Milliyet provokatörlük yapıyor
Abone olMilliyet'in 28 Şubat'takine benzer bir görev içerisine girdiğini belirten Ilıcak, Mehmet Y. Yılmaz'ı da provakatörlükle suçluyor.
MİLLİYET'İN İMAJ SORUNU
Genel Yayın Müdürü Mehmet Yılmaz, "yavuz hırsız" misali herkesin kendisinden özür dilemesini talep ediyor. Oysa, onların iddiasına göre, çarşaflı öğretmenevine alınırken, Hülya Keskin dışarıda kalmıştı. Böylece, "gerici" iktidar döneminin "gerici uygulamaları" teşhir ediliyordu. Halbuki çarşaflı kadın halktan biriydi ve sadece kestirme yol olarak kullanılan bahçeden geçmişti.
YÖK yasa tasarısı Meclis'e sevk edildikten sonra Türkiye'de provokasyonlar birbirini kovaladı. Burada başı çeken ve demokratik zemini yerinden oynatmak isteyen bir gazete vardı: Milliyet.
Bu gazete, önce, 8 Mayıs 2004 tarihli nüshasında "İmaj her şeydir" başlığı ile çıktı. Birinci sayfada, başörtülü Emine Erdoğan'ı, başı açık Nataşa Karamanlis ile birlikte gösteren bir resmi yayınlayarak, bu görüntünün Türkiye'nin imajını bozduğunu belirtmek istedi. Aynı sayfada yayınlanan diğer 2 fotoğraftan biri çarşaflı bir kadındı, diğeri ise, İsrail tarafından öldürülen Hamas lideri Şeyh Ahmet Yasin için devlet terörüne karşı protesto gösteri yapan bir gruptu.
8 Mayıs tarihli manşetin ardından Milliyet, gene provokatif bir haber yayınladı. Sözüm ona, göbeği açık bir kadın, öğretmenevine giremezken, çarşaflı kabul görüyordu.
Milliyet ne yapmak istedi?
Şimdi gelelim yavuz hırsızın ev sahibini bastırmasına.
Milliyet'in haberi üzerine çarşaflı kadının erkek olduğu şüphesi doğdu ve gazetelerin bazıları bu kuşkularını dile getirdiler. Ama, bunun yanı sıra, meselâ ben, 19 Mayıs 2004 tarihli yazımda şöyle yazmıştım: "Hürriyet'in haberini doğru kabul etsek dahi, Milliyet okurlarına özür borçlu. Tabiî sadece Milliyet değil, haberi kullanan ve vatandaşı yanıltan bütün medya. Çünkü, çarşaflı kadın Öğretmenevi'ne girmediğini, sadece bahçeyi kestirme yol olarak kullandığını belirtiyor."
Milliyet'in 14 Mayıs tarihli haber şöyleydi: "...Ancak Keskin yine kapıdan dönerken, alınmadığı öğretmenevinden çıkan çarşaflı bir kadın herkesin dikkatini çekti.... Özel bir şirkette müşteri temsilciliği yapan Keskin'in girişinin engellendiği sırada, çarşaflı bir kadın öğretmenevinden çıktı."
Milliyet böylece, "gerici" bir iktidarın döneminde, "gerici bir öğretmenevi müdürünün çarşaflılara müsamaha ettiğini, buna mukabil, göbeği açıkları içeriye almadığını" söylemek istiyordu.
Milliyet'in ayıbı
Haber baştan aşağı sakattı. Çünkü,
1)Söz konusu çarşaflı kadın, öğretmenevinden değil, kestirme yol olarak kullanılan öğretmenevinin bahçesinden geçmişti. Yani halktan biriydi, dolayısıyla öğretmenevi müdürünün suçlanması yanlıştı. Oysa Milliyet'in bu iddiası yüzünden, Gaziantep Valisi, Müdür Zekeriya Elifoğlu'nu görevinden aldı.
İşte Milliyet'in birinci ayıbı.
