Merkez Bankası’nı topa tuttu
Abone olBaşbakan Erdoğan, “Türkiye’de faizden dolayı yatırımlar çöktüğü zaman hesabını kimse Merkez Bankası’na veya bankalara sormaz. Hesabını gelir...
Başbakan Erdoğan, “Türkiye’de faizden dolayı yatırımlar çöktüğü
zaman hesabını kimse Merkez Bankası’na veya bankalara sormaz.
Hesabını gelir bize sorar. Bu faiz oranı yüksektir. Bunun düşmesi
lazım ki, Türkiye’de reel yatırım artsın” dedi.
Partisinin grup toplantısında konuşan Başbakan Recep Tayyip
Erdoğan, 2004 yılında Avrupa’da, Avrupalı Türk Demokratlar Birliği
adı altında bir sivil toplum örgütü kurulduğu ve Dönemin şansölyesi
Schroder ile bu örgütün binasının açılışını birlikte
gerçekleştirdiklerini anımsattı. Kuruluş yıldönümü ile Köln’de bir
etkinlik düzenlediğini ve Köln Arena’da 20 bin Türk vatandaşı ile
hasret giderdiklerini söyledi.
“ORADA 3 MİLYON TÜRK VARSA BEDELİ NE OLURSA OLSUN BİZ GİDERİZ”
Soma’daki kaza nedeniyle 10’uncu kuruluş yıldönümü etkinliğinin bir
anma merasimi şeklinde gerçekleştirildiğini dile getiren Başbakan
Erdoğan, “İndirilen okunan hatmi şerifler, kasideler, ilahiler ve
orada yine aynı şekilde hocalarımızın gerçekten çift hocamızın
birlikte okumuş olduğu ezan o arenadaki havayı farklı bir heyecana,
farklı bir hem orada bir sükunet bir sühulet ve ama ardından da
büyük bir coşku. Burada Diyanet İşleri Başkan Yardımcımız duasını
yaptı. Başbakan yardımcımız, UETD başkanının konuşmaları oldu.
Ardından şahsımın tüm katılanlara bir hitabı oldu. Almanya’ya
yapacağımız bu ziyaret Alman medyasında bazı Alman siyasetçiler
nezdinden çok ciddi tedirginlik oluşturdu. Alman medyasının önemli
bir kısmı ziyareti sabote etmek amacıyla çok aleni şekilde ırkçı
ifadelere başvurmaktan dahi kaçınmadı. Türkiye’deki bazı medya
kuruluşlarıyla işbirliği içinde ortak bir dil kullanarak, Alman
medyasının yaptığı saldırıları elbette umursamadık. Hatta bazıları
bize oraya gitmememizin uygun olacağını söyledi. Dedik ki, orada üç
milyon Türk var mı, var. Biz oraya gideriz. Bedeli ne olursa olsun
gideriz. Ziyaretimizin hemen öncesinde Şansöyle Sayın Merkel ile
telefon görüşmemiz oldu. Hem bu ziyaretimizi konuştuk hem bölgesel
meseleleri değerlendirdik hem de Merkel bir kez daha Soma kazası
nedeniyle taziyelerini iletti. Teknoloji noktasında müşterek işler
yapabileceğimizi ifade etti. Almanya’da gayet güzel bir şekilde
görüşmelerimizi yaptık. Ardından Köln Arenada vakur sağduyulu
vatandaşlarımızla hasret giderdik” diye konuştu.
