Meydanlardaki Erdoğan üslubu
Abone olErgin, Erdoğan'ın üslubundaki rahatsızlığın sadece muhaliflerle sınırlı olmadığını örnekler vererek anlatıyor.
"Seçim gezilerinin, Başbakan Erdoğan'ın kişiliğini ve üslubunu
daha yakından tanımamıza yardımcı oluyor" diyen Hürriyet
Gazetesi'nin Ankara temsilcisi Sedat Ergin, Başbakan'ın uslubundan
duyulan rahatsızlığı bugünkü köşesinde kaleme alıyor.
Ergin, Erdoğan'ın miting alanlarındaki uslubunun sadece kendisini
eleştiren mualifler tarafından yapılmadığını, Yeni Şafak
Gazetesi'nin İslamcı kesim üzerinde büyük nüfuzu olan yazarı Ahmet
Taşgetiren'in eleştirilerine yer vererek anlatıyor:
‘‘Karizma denen şeyi ona fukara sofralarında diz kırıp
oturması ve dualarla uğurlanması kazandırdı. Bir yükseliş varsa,
basamaklarında hep fukara duası olmalıdır. Ben azarlamaları
yadırgıyorum. O öfkeli tonlamaları duyduğumda, içimde bir şeylerin
ezildiğini hissediyorum.’’
‘‘Kudretin kudretsiz karşısında kendini ispat haykırışına girmesi,
sadece ona maruz kalanı ezmiyor, başkalarının ruhunda da isyanlar
oluşuyor. Gönüllerde burukluk oluşturmak niye?’’ diye devam
ediyor.
İşte Sedat Ergin'in yazısı:
Meydanlardaki Erdoğan üslubu
Radikal yazarı Prof. Türker Alkan, geçenlerde yazdığı ‘‘Erdoğan'ın
Dili’’ başlıklı yazısında, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın
‘‘argoya bulaşmış dilinden duyduğu rahatsızlığı’’ şöyle
aktarıyordu:
‘‘Bu neey? diye kalabalığa seslenen, 'ulan'lı, 'be'li ifadelerle
halktan oy isteyen bir başbakana destek çıkmak içimden hiç gelmiyor
doğrusu.’’
Prof. Alkan, ‘‘lisanı beyan, aynıyla insandır’’ deyişine
başvurmanın ‘‘biraz abartılı olacağını’’ düşünmekle birlikte,
‘‘insanın söyleyiş tarzıyla düşünce dünyası arasında bir bağ
olduğunu’’ belirtiyordu.
Tesadüfe bakın ki, Erdoğan, bu yazının yayımlandığı geçen cumartesi
günü İzmit mitinginde kürsüden dilini eleştiren köşe yazarlarına
isim vermeden çattı ve şöyle dedi:
‘‘Kürsüden halkın nabzını tutacak dili kullandığım zaman bazıları
rahatsız oluyor. Halk dilini kullanmanın Türkçe'nin esası
olmadığını öğrenemediler, ama öğrenecekler. Türkçe'nin sırrında bu
yatar. Ama onlar bilemezler. Fakat sorarsan Türkçe'yi çok iyi
bilirler. Bir köşede kalem oynattılar mı tamam...’’
Bu konuşmadaki adresi tahmin edebilmek herhalde pek güç
değildir.
BAŞBAKAN'IN ÇATIŞMACI KİŞİLİĞİNİN İZDÜŞÜMLERİ
Bu ifadeler, Erdoğan'ın seçim meydanlarında sergilediği, polemikçi,
çatışmacı, sert çizgiler taşıyan üslubunun örneklerinden yalnızca
biridir.
Seçim gezileri, Başbakan Erdoğan'ın kişiliğini, üslubunu daha
yakından tanımamıza yardımcı oluyor.
Kendisini hedef alan en ufak bir dokundurma karşısında, karşı
tarafı püskürtme çabası bastırılamayan bir refleks olarak kendini
hemen dışa vuruyor.
Örneğin, Afyon'da mazotun pahalı olduğunu söyleyen bir kadına
içerleyip lafı anında patlatıveriyor:
‘‘Zaten mazotta indirim yapıyoruz, eh oldu olacak bedava verelim.
Şimdi ne istiyorsun ki? Oldu olacak yemeği de ağzınıza biz mi
koyalım?’’
Aynı davranış Kırşehir'de iş isteyen üniversiteli gençlerden de
esirgenmiyor:
‘‘Kimseye üniversiteyi bitirdiği zaman hemen iş bulma sözü
vermedik. Sıkarsın taşı, suyunu çıkartırsın, işini alırsın.’’
YÜKSEK BİR SES PERDESİNDEN KONUŞMAK
Televizyon mülakatlarında konuşurken, iş çevrelerine ya da yabancı
konuklara hitap ederken kullandığı dikkatli söylemle, halkın
karşısına çıktığı anda kendisini hemen ‘‘serbest bırakan’’ üslubu
arasında ciddi bir tezat var Başbakan'ın.
Belli ki, halkın karşısında kendisini daha rahat hissediyor, bu
rahatlık fren sisteminin tutmamasına yol açıyor ve kendisini kim
bilir, belki de en doğal, en sahici haliyle ifade ediyor.
Ancak, bu sahicilikte artan bir sıklıkta yüksek bir ses perdesi ve
biraz da yukarıdan bir bakış hemen dikkat çekiyor.
İlginçtir ki, Erdoğan'ın bu üslubundan rahatsızlık duyanlar, onu
zaten eleştirmekte olan muhalifleri ya da malum ‘‘şüpheciler’’le
sınırlı değil.
İsterseniz, Yeni Şafak Gazetesi'nin İslamcı kesim üzerinde büyük
nüfuzu olan yazarı Ahmet Taşgetiren'in ‘‘içten’’ yaptığı
eleştirilere bir göz atalım.
KENDİNE GÜVEN GRAFİĞİ YÜKSELİNCE
‘‘Tayyip Bey Bu Değil’’ başlıklı yazısında, Taşgetiren şöyle
diyor:
‘‘Karizma denen şeyi ona fukara sofralarında diz kırıp oturması ve
dualarla uğurlanması kazandırdı. Bir yükseliş varsa, basamaklarında
hep fukara duası olmalıdır. Ben azarlamaları yadırgıyorum. O öfkeli
tonlamaları duyduğumda, içimde bir şeylerin ezildiğini
hissediyorum.’’
Taşgetiren, ‘‘Kudretin kudretsiz karşısında kendini ispat
haykırışına girmesi, sadece ona maruz kalanı ezmiyor, başkalarının
ruhunda da isyanlar oluşuyor. Gönüllerde burukluk oluşturmak
niye?’’ diye devam ediyor.
Yazar, Başbakan'ın ‘‘halet-i ruhiyesi’’ şöyle okuyor:
‘‘Yorgunluk olabilir, Kasımpaşa refleksi olabilir. Ama asıl endişe
ettiğim, ulaşıldığı düşünülen kudret duygusudur.’’
Taşgetiren, yazısının sonunda ‘‘Mağrur olma...’’ diye başlayan
vecizeyi hatırlatma ihtiyacını duyuyor.
Erdoğan'ın yerel seçimlerde elde etmesi kuvvetle muhtemel gözüken
seçim zaferini kişiliğinde nasıl taşıyacağı, şimdiden 28 Mart
sonrasının en kritik sorularından biridir.