MHP'ye bu partiden oy mu akıyor?
Abone olÜmit Özdağ Kemal Kılıçdaroğlu'nun başlattığı Kürt açılımının MHP'ye yaradığını savundu.
Kemal Kılıçdaroğlu'nin yeni CHP'si geleneksel tabanı
ürküttü mü? Açılımın sandığa nasıl yansıyacağı merak ediliyor. MHP
İstanbul adayı Ümit Özdağ'a göre CHP taviz verdikçe, eski CHP’den
MHP'ye oy akıyor. İttifak söylentilerini reddeden Özdağ, aksine
MHP'nin karşısında AKP-CHP-ve BDP bloğu olduğunu
savundu.
Bir dönem Bahçeli'nin muhalifi olan Özdağ, seçim sürecini ve partisinin vizyonunu anlattı. Ertan Altan'a konuşan Özdağ, MHP genel başkanlığına aday olduğu 2006 yılında yaşadıkları ve hakkında çıkarılan “İsrail ajanı” söylentisiyle ilgili de ilk kez konuştu.
Ülkücü çevrelerde en çok tartışılan konulardan biri
sizin MHP’den milletvekili adaylığınız. 2006’da MHP genel
başkanlığına aday olduğunuzda, genel merkezden “Ümit Özdağ İsrail
ajanıdır teşkilatlara sokmayın” şeklinde talimatlar gönderildiği
iddia ediliyor. Bu iddialar doğru mu?
Siyasi partiler, kongrelerinde sert süreçler yaşarlar. Adaylar
arasında sert tartışmalar olur. Bu tartışmalar bazen olmaması
gereken boyutlara da gelir. Ne yazık ki 2006 öncesinde de bu
olmaması gereken boyutlar Milliyetçi Hareket Partisi’nde de
yaşandı. Bunun bir genel merkez yönlendirmesi olup olmadığını
bilemem. Ama bunların yaşanmasını çok garipsediğimi de söyleyemem.
Türkiye’de siyasi partiler kültürünün, hukukunun şekillenmesi ne
yazık ki tam bir demokratik zeminde teşkil etmiyor. Ancak ben bir
Türk milliyetçisi olarak bir Türk milliyetçisinin bulunduğu yerde
yapabileceği en iyi hizmeti topluma kazandırması gerektiğine
inanıyorum. MHP kongresinin ertesi gününden itibaren MHP’nin
içişleriyle ilgili en ufak bir uğraşım, açıklamam olmadı. Bilimsel
çalışmalarıma araştırmalarına devam ettim. Ortaya, yazdığım
kitapları koydum. Başında olduğum kurumun çalışmalarını
sürdürdüm.
Adaylığı neden kabul ettiniz?
Referandumda inandığım görüşleri savundum. Referandum sürecinde
benim savunduğum görüşlerle MHP’nin savunduğu görüşler arasında
büyük benzerlikler vardı. Bu da bir temastan dolayı değil doğal
süreç içinde tahlil benzerliğinden çıkan bir sonuçtu. Bu sanıyorum
MHP’de yeniden bir düşünme sürecini gündeme getirdi. Seçimler
yaklaşırken Sayın Bahçeli beni davet etti. Kendisiyle Türkiye’nin
içinde bulunduğu durumu görüştük. Onun Türkiye tahlilini dinledik
ben de kendi Türkiye tahlilimi yaptım. Anayasa’nın ilk dört maddesi
konusunda tavizsiz duran tek partinin MHP olduğunu ifade etim.
Bundan dolayı beni MHP ile birlikte siyaset yapmaya davet etti. Ben
de bu daveti kabul ettim. Ama siz de biliyorsunuz ki benim MHP’ye
katılmam bu çerçevede gerçekleşmiş olmakla birlikte 1965 yılında
MHP genel başkan yardımcısı ve Afyon Milletvekili olan babam
Muzaffer Özdağ ile birlikte ülkücü harekete daha çocukken girdim ve
başka hiçbir siyasi partide bulunmadım.
Referandum döneminde MHP’de bir yarılma yaşandı.
Seçmenlerinizin bir bölümü ‘evet’ dedi. MHP’de bu noktaya nasıl
gelindi.
