MHP'den Levent Gültekin'e cevap geldi
Abone olLevent Gültekin 'in MHP'ye yönelik eleştirilerine MHP Merkez Yönetim Kurulu üyesi Doçent Ruhi Ersoy'dan cevap geldi.
İnternethaber.com yazarı Levent Gültekin 'in kaleme
aldığı "MHP'lilere bir çift sözüm var' başlıklı yazıya yanıt
geldi... MHP Merkez Yönetim Kurulu Üyesi Doç. Ruhi Ersoy, Levent
Gültekin 'in partiye yönelik eleştirilerinin tamamını cevapladı.
İşte MHP yönetiminin eleştirilere verdiği cevap;
Milliyetçi Hareket Partisine ilişkin bir değerlendirme kaleme alan
Sayın Gültekin, eleştirilerini ve beklentilerini dile getirmiş.
Entelektüel kabiliyeti olan ve eleştirel değerlendirmelerini
tarafsız bir şekilde dile getiren Gültekin’e bu özelliklerinden
dolayı Türkiye’nin ihtiyacı olduğu şüphesizdir. Ancak yapılan
eleştirel değerlendirmelerin, eleştiriye muhatap olanlar için
bir zenginlik ve katkı olduğu gerçeğini saklı tutarak birkaç
noktada itiraz etmenin de en tabii hakkımız olduğu kanaatindeyiz.
Çünkü ele alınan yazının bir kısmı eksik bilgiyi dile getirdiği
gibi, diğer bir kısmı ise yanlıştır.
LEVENT GÜLTEKİN'İN MHPLİLERE BİR ÇİFT SÖZÜM
VAR BAŞLIKLI YAZISI Türkiye’yi çok sevdiğinizi söylüyorsunuz. Ülkenin bütünlüğü sizin için çok önemli. Böyle diyorsunuz. Tam da varlığınızla, söz ve davranışlarınızla bu bütünlüğün önündeki engellerden biri oldunuz. Sevdiğinizi söylerken ötekileştiriyorsunuz. Bütünlüğü savunurken ayrıştırıyorsunuz. Çünkü benimsediğiniz ideolojiyi negatiflik yani “yapmayız- yaptırmayız” dayatmacılığı üzerine kurmuşsunuz. Sizin bu yurtseverlikten uzak, kuru slogana dayalı Milliyetçilik
anlayışınız yüzünden Türk kimliği kirlendi. Dayatmacı ve kaba tavırlarınız yüzünden Türklük bir üst kimlik niteliğine kavuşamadı. Milletin kenetlenmesi, memleketin bereketlenmesi, hepimizin ağız tadı için bir teklifiniz yok. Türkiye’yi bir gömlek yukarı çekecek ne bir sözünüz var ne de bir eyleminiz. Birliğimizi sağlamlaştıracak, tüm toplumu etkisi altına alacak içten tek bir cümleniz yok. Memleketi geri kalmışlıktan kurtarmaya kafa yormuyorsunuz. Eğitim sisteminin içler acısı durumu sizi pek ilgilendirmiyor. Şehirlerimiz talan ediliyor, engel olamıyorsunuz. MHP YAZISININ TAMAMI İÇİN TIKLAYIN |
Sayın Gültekin’in değerlendirmeleri eksiktir; çünkü sadece ana akım
medya ile yandaş medyanın MHP’ye ilişkin algı yönetimi yürüttüğü
siyah-beyaz kareler ve aynı medyanın MHP temsilcilerine yer açtığı
dar alanlar üzerinden bir okumayı içermektedir. Böyle bir okuma
bütünü değil, sadece bir parçayı görerek sığ bir değerlendirme
yapmaya yol açar ki bu da yanılgının nedenidir. Yandaş
medyanın MHP’nin görüşlerine ilişkin “cımbız” ile seçerek
sunduğu bir haber, MHP’nin ne dediği ve ne yaptığına ilişkin bir
bilgilendirme olmayıp, aksine bir amaç taşımaktadır ve yıllardır bu
mesleği icra eden Sayın Gültekin’in bilmesi gereken en önemli husus
da budur. MHP’yi olgular üzerinden değil algılar üzerinden
tanımlama hatasına bir entelektüel düşmemelidir.
