Milli ordu geliyor..
Abone olBir grup emekli asker, büyükelçi, milletvekilinin kurduğu Güven Hareketi, yeni bir projeye imza atıyor..
Bir grup emekli asker, büyükelçi, milletvekili ve öğretim
üyesinin biraraya gelerek kurduğu Güven Hareketi, Sivil Toplum
Örgütü olarak ülke sorunlarıyla ilgili fikir üretiyor. Ancak
hareket millet ile devlet arasındaki tercihini ‘sivil’den yana
değil devletten yana kullanıyor. “Türkiye zor bir dönemden geçiyor,
içinde bulunduğumuz hassas dönemde....” Cümlenin devamını
istediğiniz gibi doldurabilirsiniz. Mesela ‘demokratik haklar bir
süreliğine ertelenebilir’ ya da ‘halkımızdan biraz daha fedakârlık
istiyoruz’ gibi. Nedense bu klişe cümleyi devlet ya da hükümet
yetkililerimiz yıllardır tekrarlar durur. Türkiye hemen her yıl
mutlaka zor bir dönemden geçer ya da içinde bulunduğu durum çok
hassasdır. Bir gün de bir yetkili çıkıp ‘Türkiye’de durum normale
dönmüştür, kritik dönem bitmiştir’ diye bir açıklama yapmayı
düşünmez. Aslında o hale gedik ki böyle bir açıklama bile
Türkiye’nin kritik bir döneme girdiğinin habercisi olarak
değerlendirilir oldu. Hassas dönemin hassas hareketlerinden birinin
başkanıyla konuştuk. Emekli asker, büyükelçi ve eski siyasilerin
biraraya gelerek oluşturdukları Güven Hareketi bu yıl içinde önce
Kıbrıs’la, ardından Irak’la ilgili yaptığı panel ve konferanslarla
adını duyurdu. AB ve ABD yanlısı politikalar yerine alternatif
ittifaklar arayışını sürdüren ve bu yönde fikir çalışması yapan
hareket, yükselen ulusalcı çizgiye paralel bir seyir izliyor. AB
için çıkarılan uyum yasalarının hemen hepsiyle ilgili itirazları
var, AB’nin amacının Türkiye’yi bölmek olduğunu düşünüyorlar,
kendilerini sivil toplum kuruluşu olarak tanımlıyorlar ancak
devletin bekası için milletin tercihlerinin bir noktadan sonra
önemini kaybedeceğine inanıyorlar. Türkiye gerçeğiyle ne kadar
yakından ilgilendiklerini, gerçeklerin ne kadar farkında
olduklarını ve “güçlü bir Türkiye” için düşündükleri formüllerin
halkın tercihlerine ne kadar uyduğunu önümüzdeki günlerde daha iyi
göreceğiz. Şimdi görünenler mi? Onun da cevabı hareketin başkanı
olan eski Galatasaraylı futbolcu Samim Uygun’un ağzından aşağıda.
Üyelerinin isimleri ise Uygun’un ifadesiyle “Açıklanabilir ama
şimdilik önemi yok.” – Nereden çıktı bu fikir? Biz 22 kişilik bir
dost grubuyuz. Emekli askerler, milletvekilleri, büyükelçiler ve
öğretim üyeleri var. Merkez sağ ağırlıklı, Türkiye’yi düşünen,
milletini, vatanını seven, devletine ve milletine güvenen bir
grubuz. Çoğumuzun birbirleriyle fikir arkadaşlığı vardı ve
içlerinde siyaset yapanlar çok azdı. Ben DYP kurucusuyum,
Demirel’in yakınındaydım, Sonrasında Tansu Çiller’i tanıştırdım,
onu politikaya ittim. Bu arkadaşlarmla önce kendi aramızda
Sepetçiler Kasrı’nda her perşembe biraraya gelip neler
yapabileceğimizi konuştuk. Toplantılarımıza Recep Tayyip Erdoğan
dahil değişik insanları davet ettik, konuştular. İstanbul dışında
Bursa, Kırıkkale, Afyon’da toplantılar yaptık. Sonra açılalım dedik
ve Kıbrıs gerçeğiyle başladık. Irak gerçeğini yaptık, arkasından
dedik ki ‘40 seneden beri AB bizi kapıda bekletiyor, ABD, bizi
Kuzey Irak'ta çırak çıkardı. Herkesin A ve B planı var bizim de
olmalı.’ Değişik uzmanlar, stratejistler, büyükelçiler, emekli
askerlerle ayrı ayrı toplantılar yaptık. Türkiye’de bu tip
hareketler olmasa dahi toplantılar oluyor. Mesela Taksim Grubu
gibi. – Neye yarıyor ki? Toplanıp konuşuyorsunuz, kararlar
alıyorsunuz ama bunlar pratiğe yansımıyor. Sivil toplum
kuruluşlarına ne ihtiyaç var o zaman. İnsanlarla konuşuyorsunuz,
etkiliyorsunuz. 1989 senesinde Bedrettin Dalan İstanbul Belediye
Başkanlığına adaydı. 21 bin mektup yazdım insanlara ve ‘Dalan’a
verilecek her oy Turgut Özal’ı cumhurbaşkanı yapar’ dedim. Oyları
düştü. Bir tek insanın yapmış olduğu iş böyle bir netice aldı. STK
ağırlıklı hareketleri küçümsememek lazım. Batıda bile yavaş yavaş
oluştu. – Türkiye’de ise önce bir rüzgar yakalanıyor, ardından
kesiliyor. Mevzu başka noktalara gidiyor. – Recep Tayyip Erdoğan’ın
da toplantınıza katıldığını söylemiştiniz? Ne oldu o toplantıda,
neler konuşuldu? 2002 yılı başlarında daha partiyi kurmamıştı. 1
saatten fazla konuştu ama birşey söylemedi. Bir sual sordum ve
dedim ki herkes sizi inanca olan saygınızdan bilir ama inançla
alakalı hiçbir şey söylemediniz, herhalde bu konuda bir şey
söylemeden gitmeyeceksiniz. Üç şey söyledi; imam hatipleri Milli
Eğitimden, camileri Diyanet’ten çıkaracağım ve 65 yaşındaki
insanlara seçilme hakkı vermeyeceğim. Söylediği iki şey Türkiye
Cumhuriyeti’nin temeline dinamit koymaktır. – 65 yaş meselesi mi?