“BUNLARA SENİN GÜCÜN YETMEZ, ÖNCE HADDİNİ BİL”
Başbakan Erdoğan, Alman medyasının ırkçı, ayrımcı, nefret dolu
başlıklarla kendilerine saldırırken, ziyaretlerinin hemen ertesinde
yapılan Avrupa Parlamentosu seçimleri de Avrupa’da güçlenen
tehdidin sinyalini verdiğini vurguladı. Yıllardır Avrupa’da artan
ırkçı saldırılara dikkat çekmeye çalıştıklarının altını çizen
Başbakan Erdoğan, “Özellikle Almanya’da Türklere yönelik Neonazi
cinayetlerine vurgu yapıyor, bu tehlikeye Avrupa’nın önlem almasını
her fırsatta ifade ediyoruz. AP seçim sonuçları kaygılarımızın ne
kadar haklı yerinde olduğunu bir kez daha teyit etmiş oldu. Burada
tabi bir şeyi özellikle söylemek isterim. Sözde bir Türk, oradaki
bir siyasi partinin eş başkanı. Toplantımızın öncesinde ve
döndükten sonra kullandığı ifadeler, o da çok çirkin. Sen nasıl
demokratsın? Seni Türkiye Cumhuriyeti’nin Başbakanının oraya
gelmesi bu kadar rahatsız mı ediyor? Orada vatandaşlarımızın bir
kısmının olumsuz yaklaşımını Türk Başbakanının nasıl yatıştırdığı
ortada. Senin Sayın Merkel’e ne kadar saygı duyacağını biz biliriz.
Ama biz saygıyı en güzel şekilde yerinde ifade etmesini de biliriz.
Ama önce sen kökenin itibariyle, mensubu olduğun ülkenin
başbakanına bu şekilde konuşma hakkına sahip değilsin. Nerede
milletvekili olursan ol önce haddini bileceksin. Zaten eş
başkanlığını yaptığın bir başka bayan vardı şimdi değil
zannediyorum. O da zaman zaman bakarsınız birçok şeyler yapar,
konuşurdu. Ama biz hiçbir zaman kalkıp da Türkiye’nin kapılarını
ona kapatmadık. Ama sen yaptığın açıklamalarla Türkiye Başbakanının
oraya gitmesinin doğru olmayacağını söyleyecek kadar ileri gittin.
Bunlara senin gücün yetmez, önce haddini bil” dedi.
“KİMSİN SEN YA, NE DEMEK YAPILAMAZ?”
Türkiye içinde milletten yüz bulamayan, milletle aynı dili
konuşamayanların Avrupa başta olmak üzere yurtdışından kendine
yandaşlar bularak Türkiye aleyhinde karalama kampanyası
yürüttüklerini ifade eden Başbakan Erdoğan, “İşte bu dediğim zat,
diyor ki ’Türkiye’deki cumhurbaşkanlığı seçimleriyle ilgili
kampanya burada yapılamaz.’ Kimsin sen ya, ne demek yapılamaz? Bir
buçuk milyon insan orada oy kullanacak. Tabii ki o insanlar onlar
da bu kampanyayı izlemekten mahrum mu edecekler? Orada da yasal
çerçevesi neyse hukuki çerçevesi neyse o çerçeve içerisinde
kampanyasını yapar. Sen buna engel koyamazsın. Böyle bir yetkin
yok. Türkiye’de de Almanya seçimleri için oy kullanacaklar varsa,
gelirsin sen de burada böyle bir salon toplantısını yapabilirsin.
Mesele farklı. Ama alışacaklar, hazmedecekler. Hiç şakası yok bu
işin. Türkiye üzerine yapılan değerlendirmelerin objektif olmaktan
çok uzak olduğunu, içerdeki seçkinci zümrenin dilini kullandığını,
zaman zaman ırkçılığa kaydığını müşahede ediyoruz. Türkiye’deki
kimi medyanın ve başta ana muhalefet olmak üzere kimi
siyasetçilerin de Türkiye aleyhine bu karalama kampanyasının
değirmene su taşıdıklarını biliyoruz. Uluslararası basın
kuruluşlarının bazı Türk muhabirlerinin de gazetecilik namusunu
meslek ilkelerini bir kenara bırakıp bu kampanyalara dahil
olduklarını beliyoruz” diye konuştu.