Diğer taraftan siyasal İslamcıların demokrasi konuştuğu bir ülkede,
terörist örgütlerin demokrat olarak tanıtıldığı bir coğrafyada
milliyetçiliğin hamurunun demokrasi olduğu gerçeğinin Sayın
Gültekin tarafından görülememesi üzüntü vericidir. Milliyetçi
Hareket Partisinin demokrasiden ne anladığı hem parti
programında mevcuttur ve hem de temsilcileri aracılığıyla birçok
defa ifade edilmiştir. Bu duruma paralel olarak hukuk devletine
inancı ve güveni tam olan Milliyetçi Hareket Partisi, bugün yaşanan
sorunların hukuk devletini gerçekleştirme fikrinden uzaklaşmakla
yakından bağlantılı olduğunu bilmektedir.
Türkiye Cumhuriyetinin asrı aşan bir anayasa tecrübesi vardır.
Dolayısıyla devletin kurumlarının kişilere ve partilere bağlı
olarak değil belirli esaslar çerçevesinde işletimini sağlama
becerisi çoktan oluşmuştur. Hâlihazırdaki anayasada olduğu gibi
cumhurbaşkanlığı andında da ifadesini bulan ve asli kurucu iktidar
tarafından tayin edilen “laik, demokratik, sosyal hukuk devleti”
olma vasfı başta olmak üzere “devletin ülkesi ve milletiyle
bölünmez bütünlüğüne” ve bütün asli temel ilkelere büyük bir bilinç
ve sağduyu ile sahip çıkmak tarihin Türk milletine yüklediği bir
sorumluluktur.
MHP’nin bu sorumluluğu hatırlatmak için mitingler yapması,
siyaseten bu durumu ifade etmesi bir hukuk arayışı değil mi?
Evrensel insan hakları hukuku, yurttaş hukuku bunu taçlandıran ve
ortak insanlık mirası ile köprü kurulmasını sağlayan çok önemli
kazanımlardır. Hiç kimse dili, mezhebi,
meşrebi, inancı, ibadeti dolayısıyla farklı bir muameleye tâbi
tutulmamalıdır. Türkiye artık bu
olgunluğa erişmiş durumdadır ve MHP parti programında bu konuyu
geniş bir biçimde ele
almıştır. MHP Liderinin ürettiği siyasal dil ve yapmış olduğu
konuşma metinlerini inceleme
fırsatınız olsaydı bu hakikati görme fırsatınız da olurdu.
MHP Milliyetçilik ve Demokrasiyi ikiz kardeş olarak görmüş
milletinin hukukunu her türlü üst yapılara karşı savunan bir
geleneğin en güçlü temsilcisi olmuştur. Lider Devlet Bahçeli’nin
tarihe kayıt düşen konuşma ve demeçleri 13 yıllık AKP hükümetine
uyarılarla doludur. Söz konusu bu uyarılar başta hukuksuzluk ve
bölücülük noktasında olmak üzere; yolsuzluklar, iyi gitmeyen
ekonomi, hayalci dış politika, çöken eğitim sistemi, yozlaştırılan
kültürel doku, milli değerlerin korunması ve yaşatılması gibi
konuları içermektedir. Anlayıp nasiplenebilseler iktidara ve pek
çok köşe yazarına ders niteliğindeki siyasal çıkarım ve
çözümlemeler içermektedir.
Şu gerçeği de ifade etmek gerekirse Sayın Bahçeli grup
konuşmalarını ve basın açıklamalarını milletle yaptığı bir noter
sözleşmesi gibi gördüğü için titizlikle hazırlar ve tamamını daha
sonra basılı metin hâline getirir. Sayın Gültekin, MHP ve Devlet
Bahçeli’yi yakın takip eden ve MHP de aktif siyaset yapan bir
akademisyen olarak isterseniz ürettikleri metinlerden hareketle
size şu analizi yapabilirim. Ama siz olgulardan değil algılardan
bir MHP tanımı yapmak isterseniz bunları okumayıp havuz medyası
algısı üzerinden MHP okumasına devam edebilirsiniz.