Hayır diğer ikisi. – Bunun olabileceğini düşünüyor musunuz?
Demokrasiyi tatbik etmek güzel ama demokrasiyi tatbik edenler
vardır ya, demokrasi dışına çıktıkları görülür. – Şu an çıkılıyor
mu? Hayır herşey demokrasi içinde. Türbanlı öğrenciye karşıyız – AK
Parti’yi merkez sağda görüyor musunuz? Hayır, fevkalade
sıkıntılıyız, inşaallah bu davranışlarını değiştirirler. Erdoğan’ın
bize söyledikleriyle şimdi yaptıkları farklı. Bizim için bugün ne
söylediğinden daha fazla o gün ne söylediği daha mühimdi. Türkiye
Cumhuriyeti’nin laik cumhuriyet yapısının bozulmasına karşıyız.
Zaten 15 bin Diyanet kadrosunu Türkiye hazmedemedi. – Mesela
başörtülü kızların üniversiteye gitmesi laik cumhuriyet için tehdit
midir? Herşeyin onların istediği gibi gidemeyeceğini bildikleri
için girdiler ve boşalttılar. Bizim ölçümüzde başörtüsü siyasi
simge haline gelmedikçe sorun yok. Siyasete alet ediyorlar türbanı.
Şu hayatıma kadar o şekilde bağlama şekli görmedim ben. Yoksa benim
annem de Boşnaktır ve o da başörtüsü takar. – Nedense hep annenizin
başörtüsünü örnek verirsiniz, hiç kızınız ya da eşinizden örnek
olmaz. Türban ayrı, başörtüsü ayrı. – Ben sorumun cevabını
alamadım... Bununla iktifa edeceksin, cevabı verdim. Türbanın
siyasetin işareti olmasına karşıyım. – Buna Türkiye’nin çoğunluğu
karşı ama yine aynı Türkiye’nin büyük kısmı üniversitelerde
türbanın serbest bırakılmasından yana. Siz de siyasete alet etmemek
gerek derken bir anlamda aynı şeyi yapmıyor musunuz? Başörtüsüyle
girilmezken üniversiteye birden ne oldu? – Neden bu konuda fikir
yürütmüyorsunuz, Güven Hareketi olarak çözüm önerileri
sunmuyorsunuz? Bizim uğraştığımız başka şeyler var. – İyi de ben
size yeni hükümeti nasıl buluyorsunuz dediğim zaman iki şeyi
söylüyorsunuz, imam hatipler ve camiler. O kadar basit mi
hareketiniz. Öyle değil, ben onların daha sonra ne şekilde türbanla
alâkalı ne yaptıklarını biliyorum. Türkiye ile alâkalı
düşündüklerimiz var, bugünkü çalışmalarımızın ağırlığını
Türkiye’nin bağımsızlığıyla ilgili sıkıntıları oluşturuyor. –
Bağımsız değil miyiz? IMF var, parayı vermeyince kanun
çıkartamıyoruz. Kıbrıs’ta istediğimizi yapamıyoruz. Sıkıntımız var.