“BU ÜLKEDE HİÇ KİMSENİN OPERASYON, AMELİYAT YAPMASINA MÜSAMAHA
GÖSTERMEYİZ”
Başbakan Erdoğan, Soma’da uluslararası bir medya kuruluşunun
muhabiri olan Türk gazetecinin, iki kadını figüran olarak
kullandığını, yalan haber yaparak bütün dünyaya servis ettiğini
gördüklerini belirterek, “Aslında bu kadınlar başı açık. İkisinin
de başları örtük. Üstü şişhane altı kaval. Sırıtıyor. Ya olduğun
gibi görün ya göründüğün gibi ol. Bununla bizim insanımızı dünyaya
farklı gösterecek. Böyle bir gayretin içine giriyor. Ama devran
değişti. O bu tür bir dezenformasyon yapmak suretiyle aleyhe bir
kampanya yapacağını zannederken, suçüstü yakalanıyor. Gezi olayları
esnasında, 17 ve 25 Aralık darbe girişimi sırasında, bu ve benzer
muhabirlerin davalarına hizmet için mesleki onurlarını nasıl
çiğnediklerini gördük. Türkiye’nin imajı yalan haberlerle,
iftiralarla yıpranacak kadar zayıf cılız bir imaj değildir artık. O
devir gerilerde kaldı. Biz artık güçlü ekonomimizle aktif dış
politikamızla demokrasi yolunda samimi mücadelemizle uluslararası
platformlarda varız. Türkiye artık eski Türkiye değil. Türkiye 100
yıl önceki gibi Mondros, Sevr, Lozan’da masanın kenarına
iliştirilmiş bir ülke asla değildir. Masanın altından zaman zaman
zevkle, zaman zaman ikazla ayakların birbirine tokuşturulduğu dönem
değil. Onlar geçti, köprünün altından çok sular aktı. Bu ülkede
sorunları kaşıyarak, etnik köken, din, mezhep, yaşam tarzı
farklılıklarını tahrik ederek hiç kimsenin operasyon, ameliyat
yapmasına müsamaha göstermeyiz. İçerde hiç kimsenin bu milleti,
dışarıda da hiç kimsenin bu devleti azarlar bir tavır takınmasına
eyvallah etmeyiz” ifadelerini kullandı.
“AB ÜYESİ ÜLKELERDE, TÜRKİYE İÇ POLİTİKA MALZEMESİ YAPILMAK
İSTENİYOR”
Her türlü eleştiriye, yapıcı tavsiyeye açık olduklarına dikkat
çeken Başbakan Erdoğan, konuşmasına şöyle devam etti:
“Cumhuriyet tarihinde AB’ye tam üyelik konusunda en kararlı
adımları atan, en çok reformu yapan, Türkiye’yi AB üyeliğine en çok
yaklaştıran hükümet biziz. Avrupa’nın demokratik değerlerini
benimsemek, temel insan hak ve özgürlüklerini en ideal manada tesis
etmek 12 yıldır temel hedeflerimiz arasında. Biz bu hedeflere doğru
kararlılıkla ilerleriz. Bazıları çıkıyor diyor ki AB noktasında ne
oldu? İşler durdu. Bunu söyleyen köşe yazarlarına, medya
mensuplarına sesleniyorum. Biz iktidara geldiğimizde bir fasıl
açılmış mıydı? Türkiye müzakerelere oturacak bir ülke dahi değildi.
Biz geldik, fellik fellik, şu kişi o zaman başbakan dahi değildi.