MHP millî düşünce sistematiğinde birey hak ve özgürlüklerini temel
alan bir anlayışa sahip olmakla orantılı olarak bireye de
sorumluluklar yükler. Bu sorumluluklar anayasal vatandaşlık
hukukunda tanımını bulduğu gibi tasada ve kıvançta ortaklığı da
ifade eder. Bu anlamda bireyi de etik olarak sorumlu tutar.
Aslında bu tanıma Hürriyetçilik ve Şahsiyetçilik ilkesinin çağdaş
yorumu da denilebilir.
Bu anlamda milletin sözlü, yazılı, soyut somut bütün birikimi millî
düşünce tarafından bir repertuar olarak algılanır. Bu çerçevede
milliyetçi düşünce belli bir döneme ve çağa saplanıp kalan durağan
bir ideoloji değil aksine yenilenmeye, yenileşmeye açık dinamik bir
hüviyete sahiptir. Muhafaza ve muhafazakârlıkla ilişkisi bu
düzlemdedir. Kadim Türk Kültür repertuarını çağın dili ile okuyup
yorumlamak milliyetçilik anlayışının temelini oluşturur. MHP
anlayışında, Milletleşme süreci sosyolojik bir olgudur. Dinî veya
seküler cemaat, tarikat, aşiret, hemşehricilik örgütlenmeleri gibi
alt örgütlenmeler bir sonraki aşama olan milletleşme sürecinde
işlevlerini tamamlayıp üst kimliğe harç olarak dönüşümlerini
sağlayamazsa, milletleşme süreci ile birlikte varlıklarını muhafaza
ederler ve millet paydaşlığı süreci sorun yaşar. Söz konusu bu alt
kültür grupları bir noktadan sonra millet olma sürecinin önüne
geçebilir.
Sayın Gültekin, ben bir Kürt olarak MHP’nin malum konu
hakkında ne düşündüğünü bilmiyorum, diyorsunuz. O hâlde sizi
aydınlatalım:
Tanımlama Sorunu
1. MHP’nin Sözde Kürt Sorunu konusundaki yaklaşımının
belirlenebilmesinin öncelikli şartı, Ülkücü Türk Milliyetçileri
hakkındaki “olumsuz algıların” gözden geçirilmesidir. Türk
milliyetçilerinin Kürt düşmanı, saldırgan, şiddet yanlısı bir grup
gibi gösterilmeye ve şiddetle özdeşleştirilmeye çalışılması bir
olgu olarak Türk milliyetçiliğinin anlaşılmasında engel
oluşturmaktadır. Ülkücüler hakkında engel teşkil eden zihnî
bariyerler aşıldıktan sonra Türk milliyetçiliğinin tarihi, işlevi,
mahiyeti yerli yerine oturacak ve “Kürt Sorunu” olarak servis
edilen sorun alanının anlamlandırılması ve tanımlanması konusunda
belli bir bakış açısının yakalanması kolaylaşacaktır.
2. Toplumsal ve siyasi nitelikli bir konu hakkında yaklaşım
belirlenirken bir başka önemli koşul, kullanılacak kavramların
özenle seçilmesidir. Böylece, sorunun sağlıklı bir şekilde
anlaşılması sağlanır. Çünkü her kavramın bir tarihi ve
sosyo-kültürel zemini vardır. Herhangi bir sorunun anlaşılmasında
kullanılan kavramlar seti, ele alınan sorunun formu hakkında bize
bilgi verirken bu sorunun çözüm zeminini de gösterir. Örneğin,
“Kürt Sorunu” kavramı öncelikle varlığı kabul edilen sorun alanının
“etnik” niteliğine vurgu yapar. Yani “Türkiye’de Kürt sorunu
vardır.” demek, etnik veya kolektif merkezli bir sorun var,
demektir. O zaman sorun etnik bir perspektiften çözülmelidir. Yani
sorunun tespiti ve ifade edilişi aynı zamanda hangi düzlemde
çözüleceğini de dayatır.
3. Ülkücü Türk milliyetçilerinin sadece özelde “Kürt Sorunu” değil
bütün etnik, dinî ve mezhepsel sorunlar karşısındaki tavrı nettir.
