Mevlana'nın torunu yayınladı gerçek resmi bu mu?
Abone olMevlana Celaleddin-i Rumi'nin 22'inci kuşak torunu ve “Çelebi” makamının son temsilcisi Faruk Hemdem Çelebi, Mevlânâ deyince akla gelen resmin gerçeklikle ilgisinin bulunmadığını belirterek kabul gören gerçeğe yakın resmi yayınladı.
Dünyaca ünlü kişilerin balmumu
heykellerini sergilemesiyle bilinen nlü Madame Tussauds Müzesi,
Aralık ayında açılacak.
Müzede sergilenecek 60 tarihi kişilikten biri de, 13. yüzyılda yaşamış şair, düşünce adamı ve mutasavvıf Mevlânâ Celaleddin Rumi. Müze yetkilileri, Mevlana'nın balmumu heykeli için Mevlana'nın 22. kuşak torunları Esin Çelebi Bayrı ve Faruk Hemdem Çelebi'ye ulaştı.
"MEVLANA'NIN RESMİ GERÇEĞİ YANSITMIYOR"
ÇELEBİ TORUN'DAN ALINAN MODEL BÜSTE
YANSIDI
Aile ile ortaklaşa karar kılınan pozun heykele dökülebilmesi için
Çelebi’den 3 saati aşan bir seansta, 250’den fazla vücut ölçüsü
alındı, 180’den fazla fotoğraf çekildi, 3 boyutlu vücut taraması
gerçekleştirildi. Heykeltıraşlar, önce kilden bir büst hazırladı.
Sonrasında da çalışmanın kalıbı çıkartılarak içine balmumu döküldü
ve 12 hafta süren renklendirme, saç, göz, sakal detayları
çalışıldı. Her aşamada aileden onay alındı. Araştırma dahil bu
çalışma 6 ay sürdü.
"ÖNCE MODEL OLMAK
İSTEMEDİM"
Madame Tussauds İstanbul Genel Müdürü Sarper Hilmi Suner,
“Anadolu topraklarından çıkıp tüm dünyaya barış mesajı
veren ve yüzyıllar öncesinde evrensel olmuş Mevlânâ’nın da müzemiz
figürlerine eklenmesini çok istedik. Mevlânâ’nın barış mesajını;
din, dil, ırk farkı gözetmeksizin tüm insanlığa yönelik düşüncesini
müzemiz üzerinden de ziyaretçilerimize ulaştırmak istedik”
dedi.
HEYKEL, NİYAZ ANINDAKİ DURUŞU TEMSİL
EDİYOR
Faruk Çelebi, model olmasıyla ilgili şunları söyledi:
“Önce terüddütle yaklaştık. Aile olarak Mevlânâ figürünün popülist
amaçlarla kullanımına ezelden beri karşı dururken böyle bir şeye
şahsen alet olmaktan çekindim. Müze yetkilileri, amaçlarının
heykeli herhangi bir model yerine aileden biriyle yapmak olduğunu
anlattı. Aile fertleri arasında teklifi değerlendirdik ve kabul
ettik. Çalışmaların her aşamasında bizden onay aldılar. Ben bazı
sert ifadelerin yumuşatılmasını istedim. Benim için çok büyük bir
şerefti.”
"BÖYLE KİLOLU BİR ZAT
OLAMAZ"
Habertürk'ün haberine göre, Mevlana'ya atfedilen ve Mevlânâ’yı
oturur şekilde gösterir resim, Çelebi ailesi ve Mevlânâ
araştırmacıları tarafından kabul görmüyor. Çelebi, felsefesinin her
zaman nefsin terbiye edilmesi, her şeyin bir disiplin içinde
yapılmasını öğütlediği Mevlânâ’nın böyle kilolu bir zat
olamayacağını iddia ediyor. Mevlânâ’nın yaygın bir biçimde
kullanılan bu resmi İran’da, 1960’lı yıllardaki bir yarışmada
birincilik kazandı. Mevlânâ’nın oturur bir şekilde ve şişmanca
tasvir edildiği bu resim, daha sonra Konya Mevlânâ Müzesi’ne hediye
edilince çeşitli etkinliklerde de kullanılmaya başlandı.
"UZUN BOYLU, ÇEKİK GÖZLÜ,
ZAYIF"
“Mevlânâ’nın sağlığında resmi yapılmış mıdır?”
sorusu hâlâ belirsizliğini korurken, Eflaki Ahmet Dede’ye ait
“Menakıb’ül Arifin” adlı Farsça eserde Mevlânâ,
ortanın biraz üstünde boyu olan, çok zayıf, hafif çekik gözlü ve
soluk benizli biri olarak tasvir ediliyor. Ayrıca Mevlânâ
Müzesi’nde sergilenen hırkası düşünüldü- ğünde boyunun 1.80
civarında olacağı tahmin ediliyor. Hz. Mevlânâ’nın daha sonraki
yüzyıllarda da çeşitli resim ve minyatürleri yapılmışsa da hiçbiri
bir diğerine benzemiyor.
İRAN GÖZÜYLE
RESMEDİLMİŞ
Selçuk Üniversitesi Mevlânâ Araştırmaları Enstitüsü Müdürü Doç. Dr.
Ali Temizel, Türkiye’de yaygın şekilde kullanılan resmin İran’da
yapıldığını doğruladı ve “İranlı gözüyle resmedilmiştir.
Yapılan araştırmalar ve kaynaklar Mevlânâ’nın Doğu Türklerinden
olduğunu gösteriyor. Bu nedenle daha zayıf olduğunu, gözlerinin o
resimdeki gibi yuvarlak değil de daha çekik olduğunu
değerlendiriyoruz. Elde başka resim olmadığı için bu resim kabul
görmüş. Aslında bir resimden ziyade onu sembolize eden bir simgeye
dönüşmüş durumda” dedi.
İŞTE AİLE TARAFINDAN KABUL GÖRÜLEN
RESİM
Faruk Çelebi, kendisi doğmadan yıllar önce, 1942 yılında görülen
bir rüya üzerine çizilen ve kendisine çok benzeyen Mevlânâ resminin
aile tarafından daha çok kabul gördüğünü belirtti. Çelebi, resmin
hikâyesini şöyle anlattı:
"Her yıl Şeb-i Arus törenlerinde karşılaştığım Fahir
Erkey adında bir psikolog vardı. Babam 1996’da vefat ettikten sonra
beni ısrarla evine davet etti. Evine gittiğimde duvardaki resimle
beni karşılaştırıp, ‘Suphanallah... Ne kadar büyük bir benzerlik’
dedi. Resmin 1942 yılında çizildiğini belirterek, tasavvuf üzerine
bir dernekleri olduğunu, bu derneğin üyesi 2 kişinin aynı gece Hz.
Mevlânâ’yı rüyasında gördüğünü anlattı. Bu kişilere bir ressama
rüyasında gördükleri Mevlânâ’yı resmettirmelerini söylemiş.
İkisinin de ayrı ayrı tarifleriyle yapılan çalışmada bu resim
ortaya çıkmış.1942’de yani ben doğmadan seneler önce çizilmiş bir
resim. Ben de baktığımda kendime benzetiyorum.”