2)Öğretmen kızı Hülya Keskin, göbeği açık olduğu için değil, şeffaf kıyafeti yüzünden içeri alınmamıştı. Tutanağa göre, Hülya Keskin'in kıyafeti "Üsten içi gösteren sadece sütyen kısmının kapatıldığı, transparan tül. Alttan bacaklardan başlayıp basenlere kadar çıkan çapraz iplerle bağlı içi gösterecek kadar şeffaf pantolon" şeklindeydi. Demek Keskin, o kıyafetini değiştirip, daha makûl bir bluz ve pantalonla gazetecilere poz vermiş ve sansasyon yaratmak istemişti.
Milliyet gazetesi de, bu düzmece haberin üzerine mal bulmuş magrebi gibi atlamıştı. Çünkü, laik cumhuriyetin temelleri sarsılıyor iddiasına kanıt bulmak, böylece, 28 Şubat'takine benzer bir görev ifa etmek peşindeydi.
Bu da Milliyet'in ikinci ayıbı.
Yavuz hırsız
Gelelim üçüncü ayıbına... Genel Yayın Müdürü Mehmet Yılmaz, gerçeği ortaya çıkaran bizim gibi gazetecilerden özür talep ediyor.
Buna tam "Yavuz hırsız ev sahibini bastırır" derler. Eğer, olayın üstüne gitmeseydik, Mehmet Yılmaz gibiler, demokraside bir gedik daha açmış olacaklardı. Ama şimdi, çarşaflı kadının, bahçeden geçen alelade bir vatandaş olduğu anlaşıldı. Hülya Keskin'in ise, sansasyon yaratmak isteyen, bunun için gazetecileri kullanan, bir başka öğretmenevine borç takan, bir genç kız olduğu ortaya çıktı.
Korkular ve imaj
Mehmet Yılmaz, laik cumhuriyeti savunduğunu söylüyor. Biz ise, hem laik cumhuriyeti, hem de demokrasiyi savunuyoruz.
Mehmet Yılmaz, laik cumhuriyeti de savunmuyor aslında. Çünkü laikliğin en önemli ayaklarından biri, din ve vicdan hürriyetidir. Bir başka ifadeyle, her insan dinin gereği gibi addediyorsa, başını örtebilir, çarşaf da giyebilir. Ama Milliyet, bir yandan Emine Erdoğan'ı "kötü imaj" olarak manşetine çekiyor, öte yandan kestirme yoldan giden çarşaflı bir kadını teşhir ediyor. Başörtülülere zenci muamelesi yapmak mı laiklik? Dünür Nevin Şeker, "Basın mensuplarını gördük. 'Çekin' diye bağırıyorlardı, biz 'çekilin' dediklerini zannettik kenara kaçıştık."
Şu yaratılan korkuya bakın!
* * *
Bence, böyle bir yayın, esas itibariyle Aydın Doğan'ın imajına zarar veriyor. Doğan, demokrasiye bağlı bir insan olarak bilinmesine rağmen, genel yayın müdürünün provokasyonuna iştirak ettiği görüntüsü yaratılıyor.
Bence, Mehmet Yılmaz hem okurlarından, hem bizlerden, hem de patronu Aydın Doğan'dan özür dilemeli. Çünkü Türkiye'nin imajını kurtarıyoruz diye, kendi gazetesinin imajını bozuyor.
...................
NOT: Aynı konuya değinen diğer köşe yazarına ise, cevap vermeye tenezzül dahi etmiyorum. Çünkü o, kendi gazetesinde dahi muteber değil. N.I.
***
Suçları ağır: Protokol sırasında oturmak
19 Mayıs törenlerine de provokasyonlar damgasını vurdu. Ankara'da iki başörtülü kadının, tribünden çıkarılması, daha sonra, "Protokolde yerleri yoktu" cümlesiyle izah edildi. Yukarıdaki fotoğrafa bakınız, çoluk çocuk, çok sayıda insan orada oturuyor. Her birinin protokolde yeri mi var? Ayrıca, oyalı yazmalı, Erzurum Bar Ekibi de, törene alınmadı.