Bu tavır, millî devletten kaynağını alır. Millî devlet ise
meşruiyetini insanlık tarihinin geçirdiği birlikte yaşama
tecrübesinin bugün geldiği şartlardan alır. Dünya siyasi-toplum
tarihinin icat ettiği şimdilik en yetkin cevap niteliği ulus devlet
ve millet formudur. Türk devlet geleneğinde anlamını bulan
kişioğlunun kutsallığı anlayışıyla modern devletin birleşiminden
ortaya çıkan millî devlet formu cumhuriyetle birlikte yeniden, yani
modern devletin unsurlarıyla ve kurumlarıyla yapılandırılmıştır.
Millet-devlet ideolojik boyuttan toplumsal alana kadar bütün
alanları kapsayan bir projedir. Türkiye’nin canlı bir şekilde etnik
köken, din ve mezhep sorunu yaşaması, sorunun millî devletten değil
milli devlet olamayışımızdan kaynaklandığını gösterir. Çünkü
ülkenin
yurttaşları hâlâ ortak bir normlar ve değerler sistemiyle
donanmamışsa, hâlâ resmî dili bilmeyen milyonlardan
bahsedebiliyorsak burada millî devletin çöküşünden veya
başarısızlığından söz edemeyiz. Kısacası millî devlet, toplumsal ve
siyasal kimlik anlamında kendini kurumsal ve ideolojik boyutlarıyla
var edip zaman içerisinde de yeniden
üretememiştir.
4. Ulus-devlet, tarihsel süreçte, her türlü etnik, mezhepsel, dinî,
cinsiyet nitelikli
sorunlara bir çözüm tekniği olarak ortaya çıkmıştır. Yani söz
konusu farklılıklar toplum içinde
bir çatışmaya kaynaklık ediyorsa çözüm yöntemi olarak bu çatışma
unsurlarının giderilmesi
düşünülür. Bu durumda Kürt olmak, Çerkez olmak, Alevi olmak
devletin imkânlarından
faydalanmaya bir engel teşkil ediyorsa ve bu ilişki biçimi eşit
olarak hak ve özgürlüklerden
faydalanılmasını önlüyorsa buradaki sorun farklılıkların
derinleştirilmesi değildir. Başka bir
deyişle, eğer amaçlanan veya hedeflenen asimilasyon bir çözüm
yöntemi değilse ve
farklılıkların kendi özgülüklerini koruyarak devlet karşısında bir
eşitlik talebi varsa bu sorun
ancak bir üst kimliğin inşasıyla aşılabilir.
5. Türkiye’de demokratikleşmenin önündeki temel engellerin başında
insan hakları ve
hukukun üstünlüğü ilkelerinin yeterince yerleşememesi ve temel
davranış ve düşünüş biçimi
hâline getirilememesi vardır. Yani insan hakları sorunu bu bağlamda
Türkiye’nin sadece
belirli bölgelerine mahsus değildir. Ülkenin bütünü için
geçerlidir. Yani insan hakları ihlalleri
mağdurlarını etnik bir kategoride tanımlamak bizi sağlıklı
sonuçlara götürmez. Bireysel
düzlemde sorunun ele alınması sorunun mahiyetinin anlaşılmasında
belirleyicidir. İnsan
hakları sorunu sistemden, bürokrasiden ve siyasal elitlerin topluma
olan yabancılaşmasından
kaynaklanmaktadır. Türkiye’de Kürt kökenli vatandaşlarımızın
karşılaştığı problemlerin her
biri kendilerine özgü değil bütün Türkiye’yi kapsayan sorunlardır.
Sorun demokrasi
sorunuysa bu belli bir bölgenin değil bütün Türkiye’nin sorunudur.
