Meral Akşener, Erdoğan'ı topa tuttu! 3, 5, 10 maaş alanlar var diyoruz niye yalanlamıyorsun
Abone olİYİ Parti lideri Meral Akşener'den, Cumhurbaşkanı Erdoğan'a "manda yoğurtlu tarif" tepkisi: "Geçen hafta demiştim pasta yiyin diyecekler diye ahan da dedi!.. Millete şifa formülleri anlatmayı bırak, milleti nasıl doyuracaksın sen asıl onu anlat; ayıptır, günahtır..." Millet İttifakı'nın cumhurbaşkanı adayının kim olacağı konusunda da konuşan Akşener, 3-5-10 maşlı elemanlar konusunda da Tevfik Fikret’in Han-ı Yağma şiiri ile yüklendi...
İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, partisinin grup
toplantısında Cumhurbaşkanı Recep tayyip Erdoğan'a sert sözlerle
yüklendi. Erdoğan'ın manda yoğurtlu atıştırmalık tarifine yüklenen
Akşener, Akşener konuşmasında şair Tevfik Fikret’in Han-ı
Yağma şiiri ile AK Parti’ye gönderme yaptı. İşte Akşener'in
açıklamalarından satır başları..
- Ak Parti iktidarının ve Nebati Bakan’ın; ışıltılı gözler ve iş bilmezliğin getirdiği bir garip özgüvenle, 'Şubat’tan daha iyi olacak' dedikleri, Mart ayını geride bırakıyoruz. Ama maalesef, zamları, geçim darlığını, işsizliği, siftahsız kapanan dükkanları, toprağına küsen çiftçilerimizin dertlerini bir türlü geride bırakamıyoruz. Maaşlar erimeye, paramız değer kaybetmeye aynen devam ediyor.
Erdoğan'a manda yoğurdu tepkisi
- Tüm bunlar olurken, Bay Kriz ise 2007, 2011, 2015, hatta 2019
seçimlerindeki vaatlerini, yeniden vadedip açılışı, yıllar önce
yapılmış tesisleri, yeniden açarak, kendini, sözde icraat
gösterileriyle oyalıyor. Emeklilerimizin, memurlarımızın,
esnafımızın çilesi Bay Kriz’in gündemine bir türlü giremiyor.
Liyakatsiz adamlar 3 maaş, 5 maaş alıp sefa
sürüyorlar
- Gençlerimiz, başka ülkelerin hayalini kurarken doktorlarımız,
başka ülkelerde gelecek ararken, tencere kaynatamayan anneler, çile
çekerken evladına harçlık veremeyen babalar, imkânsız ay sonu
hesaplarına, mahkum edilmişken; Ak Parti’nin liyakatsiz kadroları,
3 maaş, beş maaş, 10 maaş alıp, saraydaki sefalarını, alıştıkları
lüks hayatı, aynen sürdürüyor.
- Memleketin gençleri, KPSS’den yüksek puanlar alıp, dayısı
olmadığı için, mülakatta elenirken; Bay Kriz’in yetkin kadroları,
gördükleri her makama çöküyor gördükleri her maaşı cebe indiriyor
milletimizin sıkıntılarını da kendilerine zerre dert
edinmiyorlar.
'Ekmek bulamıyorsanız pasta yiyin diyecekler' demiştim,
dedi...
- Bay kriz bir de utanmadan çıkıp vatandaşa
sağlıklı yaşam tavsiyeleri veriyor. İnanılmaz. Geçen hafta demiştim
pasta yiyin diyecekler diye ahan da dedi!.. Dikkatinizi çekiyor mu,
bu haksızlığa, bu adaletsizliğe, bu doymazlığa, çok uzun zamandır
işaret ediyoruz. Ama nedense bu konuda, bu arkadaşların ağızlarını,
bıçak açmıyor. Bize, hemen her konuda, yalan yanlış laf
yetiştirmeye çalışıyorlar ama bu konuya gelince, nedense tek bir
iktidar mensubu, çıkıp da, 'Nerede o beş maaş alanlar, 10 maaş
alanlar? Gösterin bakalım.' diyemiyor. Çünkü yaptıkları
adaletsizliği, haksızlığı, en iyi onlar biliyor.
“Aksırıncaya, tıksırıncaya, çatlayıncaya kadar”
yiyorlar
Milyonlarca vatandaşımız, yoklukla, yoksullukla mücadele ederken;
İşi, sözüm ona, milletine hizmet etmek olan bir insan nasıl olur da
Bakanlıktan maaş, Bankadan, yönetim kurulu üyeliği maaşı, ve
yine aynı bankadan, bir de huzur hakkı alıp, bir de utanmadan,
milletin cebinden çıkan o paraları, çatır çatır yiyebilir? Böyle
bir vicdansızlık olabilir mi? Maalesef oluyor. Maalesef yiyorlar.
Yarın yokmuş gibi, o sandık hiç gelmeyecekmiş gibi yiyorlar.
“Aksırıncaya, tıksırıncaya, çatlayıncaya kadar” yiyorlar.
Gördükleri her makama çöküyor, buldukları her maaşı cebe indiriyor,
milletimizin sıkıntılarını da, kendilerine zerre dert
etmiyorlar."
Herşeyoloji' profesörü Sayın Erdoğan
- Saray bürokratları, ballı maaşlarla, günlerini gün ederken; Sıra
millete gelince, 'Kemerinizi sıkın' diyorlar. Hatta Bay Kriz, bir
de utanmadan çıkıp, vatandaşa sağlıklı yaşam tavsiyeleri veriyor.
Biliyorsunuz, 'herşeyoloji' profesörü Sayın Erdoğan, her şeyden,
'bir kibrit kutusu' kadar anlar, ama kendini her şeyin uzmanı
görür. Bir kibrit kutuluk müktesebatıyla gün gelir, ekonomi
literatürüne katkı sağlar, gün gelir doktorlara hekimlik
öğretir.
Şifa formülleri anlatmayı bırak, milleti nasıl
doyuracaksın onu anlat
- Nitekim, bu arkadaşımız, son olarak, yaşam koçluğuna soyundu.
Memlekette ne kadar diyetisyen varsa, an itibariyle panikte.
Neymiş; Geceleri, manda yoğurdunu, kestane balı, Medine hurması ve
yulafla karıştırıp, öyle yiyecekmişiz. Niye? Çünkü şifaymış… Manda
yoğurdunun kilosu, 70 lira. 750 gramlık Medine hurması, 205 lira.
Kestane balı, 250 lira. Yulaf ezmesinin yarım kilosu, 15 lira.
Neymiş? Şifaymış. Peki bu şifa, bir asgari ücretlinin hanesine
nasıl girecek? Orası belli değil.
- Sayın Erdoğan; Biliyorum, senin fesli meczuptan öğrendiğin son derece sınırlı tarih birikiminde bulunmaz ama Bilge Kağan der ki; 'Türk Budunu! Ben işimi doğru yaptım. Az budunu çoğalttım, açları doyurdum, çıplakları giydirdim. Yoksul budunu bay kıldım.'
- Türk’ün devlet anlayışında, devletin başının asıl işi, vatandaşını refah içinde yaşatmaktır. Hadi bizim uyarılarımızı dikkate almıyorsun, anladık. Bari tarihimize kulak ver. Senin işin, milletimize gece yatmadan önce yemek için, tavsiyelerde bulunmak değil; milletimizin istediğini yiyip, yatağa da karnı tok girmesini sağlamaktır. Millete şifa formülleri anlatmayı bırak, milleti nasıl doyuracaksın sen asıl onu anlat. Ayıptır, günahtır.
İktidar sarhoşluğunun biteceği o kutlu vakit
yaklaşıyor
- Varsın onlar gider ayak kapış kapış çanak çanak yemeye devam
etsinler varsın onlar yarın yokmuşçasına çalıp oynamaya devam
etsinler. İktidar sarhoşluğunun biteceği gerçeklerle yüzleşecekleri
o kutlu vakit yaklaşıyor. Bu devletin de, bu ülkenin de, gerçek
sahibinin millet olduğunu anlayacakları, Sandıkta milletimizin
elinden yiyecekleri, okkalı tokatla sarsılacakları, o kutlu güne
çok az kaldı. Bu haram düzeninin bitmesine, Zengin, mutlu ve
huzurlu bir Türkiye’ye uyanmamıza, çok az kaldı. Hiç merak etmeyin,
İYİ Parti iktidarına çok az kaldı!
Ak Parti’nin en büyük günahı, Ahlaksızlığı, hırsızlığı
sıradanlaştırmasıdır
- Eğer ülkemizde, yargı bağımsız olsaydı çiftçilerimiz kredi
alamazken, devletin bankası, eşe dosta, televizyon kanalı satın
alsın diye, yüzlerce milyon dolarlık, karşılıksız kredi verebilir
miydi? Türk Telekom, bir yabancı şirkete satılıp, bu aziz milletin
milyarlarca doları, yurt dışına transfer edilebilir miydi? Bu işin
sorumluları, hesap vermeden, ortalıkta gezebilir miydi? Eğer
memlekette, ihaleler denetime tabi olsaydı; 1 buçuk milyar dolarlık
köprü, 13 milyar dolarlık gelir garantisi ile, ihale edilebilir
miydi? Devletimizin kurumsallığı ayakta olsaydı, bunların hiçbiri
yaşanmazdı.
- Ülkenin kurumlarına sızmış ahlaksızlar, ülkenin kaynaklarını böyle sömüremezdi. Kuvvetler ayrılığı dememizin, hukuk devleti dememizin sebebi, işte budur. Bizim hedefimiz ahlaksızlığı ödüllendiren, bu ucube sisteme son verip, yerine, ahlaklı olmayı mecbur kılan, Türkiye’ye yakışır bir sistemi getirmektir. Bu kadar basit. Devletler, ahlaksızlıkla yıkılır. İşte tam da bu nedenle, Ak Parti’nin en büyük günahı, ahlaksızlığı, hırsızlığı, yüzsüzlüğü sıradanlaştırmasıdır."
"Şimdiye kadar yürüttükleri, 'cambaza bak' oyunu
bozuldu"
- Kurumsal ve fikri farklılıklarımıza rağmen, 6 siyasi parti
olarak, bu yolda, çok önemli bir adım attık. Yalnız görüyoruz ki;
Bu tablo, Cumhur İttifakı bileşenlerinin canını çok sıkıyor.
Elbette anlayışla karşılaşıyorum. Çünkü, şimdiye kadar
yürüttükleri, 'cambaza bak' oyunu bozuldu. Çünkü şimdiye kadar
yürüttükleri, kutuplaştırma siyaseti dağıldı. Çünkü rahatları
bozuldu, rahatları…
Bu daha başlangıç; Bundan sonra onlara rahat yüzü
yok
- Yalnız kendilerini şimdiden uyarmak istiyorum: Bu daha başlangıç.
O rahatlar, daha çok bozulacak, çoook. Sarayda yan gelip yatanlara
da, Sarayın gölgesinde keyif çatanlara da, Bay Kriz’i arkasına
alıp, 'rantastik' hayatlar yaşayanlara da, bundan sonra rahat yüzü
yok. Ona göre…
6'lı Masa'nın cumhurbaşkanı adayı kim olacak?
- Nitekim; Bu rahatsızlıktan mütevellit olsa
gerek, siyasi bir dumur hali, Cumhur ittifakını esir almış durumda.
Biz ne zaman buluşsak, iktidar cephesinden birileri hoplayıveriyor.
Biz asıl mesele sistemdir dedikçe, onlar ısrarla aynı soruyu
soruyor; “Adayınız kim?” diyorlar.
- Defalarca söyledim, yine söylüyorum; Adayımız, Türkiye
Cumhuriyeti’nin, 13’üncü Cumhurbaşkanı olacak. Bu kadar net. Ama
onlar ısrarla isim konuşuyorlar. Aday belli olmadan yapılan
toplantıların, anlamsız olduğunu söylüyorlar. Oysa bizim
itirazımız, tam da buna zaten. Sorun, bu kafa yapısının ta
kendisi.
- Biz, yeni bir 'tek adam' belirlemek için bir araya gelmedik. Biz,
Türkiye’yi, bu ucube sistemden kurtarmak için bir araya geldik. Bu
ucube sistem yerine, kuvvetler ayrılığına dayalı bir hukuk
sistemini, nasıl hayata geçireceğimizin, yol ve yöntemlerini
konuşuyoruz.
- Çünkü Türkiye’nin, şahıslara değil, kuvvetler ayrılığına dayalı
bir hukuk sistemine ihtiyacı var. Türk Milleti’nin, kurtarıcıya
ihtiyacı yok. Türk Milleti’nin, acilen, bu ucube sistemden
kurtulmaya ihtiyacı var. Anlamadıkları, anlamak istemedikleri
gerçek, işte bu.
"Bu tartışma ‘Kim aday olacak?’ tartışmasından çok daha
önemli"
- Bu tartışma ‘Kim aday olacak?’ tartışmasından çok daha önemli,
çok daha ileri görüşlü bir tartışmadır. Biz, 6 parti olarak,
Türkiye’nin işte bu hayati ihtiyacını görüyoruz. O nedenle
de, Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem diyoruz. Onlar masanın
şekliyle, altıyla, üstüyle, örtüsüyle, bacaklarıyla uğraşıyor; biz,
Türkiye’nin geleceğini, milletimizin ihtiyaçlarını konuşuyoruz.
- İstedikleri kadar hoplasınlar. İstedikleri kadar tepinsinler. Bizim için hava hoş. Biz İYİ Parti olarak; Devletimizin kuruluş kodlarını hatırlatmaya devam edeceğiz. Kaybolan devlet kurumsallığımızı inşa etmek için, durmadan çalışmaya devam edeceğiz. Ortak aklı ve ortak faydayı esas alarak, makulde buluşarak, milletimizin ve memleketimizin sıkıntılarını, konuşmaya devam edeceğiz.
