MGK Genel Sekreteri şok etti

Abone ol

Her kesime ağır eleştiriler yönelten Org. Kılınç, Aleviliği ve İzzettin Doğan’ı da hedef aldı.

Türkiye’nin Brüksel Büyükelçiliği’nde 15 Nisan’da gerçekleştirilen ve Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreteri Orgeneral Tuncer Kılınç’ın katıldığı toplantı gündemin ilk sırasına yerleşti. Hürriyet’in dün ‘Büyükelçilikte yobaz kavgası’ şeklinde sürmanşete taşıdığı toplantının başka ayrıntılarının olduğu ortaya çıktı. Zaman ve Hürriyet muhabirlerinin takip ettiği toplantıya Belçika’daki Türk derneklerinin temsilcileri ve işadamları katılmıştı. Brüksel’deki toplantı, MGK Genel Sekreterliği’nin Avrupa’daki Türk derneklerini bir araya getirmek için başlattığı projenin son halkasıydı. Daha önce de dönemin MGK Genel Sekreteri Org. Cumhur Asparuk Avrupa başkentlerinde Milli Görüş’ün de aralarında bulunduğu dernek temsilcileriyle görüşmüştü. Zaman muhabirinin izlenimleri ve dernek temsilcilerinin verdiği bilgiler toplantıda yaşanan tartışmaların farklı boyutlarda cereyan ettiğini ortaya koyuyor. MGK Genel Sekreteri Kılınç, konuşmasının başında, “Duydum ki içinizde az da olsa basın mensubu varmış. Sizi dışarı çıkarmıyorum. Ama konuşulanları dışarı sızdırmaya kalkmayın. Başınızı belaya sokmayın.” diyerek gazetecileri uyardı. Kılınç, dilden dine, Türkiye’nin AB üyeliğinden mezhep tartışmalarına kadar pek çok konuya temas etti. “İslam’da hacı hoca yoktur.” diyen Kılınç, Aleviliğin de yanlış olduğunu savundu. Kılınç’ın, “Dünyanın hiçbir yerinde rastlamadığım bir bağnazlığı Brüksel’de Schaerbeek semtinde gördüm. Pantolon üzerine bayanların etek giydiği dünyada tek yer burası. Bu tür giyim şekli Anadolu’da bile yoktur.” sözleri ortamı gerginleştirdi. Bunun üzerine söz alan bir dernek temsilcisi, “Beyefendi, 32 senedir Schaerbeek’te yaşıyorum. Bir tek Türk kadının pantolon üzerine etek giydiğini görmedim.” diyerek tepkisini gösterdi. Org. Kılınç, hiç beklemediği tepki karşısında yumruğunu sert bir şekilde masaya vurarak, şu sözleri sarf etti: “Susun yobazlar, bağnazlar. Aymazlar, susun.” Bu sırada orta sıralarda oturan bir öğretmen ayağa kalkarak, “Beyefendi, burayı kışla, bizi de erat mı zannettiniz? Ne demek sus, ne demek yobazlar! Ne demek bağnazlar?!. Ben liseyi Türkiye’de bitiren, üniversiteyi Belçika’da okuyan İslam komisyonunda görevli, 18 Mayıs seçimlerinde milletvekili adayı bir şahıs olarak sizin bu konuşmalarınızı şiddetle kınıyor, size yakıştıramıyorum.” şeklinde tepkisini dile getirdi. Salondan yükselen itirazlar üzerine Kılınç, sandalyeden kalkıp kapıya yöneldi ve, “Dinlemeyi bilmeyen bir topluluk hiçbir şey yapamaz ben konuşmuyorum.” diyerek dışarı çıkmaya çalıştı. Belçika askeriyesine mensup bir jandarma polis, ayağa kalktı ve, “Beyefendi lütfen dışarı çıkmayınız. Arkadaşlar lütfen durunuz ve oturunuz. Belçika askeriyesine mensup bir Türk subay olarak burada yaşananlardan oldukça müteessir oldum. Burada böyle bir ortam yaşanmamalıydı. Çok acı bir olayla karşı karşıyayız.” dedi. Aynı