MHP'li Yalçın 'derin' milliyetçilere çattı!
Abone olMHP Genel Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Semih Yalçın'dan 'derin milliyetçiler'e sert tepki...
MHP Genel Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Semih Yalçın, referandum tartışmaları ışığında 'derin milliyetçiler'e çattı. Yalçın, yaptığı yazılı açıklamada şu görüşlere yer verdi:
Yakın tarihimize bakıldığında; kimi zaman devlet tarafından desteklenen kimi zaman da yok sayılan Türk milliyetçiliğinin farklı amaçlarla kullanılma gayretlerini görmek mümkündür. Bu çabalara rağmen Türk milliyetçiliği fikri, bizde hiçbir dönemde Avrupa’daki ‘Nationalism’ uygulamalarını hatırlatır nitelikte bir seyir takip etmemiştir. Türk milliyetçiliğinin sahip olduğu bu asalete rağmen belirli dönemlerde iktidarlara ve farklı ideolojilere payanda görevi gördürme gayretleri, birtakım sakat siyasi ilişkilere alet edilmesi talihsizliktir.
Cumhuriyet tarihimizde bu tür sakat ilişkilerin örnekleri çok olup 1990’lı yıllarda MHP'den zihnen çok önce ayrılmış olan bazı isimlerin farklı kulvara geçmesi bunun en acı örneğidir. Günümüzdeki farklılık ise sadece eski oyuna yeni figüranların eklenmiş olması ve mesnetsiz isnatların ifade edilmesinden ibarettir. Üstelik bütün bunları yaparken MHP mensuplarını Türk milliyetçiği anlayışını temsil etmemekle suçlayanlar; esasında şu ana kadarki yanlışlarını ve ilk genel seçimde yapmayı planladıkları siyasi tasarruflarını meşrulaştırma gayreti içindedirler. MHP’nin milliyetçilik anlayışı; merhum Alparslan Türkeş’in Türk tarihinin değerlerinden besleyerek aldığı mirasın korunmuş halidir. Bu miras, Türk siyasetinin bütün olumsuzluklarına rağmen Devlet Bahçeli tarafından MHP’nin politikalarıyla hem uygulama safhasında hem de söylem düzeyinde korunmuştur. Sayın Bahçeli’nin uygulamaları sırasındaki dikkati, uyumluluğu ve devlet-millet kurumlarıyla uzlaşmış görüntüsü ise merhum Türkeş Bey’in ona bıraktığı siyasi mirasın emin ellere intikal etmiş olduğunun ifadesinden başka bir şey değildir.
1980 ihtilali ile dağıtılan milliyetçileri yeniden toparlayan merhum Türkeş Bey’in misyonunu, 1991 yılında RP+MÇP+IDP koalisyonu ile çok zor şartlarda TBMM’ye taşıdığı unutulmamalıdır. Bu başarıya rağmen MHP’nin grup kurma aşamasında ayrıştırılması hangi mantıkla veya hüsnü zan ile izah edilebilir. Hatırlanacağı gibi bu yıllarda akla gelen ilk soru Cumhurbaşkanlığına hazırlanan Turgut Özal’ın bu yol ayrımının neresinde olduğudur. O yıllarda ANAP’ın başında olan Özal’ın koltuğunu tehlikede görerek Türk milliyetçiliği üzerinde oynadığı ‘örtülü oyun’, 1995 yılındaki seçimlerde MHP’nin meclis dışında kalmasının sebeplerinden birisidir. Meclise giren eskiler ise “kendimize Müslümanların iktidarına engel oldular dedirtmeyeceğiz” diyerek Erbakan-Çiller iktidarına destek vermiştir. O dönemde Refah-Yol iktidarı ülkeyi 28 Şubat sürecine götürürken Alparslan Türkeş, manüplasyonlarla itildiği meclis dışında hâlâ ülkesinin mukadderatıyla ilgili faaliyetlerini yürütmeye çalışması ise ancak samimi bir Türk milliyetçisinin asaletinin gereği olarak açıklanabilir. Merhum Türkeş Bey bir taraftan PKK terörü ile ilgili tedbirleri ortaya koyarken diğer taraftan Ermeni meselesiyle ilgili radikal çözüm önerileri ileri sürerek dönemin Türk Dış Politikasını çıkmazdan kurtarmaya çalışmıştır.