Genel başkan olarak 15 gün içinde 14 ülke dolaştım. Bunun içine ABD
de dahil. Sayın Bush ile o zaman oturduk bunu konuştuk ve ben bir
genel başkandım. Avrupa’da da o zaman 15 üye ülke vardı. Onların da
13 veya 14 tanesini yine dolaştım. Bütün bunları ziyaret ederek
süratle AB müzakerelerine oturmak için adımları attık. Hamdolsun
başbakanlık görevinden sonra da hemen müzakerelerin başlatılmasına
yönelik kararı çıkarttık. Şu anda 14 fasıl. Hepsi açıldı mı,
açılmadı. Niye? Avrupa’da öyle yaklaşımlar var ki; Fransa farklı
bir tavır, Almanya farklı bir tavır ortaya koyuyor. Öne başka sonra
başka oldu. Ve 15 üyeliyken ortada olan müktesebat ve yapılan
uygulamalar farklıydı, ama bir anda 25 üyeye çıkarıldı. Uygulamalar
değişti. Bakıyorsunuz AB’ye alınan üyeler, uygun oldukları
gerekçesiyle değil birçoğu siyasi kararla alındı. Bu gerçekleri de
gördük. Şu anda da yaklaşım hala aynı. Fakat bunlara rağmen biz
sabırlıyız. Dersimizi de iyi çalışıyoruz. Bizim bütün kurumsal
yapımız AB müktesebatına uygun olarak oluşturuluyor,
olgunlaştırılıyor. İşte bugün şu anda, Türkiye’nin AB’ye
ihtiyacından çok Avrupa’nın Türkiye’ye ihtiyacı çok net biçimde
ortaya çıkmıştır. Yükselen ırkçılığın, islamofibinin hatta
antisemitizmin panzehiri çok net biçimde görülmüştür ki
Türkiye’dir. Güçlü ekonomisiyle standartları içeren demokrasisi ile
bölgesinde herkesle diyalog kurabilme gücü ile Türkiye AB için çok
büyük bir imkandır. Son yıllarda bazı AB üyesi ülkelerde, Türkiye
iç politika malzemesi yapılmak isteniyor. Bizim tüm uyarılarımıza
rağmen buna sessiz kalındı. Bakın Mısır’daki darbeye Avrupa cesur
biçimde darbe diyemedi. Suriye’de 4 yıldır devam insanlık dramını
gündemine dahi alamadı. Filistin’deki trajedi on yıllardır zaten
görülmüyor. Bunun sürdürülemez olduğunu AB görmek durumundadır.
Türkiye hükümetine AK Parti’ye, oy vermiş milyonlara karşı tutulan
ayrımcı tavır hakkaniyetle bağdaşmayan yaklaşım bize zarar vermez
ama Avrupa değerlerini örseler. Bugün Türkiye’ye yönelik ırkçı
manşetlere sessiz kalanlar yarın o manşetlerin maliyetlerini
gördüklerinde vakit çok geç olabilir. Biz manşetlerle gelen bir
hükümet değiliz, manşetlerle de gitmeyiz.”
“Türkiye hakkında değerlendirme yaparken manşetlere değil gerçek
fotoğrafa bakıp hakkaniyet ölçüsünde değerlendirme yapmalarını,
kendi adımıza değil onların iyiliği adına temenni ediyorum” diyen
Başbakan Erdoğan, “İşte geçen yıl Mayıs’ta Merkez Bankası rezervi
135 milyar dolardı, şimdi de bütün olumsuzluklara rağmen 130 milyar
doları yeniden yakaladı. Olay bu. Borsa ciddi manada düşmüştü,
şimdi yine 78 bini falan yakaladı ve aştı. Bakın faiz düşmeye
başladı. Ha bu konuda açık net söylüyorum. Almanya dönüşü yanımda
olan 9-10 kadar basın mensubuna da söyledim. Merkez bankası
bağımsızdır ayrı bir konu. Ama uygulamaları konusunda kanaat
açıklamak bir başbakanın en tabii hakkıdır. Türkiye’de enflasyon
yükseldiği zaman vatandaş hesabını Merkez Bankası’na sormaz.
Türkiye’de faizden dolayı yatırımlar çöktüğü zaman hesabını kimse
Merkez Bankası’na veya bankalara sormaz. Hesabını gelir bize sorar.
Biz atmosferi balans etmekle görevliyiz. Onun için de bizim
düşüncelerimiz çok açık nettir. Bu faiz oranı yüksektir. Bunun
düşmesi lazım ki, Türkiye’de reel yatırım artsın. Ben Lübnan’da
söylemiştim. Yine söylüyorum. Bir defa biz sıcak parayla bir
ülkenin kalkındığına inanan iktidar değiliz. Kimse bizi bununla
aldatmasın. Biz reel yatırım için gelene, mukayese edilemeyecek
derecede hoş bakar ve onların atacağı adımlara her türlü desteği
veririz. Çünkü bize gelecek fayda orada. Eğer siz yüksek faizle
kredi vermeye kalkarsanız, benim ülkemdeki özellikle iç sermaye,
yerli sermaye yatırım yapabilir mi? Yapamaz. Yatırımı neyle
yapacak? Eğer finansın maliyeti ucuzsa onun yatırım yapma şansı
vardır. Finansın maliyeti yüksekse bu yatırımı yapmak çok zordur.