Şanlıurfa'da Gönül Öğretmenoğlu adındaki eşarplı kadın, görevliler tarafından yerinden kaldırıldı. Sadece başörtülüler mi protokolü şaşırıyor? Peki çocukların protokolde yeri ne?
Genel Yayın Müdürü Mehmet Yılmaz, "yavuz hırsız" misali herkesin kendisinden özür dilemesini talep ediyor. Oysa, onların iddiasına göre, çarşaflı öğretmenevine alınırken, Hülya Keskin dışarıda kalmıştı. Böylece, "gerici" iktidar döneminin "gerici uygulamaları" teşhir ediliyordu. Halbuki çarşaflı kadın halktan biriydi ve sadece kestirme yol olarak kullanılan bahçeden geçmişti.
YÖK yasa tasarısı Meclis'e sevk edildikten sonra Türkiye'de provokasyonlar birbirini kovaladı. Burada başı çeken ve demokratik zemini yerinden oynatmak isteyen bir gazete vardı: Milliyet.
Bu gazete, önce, 8 Mayıs 2004 tarihli nüshasında "İmaj her şeydir" başlığı ile çıktı. Birinci sayfada, başörtülü Emine Erdoğan'ı, başı açık Nataşa Karamanlis ile birlikte gösteren bir resmi yayınlayarak, bu görüntünün Türkiye'nin imajını bozduğunu belirtmek istedi. Aynı sayfada yayınlanan diğer 2 fotoğraftan biri çarşaflı bir kadındı, diğeri ise, İsrail tarafından öldürülen Hamas lideri Şeyh Ahmet Yasin için devlet terörüne karşı protesto gösteri yapan bir gruptu.
8 Mayıs tarihli manşetin ardından Milliyet, gene provokatif bir haber yayınladı. Sözüm ona, göbeği açık bir kadın, öğretmenevine giremezken, çarşaflı kabul görüyordu.
Milliyet ne yapmak istedi?
Şimdi gelelim yavuz hırsızın ev sahibini bastırmasına.
Milliyet'in haberi üzerine çarşaflı kadının erkek olduğu şüphesi doğdu ve gazetelerin bazıları bu kuşkularını dile getirdiler. Ama, bunun yanı sıra, meselâ ben, 19 Mayıs 2004 tarihli yazımda şöyle yazmıştım: "Hürriyet'in haberini doğru kabul etsek dahi, Milliyet okurlarına özür borçlu. Tabiî sadece Milliyet değil, haberi kullanan ve vatandaşı yanıltan bütün medya. Çünkü, çarşaflı kadın Öğretmenevi'ne girmediğini, sadece bahçeyi kestirme yol olarak kullandığını belirtiyor."
Milliyet'in 14 Mayıs tarihli haber şöyleydi: "...Ancak Keskin yine kapıdan dönerken, alınmadığı öğretmenevinden çıkan çarşaflı bir kadın herkesin dikkatini çekti.... Özel bir şirkette müşteri temsilciliği yapan Keskin'in girişinin engellendiği sırada, çarşaflı bir kadın öğretmenevinden çıktı."
Milliyet böylece, "gerici" bir iktidarın döneminde, "gerici bir öğretmenevi müdürünün çarşaflılara müsamaha ettiğini, buna mukabil, göbeği açıkları içeriye almadığını" söylemek istiyordu.
Milliyet'in ayıbı
Haber baştan aşağı sakattı. Çünkü,
1)Söz konusu çarşaflı kadın, öğretmenevinden değil, kestirme yol olarak kullanılan öğretmenevinin bahçesinden geçmişti. Yani halktan biriydi, dolayısıyla öğretmenevi müdürünün suçlanması yanlıştı. Oysa Milliyet'in bu iddiası yüzünden, Gaziantep Valisi, Müdür Zekeriya Elifoğlu'nu görevinden aldı.
İşte Milliyet'in birinci ayıbı.