Ben bunun bir yarılma olduğunu düşünmüyorum. Ben o dönemde ‘evet’
oyu veren ülküdaşlarımla konuştum. Bir bilimadamı olarak da
meseleyi anlamak istedim. 12 Eylül öncesinde üniversite öğrencisi
olan, genç olan ülkücülerden referandumda ‘evet’ diyenlerin
argümanı şuydu: ‘Adalet Bakanlığı’na yapılan alımlarda mezhepçilik
yapıldığını gördük, onun hesabını soracağız’ dediler. Kimisi ‘12
Eylül’de işkence gördük onun hesabını soracağız’ dediler. Herkesin
farklı bir yaklaşımı vardı. Ama bu bir daha MHP’ye oy vermeyeceğiz
anlamına gelmiyordu. ‘Evet, veriyoruz ama partimiz MHP’dir’
diyorlardı. Zaten biliyorsunuz referandumdaki oylarla genel
seçimlerdeki oylarda birebir bir örtüşme yoktur. Demirellerin,
Erbakanların siyasete dönmesiyle ilgili referandumda Özal’ın
‘hayır’ çağrısına seçmen uymadı. Ama hemen sonraki seçimlerde ANAP
yüzde 30 civarında bir oy almıştı. AKP’nin oylarının da bugün
referandumda çıkan evetler kadar olması gerekirdi bu hesaba
göre.
Yüzde yirmi civarında bir oy kaybı yaşadınız. MHP seçmenini
neden ikna edemedi?
Bu iddialar ediliyor, tam rakam bilmiyoruz. Ama bir oy kaybı olduğu
ortada. AKP’nin iletişim aygıtları üzerinde belirli bir ağırlığı
var. MHP’nin seçmene ulaşmada sıkıntılar yaşadığı söylenebilir.
12 Eylül Referandumu’nda geniş bir paket oylandı. Bu pakete
‘evet’ ya da ‘hayır’ demek kapsamlı bir politik ayrışma anlamına
gelmiyor mu?
Sizin söylediğiniz doğru olsa bile ülkücü seçmenin yüzde sekseni de
bu pakete ‘hayır’ demiştir. Sizin varsayımınız doğru olsaydı bile
bu bir yarılmayı göstermezdi. Ülkücü demek MHP’de siyaset yapan
ülkücü demektir. Eğer bir ülkücü MHP dışında siyaset yapıyorsa yine
Türk milliyetçisidir ama ülkücü diyemeyiz. Bu anlamda bağımsız
ülkücülük siyaseten çok fazla bir anlam ifade etmemektedir.
Özellikle referandum döneminde ülkücü harekette MHP Genel
Merkezi’ne yönelik eleştiriler çoğaldı. MHP geleneksel tabanından
koparak yeni bir çizgiye mi oturuyor?
Hayatın doğal akışı içinde bir partinin değişen sosyal gerçekliğe
göre değişmesi normaldir. Zaten dünya değişirken bir parti
değişmezse ona fosil diyoruz. Bu tür partilerin siyasi yaşamdan
tasfiye edildiğini görüyoruz. Ama MHP 1960’lı yıllardan bu yana
Türk siyasetinde ana damarlardan biri olmayı sürdürüyor. MHP’nin
zayıfladığını söylüyorsunuz belki ama MHP bütün seçimlerde oylarını
kademeli olarak artırmıştır. Ama bakıyoruz ANAP yok, DSP tabela
partisi haline geldi. MHP köklerinden kopan bir parti değil. 21.
yüzyılın başında Türkiye’nin değişen jeopolitik gerçeğine uygun
tavır alan bir partidir.
MHP ve Gülen Cemaati arasında referandumla başlayan kaset
tartışmasıyla süren bir gerginlik var. Yaşanan tartışmalar MHP’nin
dindar tabanını olumsuz yönde etkiliyor mu?
Sayın Bahçeli’nin referandum döneminde kamuoyu önünde tartışmayı
tırmandıran bir tutumu olmadı. Kapalı kapılar arkasında yapılmış
olduğunu duyduğum görüşmeler var. Ben o zaman parti
dışındaydım.
Cemaat ve MHP arasında mı?
Derinliğine bilgi sahibi olmadığım için yanıltıcı bilgi vermek
istemiyorum. Bu kadar söyleyebilirim yalnızca. Ancak son süreçte
özellikle kaset tartışmalarında kastedilmeyen şeylerin
abartılmasıyla bir gerginlik oldu.
Okyanus ötesi deyince akla cemaat gelmiyor mu?