Daha yatırımı yapamadan çöken girişimcileri biliyoruz. Bunun önünü
açmamız böyle olacak. Finans sektörü şöyle kar etmiş böyle kar
etmiş. E tabi, öyle ballandıra ballandıra anlatılıyor ki, birçok
vatandaşım hepsi bankaların kapısına üşüşüyor onsan sonra
birbirileriyle onlar kârda yarışıyorlar. Tamam da kardeşim, biz
finans sektörünün varlığından rahatsız değiliz. Bir buçuk
kazanacağına 750 kazan arkadaş. Ama diğerini de gel bu ülkedeki
yatırımcıya daha düşük faizlerle ver. Mesele bu. Ama dert daha
fazla kazanmanın hırsı ülkeyi yüceltmenin hırsının çok ötesinde”
ifadelerini kullandı.
“HALKA HESABI BİZ VERİYORUZ”
Başbakan Erdoğan, yabancı ülkelerin faiz oranlarını
değerlendirerek, konuşmasına şöyle devam etti:
“Kendilerine hep şunu söylüyorum. ABD’de faiz oranı ne? Bir.
Japonya’da eksi. İsrail’de ne? O da o civarlarda. Onlar bunu bu
şekilde yapıyor da siz niye bunu düşüremiyorsunuz? Elli dereden
elli yerden su getiriliyorlar. Onlar bu oranda faizle kazanmıyorlar
mı? Ama onlarda kazanma hırsı bu kadar fazla değil. Çünkü onlar
kendi ülkelerini düşünüyor. Benim ifadelerim onları rahatsız
edecek. Biliyorum. Niye. Çok kazanmaya alışmışlar. Bir de kendi öz
sermayeleriyle değil ha, bütün mudinin imkanlarıyla. Tabii ki
açarken bir sermaye koyacak, o kadar da olsun. Ve Merkez Bankamızla
kendilerine de söylüyorum. Siz bugüne kadar açıkladığınız
enflasyonlarda hiçbir zaman tutturabildiniz mi? Tutturamadınız. Yıl
içinde bir kere iki kere üç kere hep revize ettiniz. Faizi de aynı
şekilde. Ama artık yetti bunu söylemek zorundayız. Ve faiz
sebeptir, enflasyon neticedir. Bize değişik yerlerden değişik
gerekçeler getiriyorlar. Bırakın o işi. Ben bir temel unsur
söylüyorum. Biz yüzde 63 devletin borçlanma faiziyle aldık. O zaman
yüzde 30’du enflasyon. Faiz inmeye başladı indi indi onunla beraber
enflasyon da indi. Bu örnek ya, bundan daha güzel örnek olur mu?
Enflasyonla faiz doğru orantılıdır, ters orantılı değildir. İkisi
birden ya düşer ya yükselir. 5 puan artırdılar enflasyon da
sıçradı. Bunu görmemiz lazım, ona göre de herkesin başını iki
elinin arasına alıp değerlendirmesi lazım. Bilmem hangi kuruluş ne
demiş? Bu değil biz ne dedik, bunu düşünmemiz lazım. Yatırımların
devam etmesi lazım. Çünkü istihdam oranı. Biz işsizliği de
çözeceksek neyle çözeceğiz? Reel yatırımla çözeceğiz. Sıcak para
ile işsizlik çözülür mü? Sıcak para gelir, nasılsa faiz yüksek.
Parayı koyar yine alır götürür. Bunu bu şekilde değerlendirmemiz
lazım. Ha reel yatırım için gelsin başımız gözümüz üstüne eyvallah.
Her türlü desteği veriyoruz. Hele hele altıncı bölge beşinci
dördüncü bölge. Arsasından arazisine tutun, vergi muafiyetlerinde,
elektrikte destek veriyoruz. Niye? Yeter ki yatırım yapsın. Bu
hatırlatmayı özellikle zaruret telakki ettim. Bir şeyi daha
söylemem lazım. Biz siyasetçiyiz. Halka hesabı biz veriyoruz. Onun
için Merkez Bankası’nın yönetimi veya yöneticileri sadece kendi
kendileri içerisinde bir hesabı yapmak durumundadırlar. Onların
hesabı verdiği merci millet değil. Neymiş? Bağımsızmış. Ama
bilecekler biz bu millete er veya geç bunun hesabını verecek. Ha
vakti biz gereğini yaparız ayrı mesele. Bu işi çözmek zorundayız.
