Devlet tanımının içindeki en belirleyici unsur
kuşkusuz devamlılıktır.
Yönetimde ister parlamenter sistem, ister
başkanlık ya da yarı başkanlık veya totaliter sistem etkin olsun,
devlet; devamlılığını, izlediği milli dış politikalarla temin
eder.
Hiçbir devlet yoktur ki ithal politikalarla
ayakta kalabilsin!
Bu nedenledir ki kendi milli politikalarından
uzaklaşmış devletlerin kaderi; en iyimser olarak parçalanma
şeklinde tezahür eder.
Bölgesinde güvenilirliğini yitirmiş,
caydırıcılığı ortadan kalkmış, izlediği politikalar “bir gün şöyle,
bir gün böyle” şeklinde dalgalı seyre bırakılmış devletlerin ayakta
kalması mümkün olabilir mi?
Tutarlılık ve öngörü bulunmayan politikalar,
envai çeşit olumsuzlukları da beraberinde getirir.
İşte bizim bölgesel gelişmeler karşısında içine
düşürüldüğümüz durum bu!
Envai türlü olumsuzluklarla kuşatılmış
bulunmaktayız.
Bazen “hakikaten bir politikamız var mı” diye
de merak etmiyor değilim hani.
Kısacası; hayrımıza olan hiçbir gelişmenin
emarelerine henüz rastlanmıyor.
PKK’nın uzantısı olan PYD’nin Kobani’de devlet
yönetimine el koyduğu haberleri geliyor. Türk Silahlı Kuvvetleri
Kobani sınırına asker sevkiyatı yapıyormuş!
Ulusal dış politikası olan bir ülkenin
bölgedeki tüm unsurların muhteviyatını detaylarıyla bilmesine
rağmen bu gelişmeyi öngörmüş olamaması mümkün müdür?
Yoksa zaten beklenen fakat denetim altında bir
oluşumun(!) sağlanması mı hedeflenmektedir?
Şayet öyle ise, izlenen politikalar gerçekten
milli midir?
Şimdilerde pek yazılıp çizilmese de, yakın
geçmişe kadar ellerde dolaşan bir takım haritalar vardı. O
haritalarda bölgemizin yeniden dizaynından sonraki hali
resmedilmekteydi.
Şahit olduğumuz gelişmeler, Türkiye’nin Doğu ve
Güneydoğu Bölgelerini de kapsayan o haritaların hayata
geçirilmesinin aşamaları mı?
Yeni milli(!) politikalarımız da bu plana mı
uyarlanmıştır?
Nasıl bir devlet kendi topraklarını riske
atacak politikaları milli politika olarak benimseyebilir ki?
Buna ancak bir devletin politik olarak iflası
denebilir…