Devlet Bey yapmış olduğu ilk açıklamasında kasetin sorumlusunun AKP
olduğunu ve AKP’li bir politikacının bununla ilgili olduğunu ortaya
koydu. Hem de çok açık bir şekilde. Herkes bunu böyle anladığı için
basın benden konuyla ilgili açıklama istediğinde genel merkezi
aradım ve AKP’nin kastedilip edilmediğini teyit ettim. ‘Sorumlu
AKP’dir Fethullah Gülen kastedilmemiştir. Doğru mu’ dedim. ‘Evet,
doğrudur’ dediler. Daha sonra Sayın Bahçeli’nin Siyaset Meydanı
programında yaptığı bir açıklama var. Orada da net bir şekilde AKP
sorumlu tutuldu. Okyanus ötesiyle neyi kastettiği sorulduğunda iki
şeyi kastettiğini söyledi: ‘İlki ABD’nin Türkiye’ye yönelik
faaliyetleri ve Fethullah Gülen Hocaefendi’nin oradaki
çalışmalarıdır’ şeklinde bir açıklama getirdi. MHP Genel Başkanı
bütün açıklamalarında isim vererek, nokta atışı yaparak sorumluyu
ortaya koymuştur. Ancak tabii ki cemaat ve MHP arasında bir gerilim
vardır. Bunun kaynağı da Sayın Bahçeli’nin Gülen’i yaşanan olayları
yerinde izlemek için Türkiye’ye davet etmesiyle başlayan bir
gerilimdir.
Sizin kanaatiniz de kasetlerin arkasında AKP’nin olduğu
yönünde mi?
Eğer bir partinin 10 ileri geleni bir buçuk yıl boyunca izleniyor
ve dinleniyorsa, bunu da bir ülkenin gizli servisi yapıyorsa bizim
gizli servisimiz ne yapıyor, uyuyor mu? Bu aynı zamanda bir ulusal
güvenlik sorunudur. Eğer bunu içeriden bir çete yaptıysa böyle bir
teknolojiye kimler sahiptir, bunu ortaya çıkarmak lazım. Burada bir
AKP’linin henüz karanlıkta olan ilişki ağları vardır, ödediği
paralar vardır. Bunlar da MHP tarafından savcılığa teslim
edilmiştir. Bu skandal ortaya çıktıktan sonra Başbakan’ın özel
hayat, genel hayat genellemesi yapmış olması AKP’nin bu işteki
rolüyle ilgili ciddi şüpheler uyandırmıştır.
Birkaç gün sonra Devlet Bahçeli Diyarbakır’a gidecek.
MHP’nin bu noktada Kürtçe ile Kürt kimliğiyle ilgili hiçbir mesajı
olmayacak mı?
Biz etnisite zeminindeki düzenlemeleri feodal düzenlemeler olarak
görüyoruz. Kimsenin etnisitesinden dolayı ayrıcalığı olmaması
gerektiğine inanıyoruz. Biz Kürtçenin ve Zazacanın hayatın doğal
akışı içinde konuşulması gerektiğini düşünüyoruz. Kürtçenin
yasaklanmış olmasının bir hata olduğunu, bunun PKK’yı
güçlendirdiğini düşünüyoruz.
AKP ve CHP son dönemde açılım yarışına girdi. Özellikle CHP
Kürt sorununda geçmişe kıyasla farklı politikalar dile getiriyor.
MHP bu iki açılımcı parti karşısında ne yapacak?
Biz her iki partinin de cumhuriyetin temel ilkelerinden
ayrıldığını, anayasanın ilk dört maddesini tasfiye etme konusunda
ve genel af konusunda bir taviz politikası içinde olduğunu
düşünüyoruz. Biz de anayasanın değişmesi gerektiğine inanıyoruz ama
anayasanın ilk dört maddesinin ve yurttaşlık tanımının değişmesine
karşı çıkıyoruz. Biz terör örgütüyle müzakere edilmesine de
karşıyız. MHP devletin kuruluş esaslarını savunan tek parti. Biz
Türkiye’de iki parti olduğunu düşünüyoruz. Bir MHP var bir de
AKP-CHP-BDP bloku var. Biz anayasa yapılırken bu blokla mücadele
edeceğiz. Üç partinin de özerklik yaklaşımı var. Bundan sonra
Öcalan’ın serbest bırakılması gündeme gelecek. Bakın uzun zamandan
beri bir yeni CHP tartışması var. CHP açılımcı bir parti oldu. Türk
vatandaşlığıyla, özerklikle ilgili tavizler vermeye başladı. Daha
önce de bir genel af söylemleri olmuştu.
Kılıçdaroğlu bu politikalara yeni CHP diyor. Bu durumda
eski CHP’den size bir yönelme olacak mı?
Hiç ummadığım yerlerde daha önce MHP’ye oy vermemiş insanlardan
bize bir yönelme var. Özellikle eski CHP’den bize yoğun bir oy
akışı var.