kişinin, “Arkadaşlar siz de böyle etkili ve yetkili bir şahıs konuşurken fikirlerine katılır katılmazsınız, ama lütfen dinlemesini biliniz. Beyefendi siz yerinize oturunuz ve kaldığınız yerden devam ediniz. Burayı terk etmeyiniz bu size yakışmıyor.” sözleriyle ortam sakinleşti. Kılınç’ın daha sonra anlattıkları ise şöyle özetlenebilir: ‘İslam’da hoca yok, AB bizi almaz’ “Yurtdışındaki insanımız bizden imam ve öğretmen istiyor. Bu iki esas evde öğrenilir. İslam’da hacı–hoca yoktur. Bunlar yanlış şeylerdir. Daha sonra dine sokulmuş şeylerdir. Bir insan namazı, abdesti ve orucu anne ve babasından öğrenir. Hıristiyanlık'ta ruhban sınıfı vardır. İslam’da yoktur. İslam'ın büyüklüğü yaratanla kulun arasında kimsenin aracı olmamasıdır. Dilimiz, dinimizin diline uymadığı için hocalar türemiştir. Aranızda epey sayıda hoca da varmış, ama olsun önemli değil. Hocalar Arapça’yı anlıyoruz zannederler. Halbuki hocaların hemen hepsi hiç anlamazlar. Camide en yetkili şahıs geçer namazı kıldırır. AB'ye girilmesinden yanayım. Ama AB’ye gireceğimize dair benim ümidim yok. Bu kapıyı bize açmazlar. İstanbul’un fethinden bu yana Avrupa bize düşman olarak bakmıştır. AB sizi bağrına basacak kadar size sıcak değildir. Viyana kapılarına kadar gelen bir milletin devamı olan Türkleri hiçbir zaman içlerine almayacaklardır. AB, hiçbir zaman Türkiye’nin yanında olmamıştır. İster bu kültür faktöründen olsun, ister din faktöründen olsun bu böyledir. Avrupa, 1850’lerde Ermeni konusunu gündeme getirmiştir. 1. Dünya Savaşı'ndan sonra bizi Ermenilerle düşman yaparak onlarca olayın meydana gelmesine zemin hazırlamıştır. PKK örgütü AB’nin gerçekleştirdiği bir örgüttür. 33 bin insanımızın ölmesine AB sebep olmuştur. AB Türkiye’deki terör örgütlerini gizli ve açık olarak desteklemiştir. AB, TC’nin yeniden palazlanıp Osmanlı gibi olma korkusunu yaşamaktadır. Siz burada yaşıyorsunuz. Burada birliğiniz son derece önemli. Kendinizi bir fanusun içinde düşünmeniz yanlış. Kendi doğrularımızı anlattığımız ölçüde önemli iş yapıyoruz demektir. Sizler iyi bir dille ve araştırma ile bu yanlışlıklara son vermelisiniz. Sosyal hayatın içine girmek zorundasınız. Yoksa Türkiye adına bir şeyler yapamazsınız. Türkiye’nin ulusal çıkarlarına ancak bu şekilde katkıda bulunabilirsiniz. ‘Tarikat sapma demektir’ İslam laikliğe çok uygun bir din. Laiklik olmadan demokrasi olmaz. Devlet fert için vardır. Tarikat yol demektir. Ayrı yollara gitmek demektir. Dini sömürmektir. Tarikat sapma demektir. İslam’ı bölmek demektir. Hem siyaset, hem ticaret olarak dini kullananlar var. ‘Başörtüsü dinle alakasız’ Son zamanlarda siyasi simge haline gelen başörtüsü problemi var. Anadolu kadını, rüzgardan, yağmurdan korunmak için başını örtmüştür. Başörtüsünün dinle bir alakası yoktur. Havalar soğuyunca da Anadolu kadını başına bir şal almıştır. Olmuştur şallı başörtü. Dışarıda isteyen başını Anadolu kadını gibi örter. Kamuda kesinlikle örtemezsiniz. ‘Sayın başbakan, kızının başını örtersen okutamazsın’ Başbakan bana Türkiye’de demokrasi olmadığı için kızlarını Amerika’da okutmak zorunda kaldığından bahsediyor. Sayın başbakan, ayağına zincir bağlarsan koşamazsın. Kızının başını örtersen, okutamazsın dedim. Kılınç’ın sözlerine 22 yıldır Belçika’da yaşayan bir Türk'ten itiraz geldi. Aynı kişi, “Belçika da hem laik hem de demokratik bir ülke. Kızım başını rahatlıkla örterek üniversitede okurken, aynı şekilde laik olduğunu söyleyen Türkiye’de kızlarımız niçin okuyamıyor. Şu laiklik nedir, nasıl bir şeydir, her ülkede uygulaması farklı mıdır? Şunu bir tarif etseniz de biz de rahatlasak.” dedi. Bu sırada salondan birkaç kişi, “Sen hâlâ laikliğin ne demek olduğunu anlamadıysan bundan sonra da anlayamazsın.” diye konuştu. Org. Kılınç, bir süre durakladıktan sonra, “Beni dinlemiyorsunuz herhalde. İki saattir laikliği anlatıyorum, hâlâ anlamamışsınız. Belçika’da başörtüsü yasağı olsaydı o zaman kızınızı okutmak için ne yapacaktınız.” dedi. ‘Sosyal ahlak daha etkili’ Kılınç, sosyal ahlak–dinî ahlak tartışmasını da açarak, ilginç değerlendirmelerde bulundu: “Dinî ahlakın dünyada yaptırımı olmadığı için fazla geçerliliği yoktur. Müslümanlardaki ahiret inancı zayıf olduğu ve Allah’ın affediciliği de ön plana çıktığı zaman dinî ahlakın hiç yaptırım gücü kalmaz. Sosyal ahlak dünyada insanı cezalandırdığı için yaptırım gücü daha fazladır. Düğüne giden dindar bir kadını oynamaya davet etseler önce günahtır diye çekinir oynamak istemez. Daha sonra ısrarlara dayanamaz. Allah’ım beni affet diyerek oynamaya başlar. Daha sonra müzik hızlanınca o da temposunu artırır. Allah’ım bir günah yaz bir yazma demeye başlar. Daha sonra hızını alamaz. Allah’ım ister yaz, ister yazma der. Sonra da yazarsan yaz demeye başlar.’’ ‘Öcalan’a, ‘asmama’ cezası’ Öcalan konusuna da değinen Kılınç, “Biz istesek Öcalan’ı hemen idam ederiz. Ancak, memlekete bunca zarar vermiş adamın istediği de bu zaten. Bir kez ölerek kurtulmak istiyor. Biz onu yaşatmakla her gün öldürmüş oluyoruz. Şehitlerimizin intikamını alıyoruz böylece. Ayrıca orada krallar gibi yaşamıyor. Çok kötü şartlarda yaşıyor. Hali çok perişan.” dedi. Hürriyet gazetesi dün sürmanşetten ‘Büyükelçilikte Yobaz Kavgası’ başlığıyla verdiği haberde, Org. Kılınç’ın toplantıda tartıştığı kişileri ‘Milli Görüşçüler’ diye nazara vermiş, ayrıca ılınç’ın diğer konulardaki açıklamalarını göz ardı etmişti. Gazetenin Genel Yayın Yönetmeni Ertuğrul Özkök ise köşesinde, hem Org. Kılınç’ın Avrupa’nın ortasında AB’yi eleştirmesini tenkit etti hem de farklı görüşlere sahip derneklerin bir araya getirilmesinin bir fayda sağlamayacağını savundu. Özkök, TBMM, AB’ye uyum için yasalar çıkarırken, Paşa'nın, Avrupa’nın başkentinde “Türkiye’nin AB’ye girmemesi için çalışın” dercesine AB aleyhine kampanya yürütmesinin Türkiye açısından kötü bir görüntü oluşturduğunu belirtti. Özkök, bunları, bizzat gördüğü Dışişleri kriptosunda okuduğunu yazarken, böylece bir haftada ‘ikinci kripto skandalı’ da patlak vermiş oldu.

Günün Önemli Haberleri