Mesut Özil aslen nereli eşi kimdir : Türk müsün Alman mı?
Abone olALMANYA Milli Takımı'nın tercih eden Mesut Özil Futbolun Büyüsü kitabı ile gündemde. Türk mü Alman mı olduğu sürekli sorgulanan Mesut Özil, kendi hayatını anlattığı kitabıyla Ayşe Arman'a konuştu. Aslen Zonguldak'lı olan Mesut Özil, Almanya’da beş defa yılın futbolcusu seçildi. 20 yaşındayken milli takımda oynamaya başladı.
‘Futbolun Büyüsü’ adlı kitabında hayat hikâyesini anlatan
Arsenal’li ünlü futbolcu, Mesut Özil Hürriyet Gazetesi köşe yazarı
Ayşe Arman'a konuştu. Mesut Özil kitabında Türk müsün Alman mısın
sorusuna verdiği yanıtla dikkat çekiyordu; “Kendimi bildim
bileli bana ne olduğum soruldu. Ben sadece o ya da bu değilim. Ben
ikisiyim. Evde Türk kültürüyle büyüdük. Dışarıda, okulda,
futboldaysa Alman kültürüyle. Böyle olunca ortaya benim gibi bir
adam çıkıyor. Alman Milli Takımı’ndaki ilk maçımdan önce hakaretler
yüzünden internet sayfamı kapatmak zorunda kaldım. Oysa Almanya’yı
seçme kararım, Türkiye’ye karşı alınmış bir karar
değildi.”
Mesut Özil, Almanya’da beş defa yılın futbolcusu seçildi. 20 yaşındayken milli takımda oynamaya başladı. Dünyanın en iyi futbolcuları ve teknik adamlarıyla çalıştı. José Mourinho ile çalıştı, daha ne olsun! Real Madrid’de oynadı. Sayısız şampiyonluk kazandı. 2013’te rekor bir transferle Arsenal’e geçti. Aldığı para (42.5 milyon Euro) çenemizi yordu!
2014’te Alman Milli Takımı’yla Dünya Kupası’nı kaldıran Mesut Özil
hâlâ dünyanın en önemli futbolcularından biri. İşte Ayşe Arman'ın
Mesut Özil ile söyleşisinden bölümler;
-Hayatın boyunca “Türk müsün Alman mısın? Ne kadar Türksün, ne
kadar Almansın?” diye sorulmuş ya sana... Baygınlık geçiriyor
musun?
- Yok, alıştım! Ama evet, kendimi bildim bileli bana ne
olduğum soruldu: “Kendini daha çok Türk gibi mi
hissediyorsun yoksa Alman gibi mi? Hangi tarafın özellikleri daha
ağır basıyor?”
-Sen ne dedin?
- Öylece suratlarına baktım. Bu toptancı anlayışı sevmiyorum.
Ben sadece o ya da bu değilim, öyle ya da böyle değilim.
Ben ikisiyim. Ben hepsiyim.
BENİM YERİME HEP ADI MARKUS OLANLAR SEÇİLDİ
-Peki adın Mesut değil de Matthias olsaydı, futbol hayatın küçükken
Almanya’da daha mı kolay olurdu?
- Belki de... Bunu zaman zaman ben de düşündüm. 10-12
yaşlarındayken genç takımların seçmelerine katılıyordum. Topu,
slalom çubuklarının arasında uçarcasına sürüyordum. Attığım şutlar,
kalecinin kulaklarını sıyırıyordu. Ama buna rağmen, genç takımına
seçilenler arasında hiç yer almadım. Benden iyi olmamalarına rağmen
ismi hep Matthias, Markus ya da Michael olan çocuklar seçiliyormuş
gibi geliyordu bana. Ama önemli olan şimdi olduğum yer. Zoru
başarmak daha güzel.
EVDE TÜRK DIŞARDA ALMAN
-Peki Almanya’da büyüyen bir Türk olmak sana neler kattı?
- Dört kardeşiz. Evde Türk kültürüyle büyüdük. Dışarıda, okulda ve
futbolda ise Alman kültürüyle... Bence iki kültürü de tanımak ve
içinde olmak dezavantaj değil, aksine avantaj ve büyük
zenginlik.
ALMAN GİBİ DÜŞÜNÜP TÜRK GİBİ HİSSEDİYORUM
-Gerçekten Alman gibi düşünüp Türk gibi mi hissediyorsun?
- Evet. Okulda ve futbol akademisinde Alman kültürünün değerleriyle
yetiştim. Evde ve ailede ise Türk kültürünün. Böyle olunca, ortaya
benim gibi bir adam çıkıyor. Alman gibi düşünüp çalışan, Türk gibi
hisseden...
-Peki Alman gibi hissedip, Türk gibi düşünseydin ne olurdu?
- Nasıl bir adam olacağımı ancak Allah bilir!
ANNEM TEMİZLİĞE GİDERDİ İKİ VARDİYA
ÇALIŞIRDI
-Kitapta, anaokuluna bile gidemediğini
anlatıyorsun. Annen ve babanın seni gönderecek parası olmadığı
için. Ne kadar büyük bir yokluktan söz ediyoruz?
- Çok büyük bir yokluktan! Annem bir okulda temizliğe gidiyordu.
Hademelik yapıyordu yani. Üstelik günde iki vardiya. İlk vardiya,
saat 7.00’den 16.00’ya kadar. Sonra 19.00’dan 22.00’ye bir vardiya
daha. Yine de hiç yakındığını duymadım canım annemin! Bazen etrafta
kimsenin olmadığını sandığı zamanlar, çalışmaktan kamburu çıkmış
sırtını tutup gerinirdi. Resmen bizim için kendini feda etti.