Kendi ifadesi ile söylemek gerekirse “sırtından hançerlenen” Alparslan Türkeş 1997'de vefat ettiğinde, MHP'nin TBMM dışında olması daima bu hareketin hüznü olarak yazılacaktır. Bu hüznü sevince dönüştüren ise 1999'daki MHP’nin muhteşem seçim zaferiyle Devlet Bahçeli olmuş ve o dönem için 30 yıllık bir siyasi misyonu meclis koridorlarına taşımıştır. 2002 seçimlerinde ise MHP'nin oyunun %18'den %8'e düşmesine rağmen aynı idealleri şiar edinmiş partilerin oyunun artmaması; MHP’nin kaybetmesinin ondan ayrılarak bir şeyler yapmaya çalışan hiçbir kişi ve kuruluşa yaramadığının göstergesidir.
2009 yılı yerel seçimi öncesinde “MHP'ye oy vermeyin” diyen yeni bir zihniyetin ortaya koyduğu davranış biçimi de ulaşmak istedikleri hedef açısından farklı değildir. Bugün “sıracalı bir zihniyetin” temsilcisi olarak ortaya çıkan Ramiz Ongun’un, varlığını Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin mevcudiyetiyle örtüştürmüş bir siyasi harekete, sırtını başbakan Erdoğan’a dayayarak dil uzatması hangi izan ve aklıselim ile izah edilebilir. Başbakan’a yol arkadaşı olan Ramiz Ongun’un hedefinin Milliyetçi Ülkücü Harekete katkı sağlamak olduğunu söylemek imkânsızdır. Yapılan sadece MHP hareketini engellemek, MHP tarihini kesintiye uğratmaktan ibarettir. Bu durum ise Türkiye Cumhuriyeti yok etme projesine alet olmaktan başka bir şey değildir.
O halde Türk milliyetçileri bu manevraların kimlerin işine yaradığını artık sorgulamak zorundadır. Geçmişte Özal’ın ANAP'ına, daha sonraki süreçte Erbakan-Çiller ittifakına hizmet eden ‘ayrılıkların’ şimdi, referandum sürecinde yeni bir sürümü sergilenmektedir. R.T. Erdoğan'ın yaptırdığı kamuoyu araştırmalarında MHP'nin devamlı bir yükseliş içerisinde olduğunun ortaya çıkması, ‘hayır’ oylarının artması; bu yükselişin malum medya tarafından farklı bir takım senaryolarla engellenmeye çalışılmasına sebep olmaktadır.
Eğer sıra ‘derin milliyetçiler’ için ayıplı AKP iktidarını dolaylı veya doğrudan desteklemeye geldi ise; bu politik manevranın referandum süreciyle birlikte ülkenin başına ne işler açacağı görülmeli ve bu millete nasıl hesap verileceği düşünülmelidir. “Bu Cumhuriyet Artık Bir Nostalji” şeklinde başlık atarak makale kaleme alanların çoğaldığı ülkemizde Türkiye Cumhuriyeti Devletini artık tarihte kalmış vakıa gibi gösterilmesi birazda “derin milliyetçileri(!)” düşündürmelidir. Destek verilen veya verilmesi planlanan AKP politikaların ardında saklı olan “öteki” kavramıyla Türk milliyetçilerinin kastedildiği farkına varılmalıdır. O halde bu Cumhuriyet'in bitmediğini, Cumhuriyet'in nostaljik bir vaka olmadığını hep birlikte haykırma zamanı gelmiştir.
Ülkemizin yavaş yavaş ayağımızın altından kayıp gittiği böyle bir dönemde MHP’nin önünü kesme ve Türk milliyetçilerinin yeniden yakalayacakları iktidar şansının yok edilme çabalarının, Türk Milliyetçilerinin bilinç ve azmiyle bertaraf edileceğine inancımız tamdır.
“Son Siper” olarak addettiğimiz MHP’nin üzerinden hamaset ve siyaset yapmak, bu pratiği seçenlerin safını ve tarafını belirlemekten öteye gidemeyecektir. Zira Türk Milliyetçileri, MHP üzerinde oynanan ve ülkemizin geleceğini karartacak olan bu hesapları görmektedir. Bizler bu resmi, milletimizin her ferdine ve her köşesine götürmek, göstermek ve anlatmak zorundayız. Bu noktadaki samimiyet ve gayretimiz de taşıdığımız Türk kimliğine olan borcumuzdur. İnanıyorum ki, Türk Milliyetçileri, geçmişte uygulanmış olan bu tür hesapların günümüzdeki uzantılarının hesaplarını mutlaka bozacaktır.
Bu noktada sıhhatli düşünecek olan yine Türk milliyetçileridir. Günümüz Türkiye ve Dünya konjonktüründe MHP’nin TBMM'de yeterli düzeyde temsil edilmemesinin veya iktidar olamamasının sıkıntısını anlayabilenlerin sayısının fevkalade yüksek olması ise 2011 veya 2023 ideali için tek teselli noktamızdır.