden gelecek okura kapımız açık. Tabii ki Hürriyet’ten de okur almak isteriz, onlara da kapımız açık…
İNTERNET SİTEMİZ KENDİMİZİ DEĞİŞİME UYARLAMA YETENEĞİMİZİ GÖSTERİYOR -
Milliyet’in internet sitesi basında Türkiye’nin en çok okunan haber sitesi. İnsanların internet varken neden gazete okuyayım diye bir düşünceye doğru kayacaklarını düşünüyor musunuz? Bu kadar iyi bir site yapıyor olmak okur sayınızı düşürüyor endişesi yaşıyor musunuz/ya da düşürüyor mu? 15 yıl sonra internetten mi okunacak haberler?
Internet sitemiz Milliyet’in pekala değişimi önceden görüp kendini ona uyarlama yeteneğine sahip olduğunu gösteren en çarpıcı örnek. İnternet nedeniyle okur kaybetmiyoruz belki ama internetin kazanabileceğimiz yeni okurlara ulaşmamızı engellediği de bir gerçek. Yine de korkulan olmadı… Bundan 6-7 yıl önce büyük bir panik havası vardı, “internet çıktı artık gazetelerin işi bitti'' diye. Hiç de öyle olmadı… Dünyadaki toplam gazete tiraji en azından azalmıyor. Türkiye’de ise geçen yıl toplam gazete tirajı 4 milyon 600 binden 5 milyona çıktı. 2006’ın ilk altı ayında da toplam pazarda reel büyüme var. Bunlar iyi işaretler. Bu veriler, internetin sanal gerçekliğinin, elinize gazeteyi alıp okuma duygusunun verdiği haz ve keyfin yerini alamayacağını gösteriyor. Tabii bu sadece keyif meselesi değil. Bildiğimiz klasik anlamdaki gazetenin, yani elinize alıp okuduğunuz kağıttan iletişim aracının işlevselliğinin yerini alamıyor internet…
ELEŞTİRİSİNİ ESİRGEMEYEN BİR OKURUMUZ VAR
- Bir gazetenin bir okurla ilişkisi nasıl olmalı? Milliyet’in nasıl bir ilişkisi var?
Milliyet’in okurlarıyla ilişkileri çok sağlam. Gazetenin okurla arasında çok güçlü bağlar var. Diğer gazetelerin okurlarına kıyasla gazetesini sahiplenen, devamlı gözetim altında tutan, eleştirisini esirgemeyen, hesap sormaktan kaçınmayan çok duyarlı bir okur kitlesi var Milliyet’in. Sıkça “böyle bir haber Milliyet’te nasıl yer alır'' gibisinden tepkiler alıyoruz. Milliyet’in geleneğinden uzaklaştığı anlamına gelebilecek haberler karşısında acımasızca eleştiriyor gazeteyi. Bu durum aslında okurun ne kadar kuvvetli bir manevi kontratla bağlı olduğunu gösteriyor gazetesine.
MİLLİYET TÜRKİYE’NİN SİGORTASIDIR
Geçen ilkbaharda Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’la girdiğimiz polemik sırasında yayımladığımız başyazısının estirdiği rüzgar bu bağın ne kadar kuvvetli olduğunu görmemizi bir kez daha sağladı. Bu başyazı bir gün içinde 200 binin üstünde tıklama aldı internette… Binlerce okur mektubu ve posta aldık. Bu mesajlar neredeyse hepsi aynı tematik mesajda birleşiyor, okurlarımız söz birliği etmişçesine “yalnız olmadığımızı biliyoruz , iyi ki Milliyet var'' diyordu. Bu bize büyük bir moral güç verdi, bizi kamçıladı. Biz de onlara “endişe etmeyin, yalnız değilsiniz , biz buradayız'' karşılığını verdik ve bunu söylemeye devam ediyoruz. Okurla girdiğimiz bu karşılıklı iletişim, bize üstümüzdeki sorumluluğun ne kadar büyük olduğunu da gösterdi. Benim inancım şu: Türkiye’de demokrasi ve Cumhuriyet’in birlikteliğinin en önemli güvencelerinden biri Milliyet. Milliyet iyiye gidiyorsa, merak etmeyin Türkiye de iyiye gidecektir. Milliyet’in kötüye gitmesi Türkiye’nin en önemli sigortalarından birini kaybetmesi anlamına gelir.
EVET HÜLYA AVŞAR HABERLERİNDE GERİ KALIYORUZ, O KADAR KUSURUMUZ OLSUN …
Milliyet’in gündemi ne kadar etkilediğini düşünüyorsunuz? Çok satış gündemi çok etkiler anlamına mı geliyor?
Etki, pekala tirajdan bağımsız da olabilir. Biz Türkiye’nin gündemi üzerinde belirleyici bir rol oynadığımız kanaatindeyiz. Son Yasin El Kadı dosyası bir gazetenin ciddi ve titiz gazetecilik yaparak, ülke gündeminin nasıl etkileyebileceğini göstermesi bakımından örnek bir olay oldu. Tirajınız 500 bin olmasa da doğru düzgün bir iş yaptığınız takdirde pekala gündemi sarsabilirsiniz. Milliyet olmasaydı Türk halkı Yasin El Kadı ile ilgili gerçekleri nereden öğrenecekti? Evet Hülya Avşar ile ilgili haberlerde geride kalabiliriz, bu nedenle bizi eleştirebilirsiniz ama o kadar kusurumuz da olsun … - Bir gazetenin başarılı olması için ne olması gerekir?
Haberciliğinizle etkili olacaksınız, gündemi belirleyeceksiniz, tirajınız kuşkusuz tatmin edici bir düzeyde olacak, insanlar size güvenecek, ayrıca ticari işletme olarak yıl sonunda kar edeceksiniz. Bu başlıkların hepsinde eşzamanlı olarak iyi bir performans gösterirseniz kendinizi başarılı hissedebilirsiniz.
Ankara’dayken bir grubunuzun olduğunu ve bas gitar çaldığınızı biliyoruz. İstanbul’a gelmek bu tutkunuzu sekteye uğrattı mı? Eskisi kadar ilgilenemiyor olmak size mutsuzluk veriyor mu?
Ankara’da bir grubumuz vardı. Davulda Durul Gence, piyanoda Murat Sungar ve gitarda Burak Gürsel’den oluşuyordu. Zaman zaman dışarıda çaldığımız da oluyordu. Ama Burak Tayvan’a gitti, biz Murat Sungar’la birlikte İstanbul’a geldik, Durul Ankara’da kaldı ve sonuçta grup dağıldı. Sizin anlayacağınız benim sahne hayatım da kapanmış oldu. Ayrıca yeni işimde müziğe ayıracak çok fazla zamanım maalesef yok.
Kaynak: