MHP'ye zorbalık suçlaması
Abone olSon günlerin hedef partisi olan MHP'ye yönelik saldırılar devam ediyor. Vakit yazarı Merve Kavakçı, zorba olarak nitelediği MHP'ye demediğini bırakmadı.
Vakit Yazarı Merve Kavakçı, Erzurum'da bulunduğu yıllarda kendisinin ve ailesinin yaşadığı olaylardan örnekler vererek ülkücülere dair kanaatlerini kaleme aldı.. İşte o yazı... MHP nereye? On, onbir yaşlarımdaydım… Erzurum Atatürk Üniversitesi kampusu, Erzurum’un merkezinden epeyi uzakta kendi başına bir şehirdi adeta. Babam, daha sonra ismi İlahiyat Fakültesi olarak değiştirilecek olan İslâmî İlimler Fakültesi’nin dekanı idi. Annem ise Fen Edebiyat Fakültesi’nin Alman Edebiyatı Bölümü’nde hocaydı… Bir gün annem okuldan beti benzi atmış bir şekilde eve geldi... Belli ki bir şey olmuştu… Biz çocuklardan ne kadar saklamak isteseler de sonradan duymuştuk: Fakülteden eve yürürken, annemin yanından hızla geçen iki genç, daha ilerideki bir başka genci kalbine bıçak saplayarak öldürmüşler; genç, annemin gözü önünde son nefesini teslim etmişti. Biraz daha arkadan yürürken, hadiseyi uzaktan gören bir başka öğretim üyesi, annemin yanına gelip sakinleştirmiş, eve dönüşünde ona eşlik etmişti… Yine sonradan öğrenmiştim, yakın dostumuz ve o günlerde lojman komşumuz Prof. Orhan Okay amca ve eşi Mubeccel teyzeye “Olur da bir gün eve geç kalırsam, ne olur arayın, çocukları yoklayın” demişti annem… Şahit olduğu infazı gerçekleştirenlerin anneme de bir zarar vermelerinden korkmuştuk, uzun müddet. Öldürülen genç solcu, öldürenler ise ülkücüydü… Yine aynı yılların bir başka anısı da evimizde sık sık yapılan sohbetlere katılan öğrencilerden birinin kan ter içinde, nefes nefese evimize kendini atmasıydı. Anne ve babam, “Evladım ne oldu sana, ne bu halin?” diye sorunca, “Ülkücüler arkamdan koştular, yurttan çıkınca buraya kadar, zincirlerle beni kovaladılar. Yeşil komünistler diye bağırdılar” demişti. Bir süre okuluna gidememişti zavallı genç… İşte, MHP’liler hep şiddetten yana oldular… Meselelere zorbalıkla yaklaştılar. Belki de bu onlara daha kolay geldi. Onlar için metod, konuşarak anlaşmaktan çok; tekme-tokata tevessül etmekti. Dindar insanları komünistlikle suçlarken, komünizmin değerlerine topluca ilhak ettiler. Kongre salonlarını, sandalyelerin havada uçuştuğu savaş alanına çevirdiler… Aradan yıllar geçti. Bir gün “başörtüsü” ile geldiler, bir başka gün de yine “başörtüsü” ile yok olup gittiler. Kendilerinin de hayretleri arasında girdikleri Meclis’i ancak seviyeli (!) tartışmalara tanık ettiler. Ama sonra çıkıp “Bizi tek başımıza iktidar etmediniz ki!” diyecek kadar pişkindiler. Şimdi ise Türk Ordusu’nu “göreve” çağırıyorlarmış. Beş bin devlet personeline de sorumluluklarını hatırlatıyorlarmış! Neymiş efendim!? Toplumun sorumluluk duyan her kesiminin endişe ve uyarılarını paylaşıyorlarmış! Sormak lazım: Hükümetlerinin, Merkez Bankası’na ait yaz kamplarına, “başörtülülerin ve evcil hayvanların” alınmayacağına dair genelge yayınladıklarındaki gibi bir endişe ve uyarı mı bu? Yine sormak gerekir: Kimi, kime karşı göreve çağırıyorlarmış? Ne oldu ki göreve çağırıyorlarmış? MHP, bu denli Türkiye halkının hassasiyetleri ile bütünleşmiş de neden barajın altında kalmamayı başaramamış? Türkiye’ye, bu hükümetin sunamadığı neyi sunacaklarmış? Bilmek isterim… Ben bu, mektup gönderme skandalını, MHP ile ilintili her şey gibi çok yapay buluyorum. Modası geçmişlikle kol kola gezen bir MHP var ortada. Gelişmiş dünyadaki sağ kanat paralellerine baksınlar bir şöyle... Onlara hangi gözle bakılıyor?.. Belki ders alırlar.