Başka bir deyişle,
Türkiye’nin neresinde yaşarsa yaşasın bir Kürt, hak ihlaline
uğruyorsa, bunu onun Kürtlüğüne
bağlamak çok sığ bir yaklaşım olur. Zira benzer hak ihlallerine
farklı etnik kökenlerden
şahıslar ya da farklı inanç dünyalarının mensupları da maruz
kalabilmektedir. Dahası, bir
dönem kol kola yürünen yol arkadaşlarının bile, keskin bir yol
ayrımına gelindiğinde, aynı
haksızlık ve hukuksuzluklarla karşı karşıya kaldığı milletçe
gözlemlenmektedir. Bu çerçevede
örneğin, “Benim için mesela neler söylediler… Gürcü’dür diyen oldu,
afedersin çok daha
çirkin şeylerle Ermeni diyen oldu…” şeklindeki etnik ayrımcılık
kokan açıklamaların MHP
liderine ait olmadığını siz de bilmektesiniz. Bu açıklamayı yapan
kişinin, bu kez mezhepsel
bir ayrımcılıkla “Reyhanlı’da 53 Sünni vatandaşımızı kaybettik”
şeklindeki açıklamasını,
Alevi-Sünni ayrımcılığı konusundaki serzenişlerinizle siz de
aktardınız. Bildiğiniz gibi bu
açıklamalar, MHP’nin değil, ülkeyi yönetmekle yükümlü iktidar
partisinin o dönemki liderine
aittir. Dolayısıyla sorun MHP’yle ya da milliyetçi ideolojiyle
ilgili değil, bu ideolojinin çok
çok uzağında bir rota izleyen ülke yönetimiyle ilgilidir.
Kürtler ve PKK Eşit Değildir
6. Türk milliyetçileri için etnik temelli bir “Kürt Sorunu” yoktur.
Bölücü terör sorunu vardır. Bölücü terörü meşrulaştırmaya çalışan
liberal, solcu ve İslamcılardan müteşekkil Kürtçü seçkinlerin
varlığı Türkiye’nin gerçeğidir. Kürtlerle PKK aynı ve eşit
değildir. Terörü, Kürtler değil, farklı ülke vatandaşlarının
oluşturduğu ve AB’den Barzani’ye kadar uzanan çizgide uluslararası
bir destek ağına sahip ırkçı terör örgütü PKK gerçekleştirmektedir.
Bölücü terör sorununu “etnik sorun” olarak teşhis etmek millî ve
üniter yapının önce federasyona ve daha sonra da bölünmeye kadar
giden genişlikte çözüm biçimlerini beraberinde getirir. Etnik bir
tanımlamaya bağlı sorun tespiti bütüncül, birleştirici bir dil
kullanımını daha baştan reddediyor demektir. Kültürel Türdeşleşme
Değil Siyasal Türdeşleşme
7. Ulus-devletin diğer devlet formlarından farklılaşan temel
özelliği, belirli bir ülke sınırları dâhilinde siyasî egemenliğin
ve egemenlik mekânında bir ulusal kimliğin “millet” şeklinde
biçimlenmesidir. Söz konusu egemenlik ve kimlik siyasî ve hukukî
bir çerçevede anlamını ve işlevini bulur. Bu anlamda sözü edilen
niteliklerin oluşumu yurttaşlık kurumuna bağlıdır. Yurttaşlık
bireyin devlete olan mensubiyetini ifade etmektedir ve dolayısıyla
millet bütünlüğü yurttaşlardan müteşekkildir. Yurttaşlık
ulus-devletin meşruiyet kaynağını oluşturan “millet”e mensubiyetin
zorunlu bir koşulunu teşkil etmektedir. Böyle olduğu içindir ki
yurttaşlık, modern devletin ve toplumun anlaşılmasında temel bir
analiz aracıdır.
Sonuç Devlet Bahçeli, mevzubahis vatan olduğunda parti
menfaatlerinden vazgeçer; geçmişte hep böyle olmuştur. 2007
Cumhurbaşkanlığı krizini o çözdü, dönemin başbakan’ın sağlık
sorununu istismar ettirmeyen bir duruş sergiledi, kamuda başörtüsü,
Kur’an ve Siyer eğitimi vb. konularda hükümete destek verdi. Neden
şimdi böylesi bir küresel tertipte iktidara destek olmuyor diye
feryat ediyorlar? Oysa Devlet Bahçeli siyaseti değişmemiş hep aynı,
ok gibi ülke ve milletin menfaatine olan neyse orada duruyor.
Bahçeli, krizi fırsat bilip saray darbesi yapmaya çalışan odaklara
da karşı; Bebek katili Öcalan’dan medet uman onun İmralı’dan siyasi
mesajlar verip pazarlıklar karşılığında hükümete can simidi
olmasına da karşı. Hukuk darbesi yapıp devlet krizi çıkartarak para
kasalarını, ayakkabı kutularını saklamaya çalışanlara da karşı…
Belki de bu karşı duruştan hareketle, “benimsediğiniz ideolojiyi
negatiflik yani ‘yapmayız-yaptırmayız’ dayatmacılığı üzerine
kurmuşsunuz.” şeklinde sığ bir eleştiride bulunmaktasınız.
Sayın Gültekin, unutmayınız ki MHP -şimdilik- bir muhalefet
partisidir. Bu nedenle de gördüğü yanlışlara karşı çıkmak ve
imkânları ölçüsünde bu yanlışlardan dönülmesini sağlamakla
mükelleftir. Ancak sizin, MHP’yi hep karşı çıkan ve ideolojisini
yapmayız-yaptırmayız esası üzerine kurmuş bir parti olarak
görmenizin iki temel sebebi var. Bunlardan birincisi, yukarıda da
değinildiği üzere, takip ettiğiniz ana akım medya ve yandaş
medyanın tasarlayıp servis ettiği MHP algısından etkilenmeniz;
ikincisi de mevcut iktidarın, karşı çıkılması gereken yanlışlarının
bitmek bir yana son dönemlerde katlanarak çoğalmasıdır. Yüce Türk
Milleti’nin artık net bir şekilde gördüğü gibi; siyaseti sahne
sanatıyla karıştırıp milletin nabzına göre şerbet vermeyi erdem
zanneden, millet-devlet bütünleşmesinde milletten yanayım deyip
devlet kurumlarını millete ötekileştiren, kendinden olanlarla
olmayanların kutuplaşmasına neden olan bir siyasal dil kullanımı
gibi bir yanlışa giren, çoğunluğu azınlığa tahakkümü olarak
algılayan, yerli ve millete benzerlik söylemlerinin ardında
vaktinde küresel güç baronlarının menfaatleri ile birlikte olmayı
tereddütsüz kabul eden bir zihniyettin bugün küresel tuzaklardan
bahsetmesi ne kadar samimidir?
Devlet-millet bütünleşmesinden, Türk milletinin menfaatine olan bir
tavırdan söz etmelerine rağmen milleti 36 etnik gruba bölmeleri ne
anlama geliyor? Bunları görmeden, anlamdan MHP’yi ayrıştırıcı bir
politika izlemekle suçlamanız ne kadar yerinde? Örneğin, Alevilik
konusunda ne yaptınız, diye sorduğunuz MHP’nin lideri Sayın
Bahçeli’nin, söz konusu sorunla ilgili geçmişteki önerileri bir
kenara koyun daha birkaç ay önce Meclis’teki grup konuşmasında
açıkladığı Alevilikle ilgili 10 maddelik bildirge ve bu bildirgenin
Alevi vatandaşlarımızda oluşturduğu memnuniyeti, havuz medyasına
yansımadığı için mi atladınız acaba? Ayrıca, sizden oy
istemediğimizden yakınıyor ve niçin MHP’ye oy vermeniz gerektiğini
soruyorsunuz. Aslında biz sizden oy istedik Sayın Gültekin, bu
ülkenin tüm vatandaşları için geçerli olduğu gibi sizin oyunuzu da
istedik, hâlâ da istiyoruz. Belki siz, size sunulan MHP imajının
oluşturduğu algıdan hareketle, fark etmediniz bu talebimizi. Neden
oy vermeniz gerektiği konusunda çok basit bir gerekçeniz de var:
Sadece slogan üretmekle suçladığınız bir siyasi partiyi, sadece
slogan kokan beylik cümlelerle eleştirmenize yol açan
önyargılarınızın kırılması yönünde küçük ama önemli bir adım atmak.
Hepsi bu. Çünkü o önyargılarınızı aştıktan sonra, içinde
yetiştiğiniz siyasal İslamcıların bugün gelinen noktadaki karanlık
yüzlerine dair gerçekleri gördüğünüz gibi, MHP’nin ve milliyetçi
ideolojinin, maalesef sizin de alet olduğunuz karalamaların
arkasındaki gerçek, aydınlık yüzünü görmüş olacaksınız…