Hayattaki tek gayesi, ailesini geçindirebilmek ve çocuklarına iyi
bir gelecek verebilmek oldu. N’apsam onun hakkını ödeyemem.
BABAM SÜREKLİ ÇALIŞIRDI
- Babamın da her kuruş için savaşması gerekiyordu. Önce bir deri fabrikasında çalıştı. Sonra bir kahvehane ve büfe işletti. Ardından bilardo salonu açtı. Sonra da Opel’e işçi olarak girdi. İşşiz kaldığı zamanlar da oldu. Bize iyi bir yaşam sunabilmek için kendisini sürekli yeniden yaratması gerekti. Çok zorluk çektik ama şükür ki birbirimize bağlı bir aileydik, hâlâ öyleyiz.
AİLEME DESTEK OLMAK EN MUHTEŞEM DUYGU
-Çok başarılı olarak, çok para kazanarak hayattan intikamını mı aldın? Dünya âleme kendini mi kanıtladın?
- Yok hayır. Böyle büyük laflar edemem. Ben sadece çok sevdiğim futbolu oynadım ve mücadele ettim. Akademide oynarken, futboldan para kazanabileceğimi bilmiyordum. Başarılı olmak için top oynuyordum, para kazanmak için değil. Başarılı olup para kazanınca da aileme ve çevreme destek olmaya başladım. Bu da benim için yaşanabilecek en muhteşem duygulardan biri. Vermek, almaktan çok daha haz veren bir şey.
BEN HALA MESUT'UM
-Futbol sayesinde sınıf atladın mı?
- Yok, ben hâlâ aynı Mesut’um! Herhangi bir sınıf atlamadım.
Hayatta hiçbir zaman “Ne oldum” demem, “Ne olacağım” derim. O
yüzden de hep hedeflerim vardır ve onlara ulaşmak için mücadele
ederim, azimle çalışırım ve çok disiplinliyim.
TÜRKİYE YERİNE ALMANYA MİLLİ TAKIMINI
SEÇMESİ
-Türk vatandaşlığı yerine Alman vatandaşlığını seçtin. Zorlandın
mı?
- Zorlanmaz olur muyum? Öyle ayaküstü verdiğim bir karar değildi.
Almanya’da doğmuş olmama rağmen başta sadece Türk pasaportum vardı.
O zamanlar çifte vatandaşlık yoktu.
- Ailem kararı bana bıraktı. Ama hepsinin görüşünü sordum ve
dinledim. Sonunda Almanya için karar verdim. Annem, Türkiye
için oynamamdan yanaydı. “Köklerin orası evladım” dedi. “Dedenler,
ninenler Türkiye’den geldiler!” Amcam da bu
görüşteydi. Bana Zonguldak’ı anlattı, oraya gittiğinde içinde
kabaran duygulardan söz etti. Ama ben hiç onun gibi
hissetmiyordum! 17 yaşına kadar sadece iki defa, yaz
tatilinde Zonguldak’a gitmiştim. Tamam iyiydi ama evimdeymişim gibi
de gelmemişti.
BABAM ALMANYA DEDİ
- Babam, amcama karşı çıktı. “Mesut Almanya’da doğdu.
Almanya’da okula gitti. Futbol oynamayı Alman takımlarında öğrendi.
Bu yüzden Almanya için oynamalı!” dedi. Abim Mutlu da babamı
destekledi. Ama onun gerekçesi farklıydı. “Türkiye’nin şimdiye
kadar aldığı en büyük başarı 2002 Dünya Kupası üçüncülüğü,
Almanya’nın ise 1954, 1974 ve 1990’da dünya şampiyonluğu var” dedi.
Kız kardeşim Neşe ise “Ben Türkiye’nin formalarını daha çok
seviyorum” dedi ve gülümsedi. Sonra ben uzun uzun düşündüm
ve aileme kararımı açıkladım. Alman Milli Takımı’nda oynayacaktım.
Hayattaki en büyük hayalim olan üst düzey bir futbolcu olabilmek
için bunu yapmam gerektiğini düşündüm.
TÜRKİYE PASAPORTUNU İADE ETTİĞİ AN
-Ve babanla Münster’deki Türkiye Başkonsolosluğu’na gidip Türk
pasaportunu geri verdiniz...
- Evet. Kitapta bu kısmı detaylı anlattım. Konsolosluğa girmemizle
birlikte, Türk topraklarına ayak basmış olduk! Görevli memura geliş
nedenimizi söylediğimiz andan itibaren bize nefretle yaklaştı!
Bizden çok sonra gelmiş insanların işi bizden önce bitti. Sonunda
babam, “Sıra bize ne zaman gelecek? İsmimizin çoktan okunması
gerekiyordu” diye söylendi. Görevli, “Yarın gelin. Bugün
yetiştiremedim!” dedi. Ertesi gün yine gittik. Bekledik, bekledik,
bekledik... Ta ki babam memurun odasını hızla açıp bağırana kadar:
“Oğlum, pasaportunu geri vermeden burayı terk etmeyeceğiz!” Sesi
yükselmişti. Memur, kararımızı tamamen kişisel almıştı. Sonunda
işimizi zoraki olsa da yaptırabildik.
-İlk milli maçımdan önceki günlerde, internet sayfamı hakaretler yüzünden kapatmak zorunda kaldım. Oysa Almanya’yı seçme kararım, Türkiye’ye karşı alınmış bir karar değildi. Almanya için oynamaya karar vermiş olmam, Türkiye’yi kalbimde taşımadığım, kafamda bitirdiğim, kendimi Türkiye’ye ve Türk insanına kapadığım anlamına gelmiyordu. Ama derdimi anlatamadığım çok oldu.