Bu düşüncelerimi kanaatlerimi açıkça ortaya koydum. Daha önce de
kendilerine bunu söyledim. Buna rağmen farklı bir anlayış
içerisindeler. Faizde genel bir havayla düşüş var. Ama bu onların
yarım puanlık repoyu düşürmeleriyle sağlanmış bir şey değil.
Kendilerine söyledim, bu ayıptır dedim, yarım puanla bu milletle
dalga geçmeyin. Alınacak karaların ciddi olması lazım.”
“HAMDOLSUN BUNLAR ENGELLENDİ”
27 Mayıs darbesinin 54’üncü yıl dönümü olduğunu dile getiren
Başbakan Erdoğan, “Bir kez daha Demokrat Partisi çatısı altında
ülkeye hizmet vermiş herkesi bir kez daha hayırla yad ediyoruz. 54
yıl önce Türkiye’ye çok ağır bir bedel ödeten darbe yaşandı.
Umudumuzu yitirmedik karamsarlığa kapılmadık. demokrasi yolunda
önemli mesafeler kat ettik. 27 Mayıs’ın izlerini tek tek sildik,
silmeye devam ediyoruz. Vesayet özlemi içinde darbe özlemi içinde
olanlar yine var. Millet iradesini yok sayıp, sandığı yok sayıp
ülkeye kendi hırsları istikametinde yön çizme sevdası içinde
olanlar yine var. Ancak Allah’a hamdolsun ki, yaptığımız reformlar
ve dik duruşumuz sayesinde milli irade hiç olmadığı kadar güç
kazanmış, yerini sağlamlaştırmıştır. 27 Mayıs’tan bugüne kalan
izler olduğunu hepimiz biliyoruz. En son 17 ve 25 Aralık darbe
girişimi, 27 Mayıs zihniyetini yeniden canlandırma atağa geçirme
seçilmiş hükümeti devirme isteğinin tezahürüydü. Milletin iradesine
ve demokrasiye çok sıkı şekilde sahip çıkmasıyla bu tehlikeyi
bertaraf ettik. Merhum menderes için daha 27 Mayıs darbesi
yapılmadan, içinde, burası çok ilginç, sabık başbakan ifadeleri
geçen iddianameler hazırlanmıştı. Daha karar kesinleşmemiş ama
darağacı hazır bekliyor. Ne diyor? Çok enteresan, sabık başbakan.
54 yıl sonra bizim için de 17 - 25 Aralık darbe girişimi oldu ya.
Ardından polisteki tutanaklar elimize geçti. Bu tutanaklarda
şahsımla alakalı ’dönemin başbakanı’ ifadesi geçiyor ve bunu o
paralel yargı, bir kısım, ona takdim edecekler ve oradan da bizi bu
şekilde yargılama yoluna gidecekler. Eğer 25 Aralık darbesi
başarılı olsaydı, bu hazırlıklar ortaya çıkacaktı. Milletin
hükümeti Yassıada benzeri düzmece mahkemelerde yargılanacaktı.
Hamdolsun bunlar engellendi. İnşallah bunun hesabını soracağız.
Özellikle de paralel yapıdan bunun hesabını sorarak, Türkiye’de
benzeri darbe girişimlerinin yaşanmasının önüne geçeceğiz.
Şunu çok açık net söylüyorum. Gerek şahsım, gerek sorumluluk
makamında olan tüm arkadaşlarıma sesleniyorum. Eğer bunun hesabını
sormaktan kaçınacak olan bir tane arkadaşım çıkarsa inanın bunun
hesabını veremezsiniz. 10 Ağustos’ta cumhurbaşkanının halk oyuyla
seçilmesi de demokrasimizin güç kazanmasına vesile olacak” şeklinde
konuştu.
(İHA)