Milliyet Gazetesi'ndeki ajan kimdi?
Abone olAjan gazeteciler tartışmasına katılan Mehmet Barlas, bugünkü köşesinde öyle şeyler anlattı ki inanılır gibi değil...
Taraf Gazetesi'nden Neşe Düzel'e konuşan Sabah'ın eski patronu
Dinç Bilgin'in sözleri medyada yankılanmaya devam ediyor. Ajanlık
ve gazetecilik tartışmasına katılan Sabah'ın tecrübeli yazarı
Mehmet Barlas, bugünkü köşesinde öyle şeyler ki, inanılır gibi
değil.
İşte Barlas'ın o yazısı:
- Sabah gazetesinin kurucusu ve eski sahibi Dinç Bilgin'in hem
kendi geçmişine hem de medyaya dönük özeleştirileri sürüyor.
Ahmet Hakan dünkü Hürriyet'te Bilgin'in özeleştirilerini "Günah
çıkarma" olarak nitelemiş ve onun "Sürekli günah çıkararak bir tür
günahsızlaşacağına" inandığını ileri sürmüş.
Katoliklikteki "Günah çıkarma" sürecinde kişinin günahlarının
affedildiği bir rahip tarafından kendisine söylenir ve böylece
"Cennet"in kapısının sicili temizlenmiş eski günahkâra açıldığına
inanılır.
Katı komünist partilerde de buna benzer bir uygulama vardı.
Hata yaptığına inanılan parti görevlisi, partililerin önünde
günahlarını itiraf ederdi.
Eğer bu itirafları kabul edilir ve affedilirse, o rejimin yeryüzü
cenneti sakini olmasını sağlayan "Parti üyeliği" devam ederdi.
Dinç Bilgin'in özeleştirileri ona bir "Cennet" in kapısını
açmayacak.
Ama bu özeleştiriler sayesinde bizim mesleğimizi daha iyi öğrenip
anlıyoruz.
Ajan gazeteci
Son olarak Taraf'ta Neşe Düzel'le yaptığı söyleşide mesela şu soru
sorulmuş kendisine:
- Asıl görevi istihbaratçılık olan bazı kişilerin gazeteci
kılığında gazetelerde çalıştıklarını biliyoruz. Patronlar bunların
istihbaratçı olduklarını bilirler mi?
Dinç Bilgin'in cevabı da şöyle olmuş:
- Tahmin ederler. O zamanlar böyle şeyleri görmezlikten gelmek
işimize gelirdi. Çünkü ileride o kurumlarla ilişkide, o gazeteci
işine yarar diye düşünür patron. Bu da medyanın ayıplarından
biridir tabii.
Bu cevabı okurken yaşadığım bir olayı hatırladım.
12 Eylül askeri rejimi döneminde, başyazarı olduğum Milliyet'in
yazarlarından Örsan Öymen, Almanya'dan gelirken Yeşilköy
Havaalanı'nda gözaltına alınmıştı.
Alman radyolarında Türkiye'deki rejimi eleştiren yayınlar yapmakla
suçlanıyordu.
Bunu duyunca hemen Emniyet Müdürlüğü'ne gittim. İstanbul Emniyet
Müdürü Şükrü Balcı'yı Trafik Müdürü olduğu dönemden tanıyordum.
Onun bürosuna gittim ve Balcı'dan, Örsan Öymen'i hemen serbest
bıraktırmasını istedim.
Sıkıyönetimde bir ziyaretçi
Balcı bunun mümkün olmadığını, gözaltı emrinin sıkıyönetim
komutanından geldiğini söyledi.
Kendisine sıkıyönetim komutanını aramasını, onunla benim
konuşacağımı söyledim. Balcı komutanın direkt numarasını çevirip
telefonu bana verdi.
Telefon açıldı... Ben "Efendim ben Mehmet Barlas'ım" dedim.
Karşımdaki kişi de "Ben de Kemal Ilıcak'ım" diye cevap verdi.
Meğer rahmetli Kemal Bey komutanı ziyarete gitmiş. O sırada komutan
tuvalette olduğu için telefonu o açmış.
Ben hemen Kemal Ilıcak'a komutanı niye aradığımı anlattım. Örsan'ın
bırakılması için onu ikna etmesini istedim. Birazdan sıkıyönetim
komutanı gelmiş olmalı ki Kemal Ilıcak'ın ona durumu anlattığını
telefondan duydum. Sonra komutan telefonu aldı ve "Bana Şükrü
Balcı'yı verin" dedi.
Şükrü Balcı telefona "Baş üstüne komutanım" dedikten sonra bana
döndü ve "Kurtardın Örsan Öymen'i" diye konuştu.
Acaba kimdi?
Örsan'ı alıp doğru bizim eve götürdüm. O gece bizde kaldı. Hemen
yurtdışına çıkması için ertesi güne bir uçak ayarladık.
Ama uçağa gitmeden önce Milliyet'e uğramak istedi. Yazı işlerinde
arkadaşlarla sohbet ediyor, bu arada Şükrü Balcı hakkında ağzına
geleni söylüyordu.
Tam o sırada bir muhabir bana "Sizi telefondan arıyorlar" dedi.
Telefonu aldım. Karşımda Şükrü Balcı vardı.
- Örsan orada bana atıp tutuyormuş. Söyle kendisine bu defa onu sen
de kurtaramazsın, dedi.
Örsan'a durumu anlattım. Etrafa baktı ve sustu.
Sonra onu havaalanından bir uçağa bindirip yurtdışına
gönderdik.
Acaba Milliyet'in yazı işlerindeki ajan kimdi?