2)Öğretmen kızı Hülya Keskin, göbeği açık olduğu için değil, şeffaf kıyafeti yüzünden içeri alınmamıştı. Tutanağa göre, Hülya Keskin'in kıyafeti "Üsten içi gösteren sadece sütyen kısmının kapatıldığı, transparan tül. Alttan bacaklardan başlayıp basenlere kadar çıkan çapraz iplerle bağlı içi gösterecek kadar şeffaf pantolon" şeklindeydi. Demek Keskin, o kıyafetini değiştirip, daha makûl bir bluz ve pantalonla gazetecilere poz vermiş ve sansasyon yaratmak istemişti.
Milliyet gazetesi de, bu düzmece haberin üzerine mal bulmuş magrebi gibi atlamıştı. Çünkü, laik cumhuriyetin temelleri sarsılıyor iddiasına kanıt bulmak, böylece, 28 Şubat'takine benzer bir görev ifa etmek peşindeydi.
Bu da Milliyet'in ikinci ayıbı.
Yavuz hırsız
Gelelim üçüncü ayıbına... Genel Yayın Müdürü Mehmet Yılmaz, gerçeği ortaya çıkaran bizim gibi gazetecilerden özür talep ediyor.
Buna tam "Yavuz hırsız ev sahibini bastırır" derler. Eğer, olayın üstüne gitmeseydik, Mehmet Yılmaz gibiler, demokraside bir gedik daha açmış olacaklardı. Ama şimdi, çarşaflı kadının, bahçeden geçen alelade bir vatandaş olduğu anlaşıldı. Hülya Keskin'in ise, sansasyon yaratmak isteyen, bunun için gazetecileri kullanan, bir başka öğretmenevine borç takan, bir genç kız olduğu ortaya çıktı.
Korkular ve imaj
Mehmet Yılmaz, laik cumhuriyeti savunduğunu söylüyor. Biz ise, hem laik cumhuriyeti, hem de demokrasiyi savunuyoruz.
Mehmet Yılmaz, laik cumhuriyeti de savunmuyor aslında. Çünkü laikliğin en önemli ayaklarından biri, din ve vicdan hürriyetidir. Bir başka ifadeyle, her insan dinin gereği gibi addediyorsa, başını örtebilir, çarşaf da giyebilir. Ama Milliyet, bir yandan Emine Erdoğan'ı "kötü imaj" olarak manşetine çekiyor, öte yandan kestirme yoldan giden çarşaflı bir kadını teşhir ediyor. Başörtülülere zenci muamelesi yapmak mı laiklik? Dünür Nevin Şeker, "Basın mensuplarını gördük. 'Çekin' diye bağırıyorlardı, biz 'çekilin' dediklerini zannettik kenara kaçıştık."
Şu yaratılan korkuya bakın!
* * *
Bence, böyle bir yayın, esas itibariyle Aydın Doğan'ın imajına zarar veriyor. Doğan, demokrasiye bağlı bir insan olarak bilinmesine rağmen, genel yayın müdürünün provokasyonuna iştirak ettiği görüntüsü yaratılıyor.
Bence, Mehmet Yılmaz hem okurlarından, hem bizlerden, hem de patronu Aydın Doğan'dan özür dilemeli. Çünkü Türkiye'nin imajını kurtarıyoruz diye, kendi gazetesinin imajını bozuyor.
...................
NOT: Aynı konuya değinen diğer köşe yazarına ise, cevap vermeye tenezzül dahi etmiyorum. Çünkü o, kendi gazetesinde dahi muteber değil. N.I.
***
Suçları ağır: Protokol sırasında oturmak
19 Mayıs törenlerine de provokasyonlar damgasını vurdu. Ankara'da iki başörtülü kadının, tribünden çıkarılması, daha sonra, "Protokolde yerleri yoktu" cümlesiyle izah edildi. Yukarıdaki fotoğrafa bakınız, çoluk çocuk, çok sayıda insan orada oturuyor. Her birinin protokolde yeri mi var? Ayrıca, oyalı yazmalı, Erzurum Bar Ekibi de, törene alınmadı.
Şanlıurfa'da Gönül Öğretmenoğlu adındaki eşarplı kadın, görevliler tarafından yerinden kaldırıldı. Sadece başörtülüler mi protokolü şaşırıyor? Peki çocukların protokolde yeri ne?