Hükümeti tam manasıyla görmedik, 2 sene geçmeden değerlendirmek
doğru olmaz. Biz devlete güveniyoruz – Güven Hareketi en çok
kimlere güveniyor? Milletine ve devletine. – İkisi her zaman bir
midir? Her zaman beraber olmak mecburiyetinde değil. – İkisi
birbirinden farklı şeyler söylediği zaman sizin yeriniz neresi
olacak? Ne kadar farklı olduğuna bağlı. – Mesela milletin yüzde 50
oy verdiği bir partiye karşı olacak mısınız? Ben devletle
beraberim. Biz devletle beraberiz. Böyle bir parti yok. Adalet
Partisi almıştı o kadar oyu, onda da sorun yaşanmadı. – Şu anda
devletle millet arasında fark mı var? Hayır yok. Fevkalade dikkatli
takip ediyoruz. Recep Tayyip Erdoğan’ın Bush’la söyledikleriyle
alâkalı kafamızda bazı şüphelerimiz var. – Bizimle de paylaşır
mısınız? Bazı sözler verilmiş olabilir, tezkereyle ilgili. Yoksa
ABD 62 bin askeri getirmezdi İskenderun’un önüne. 32 gün denizde
tuttuk ABD askerlerini. Adamlar bir anlaşma yapmış, sonrasında
politikanın çözüm bulması lazım. Zaten 3 Kasım seçimleri de
Türkiye’nin ABD’yle beraber Irak’a gitmesi için yapıldı. ABD bu
dönemde Türkiye’nin başında Ecevit’i istemedi. – Elinizde bir delil
var mı yoksa sadece söylentiler mi? Sen de bu işin içindesin,
benden ne istiyorsun? Bunları benim kadar biliyorsun. Öldü mü adam,
hiçbirşeyi yok. – Eğer ABD Türkiye üzerinde bu kadar ciddi ve uzun
vadeli politikayı başarıyla uyguladıysa TBMM’de ikinci tezkerenin
reddedilmesine neden göz yumdu o zaman? Oradaki hadise üç oyluk bir
hadisedir. Hiç kimsenin bu kadar küçük farkı hesap etmesine imkan
yok. Bush’un seçimi kazanması da böyleydi. Milli ordu kurulmalı –
Türkiye’nin alternatif stratejileri konulu beyin fırtınasında
Türkiye’nin milli ordusunu kurması gerektiğini söylerken neyi
kastediyorsunuz? Daha fazla dışarıya bağlı olmayan bir orduyu. – O
zaman şimdi dışarıya bağlı olduğumuzu mu anlamalıyız? Ona benzer
birşey. 1963 senesinde ABD Başkanı Johnson’dan gelen mektup var.
NATO üyeliğimiz nedeniyle bazı yetkilerimizi kullanamıyoruz. Mümkün
olduğu kadar bu ittifaklar içinde bizim konuşma serbestiyemizin
olabileceği şekilde, yetkilerin eşit paylaştırıldığı ittifaklar
olmalı. Batı Avrupa Birliği ordusuna yetkiniz olmadan katılın
diyorlar, buna karşıyız. – Aynı panelde ABD ile dengeli ilişkiler
önerirken Rusya ile ortaklık yollarının aranmasnı tavsiye
ediyorsunuz? Bu dönemde Rusya ile ittifak ne kadar mantıklı bir
öneri? Ruslar zor bir dönemden geçtiler ama çıkıyorlar. Ben zaten
alternatif arıyorum, mutlaka böyle olsun demiyorum. A planı
devreden çıktığı zaman bir B planımız olsun istiyorum. – AB’ye
karşı mısınız? Hayır, uyum yasalarıyla ilgili tereddütlerimiz var.
– O zaman nasıl karşı olmuyorsunuz? AB’ye diğer başka ülkelerin
girişi gibi, istisna yapılmasını istiyoruz. Türkiye’nin onlarda
olmayan başka sorunları var. Bizim bütün korkumuz bizi bölecek
olmaları. Değişik yerlerden sizi almayacağız, özel statü vereceğiz
diyorlar. Bizi bölecekler demiyorum, bölmeye uğraşıyorlar. – Hem
Osmanlı coğrafyasından bahsediyorsunuz, hem de Türk vurgusunu
yapıyorsunuz. Osmanlıcılık ve Türkçülük bir arada mümkün mü? Orta
Asya cumhuriyetleri, Balkanlar kendini Osmanlı olarak görüyor. –
Türkiye’de de kendini Kürt olarak tanımlayanlar var? TC Anayasa
bunu tarif eder. Bu vatanda yaşıyorsak beraber yaşamalıyız. Anayasa
da bu vatanda yaşayanlara Türk milleti demiş. Ben Kürdüm diyenlere
karşı yüzde 90 küsurla kabul edilmiş bir anayasa var. – Demokratik
bir seçim miydi anayasa? Bugün de geçerli ve yüzde doksanın
üzerinde kabul oyu almış bir anayasa. – Saddam Hüseyin de putları
yıkılmadan bir kaç ay önce yüzde yüzde 99 oy almıştı ama bir kaç ay
sonra kaybetti. Öyle bir durum yoktu, ben o zamanları yaşadım. Oy
atarken kimse gelip şöyle oy at demedi, bazı yerlerde olmuş
olabilir. – Hareketiniz, katılmak isteyen herkese açık mı? İki
arkadaşımızın tavsiye etmesi lazım. Katılmak isteyen kişi iki
toplantıda hiçbir şey konuşmaz, sonraki üç toplantıya daha katılır
ve konuşur. Sonrasında da kabul edip etmeyeceğimize karar veririz.
Kaynak: www.aksiyon.com.tr