İbretlik, abuk zihniyete bakar mısınız!
"Biz de geçtiğimiz hafta, Kayseri’deydik. ‘Ekemiyoruz, biçemiyoruz,
çocuklarımızı geçindiremiyoruz. Nerede bu devlet?’ diye soran
çiftçilerimizin, çaresizlikten, hayvanını satmak zorunda kalan
besicilerimizin, ‘Lambaları yakmaya tereddüt ediyoruz’ diye sitem
eden esnaflarımızın, dertlerini dinledik. Ülkemizde önceden,
mera hayvancılığı ve besi hayvancılığı vardı. Ancak Ak Parti
iktidarının elinde artık mera hayvancılığı, bitme noktasına
geldi.
- Biliyorsunuz, bir Mera Kanunu var. İktidarın, 20 yıldır değiştirmeye doyamadığı, meşhur Mera Kanunu… Kayserili bir çiftçi kardeşim, bu kanuna isyan ediyor. Diyor ki; ‘Hiç mera hakkımız yok. Otlak hakkımız yok. 2007 yılında, köyümüzde 5 bin hayvan varken, şimdi 500 hayvan var. Yaylalarımız da ormana yazıldı. Biz yaylaya göçemiyoruz. Hayvancılık da yapamıyoruz. Nasıl geçinecek bu insanlar?’
Yem pahalı diyene 'hayvanlarını kestir'
diyorlar
- Bay Kriz’in, Tokat’taki çiftçi buluşmasında da benzer sorunlara
değinen artan yem fiyatlarından dolayı, hayvanlarına bakamadığı
söylemeye çalışan bir üreticimiz vardı. Lafı ağzına tıktılar. Sayın
Erdoğan, hemen olayı kendi menfaatine çevirmek için, ‘Vahit Bey,
Uruguay’dan et arıyor. Uruguay’dan getireceğine, sizin
hayvanlarınızı alsın’ dedi. Benim hakikaten yüreğim yandı ya. Bu
ülkenin cumhurbaşkanı sanki bir şirket yöneticisi, sanki ithalat
lobisinin başı ve kendi ülkesinin besicisinin elindeki hayvanları
bakana bunları al diyor.
- Halbuki o besicinin şikâyeti o hayvanı satmak değil o hayvanı besleyebilmek. Böyle bir rezalete bakabilir misiniz! Bu kadar vatandaşının ne yaptığını ne hissettiğine, neye ağlayıp güldüğüne bu kadar uzak bir insan olabilir mi! Oluyormuş demek ki. Hayvancılığa yönelik şu sığ bakış açısına bakar mısınız! Artan yem fiyatlarına çözüm olarak; 'hayvanını bize sat' diyen, şu abuk zihniyete bakar mısınız? Gerçekten ibretlik. Ne söyleyeceğimi bilmiyorum. Vallahi yazıklar olsun.
AK Partinin nefes alan her canlısına verilen bir koruma polisi
- Polisler her gün, daha da ağırlaşan
çalışma koşullarıyla, siyasi baskılarla ve mobingle
karşılaşıyorlar. Kendilerini sürekli ezmeye çalışan, kirli bir
düzenle karşılaşıyorlar. Bunun sonucunda da istifalar ve her
duyduğumuzda canımızı yakan, intihar vakaları, her geçen gün daha
da artıyor.
- Burada kişisel olarak dinlediğim pek çok polis memurundan bizzat
dinlediğim özellikle AK Partinin nefes alan her canlısına verilen
bir koruma polis memurlarının çektiği eziyeti size anlatamam.
Psikolojik baskı mı dersiniz çocuklarına baktırmak mı dersiniz,
uşak gibi kullanmaya çalışmak mı dersiniz; bunlara karşı direnç
gösterenlerin ortalıkta bırakılıp otomobilden yolun ortasında
bırakılmasını mı dersiniz… AK Parti'nin kibirlileri koruma
polislerine 'maraba' muamelesi çekiyor
- O insanların o AK Partili kibirli kişiler tarafından marabanın
ötesinde köle gibi görüldüğünün ve döndükleri dairelerine bu ilgili
kişi tarafından haklarında en küçücük olumsuz kelime söylendiğinde
hayatlarının en ağır psikolojik eziyetine katlanmak zorunda
kaldıklarını mı dersiniz; nefes alan her canlıya AK Parti içinde
bir koruma verme şımarıklığına mı dersiniz…
- Ben böyle bir şey görmedim. Böyle vahim bir kibirlilik! 28 yıldır
aktif politika görmedim böylesini hiçbir dönemde
görmedim.
- Peki, bu vahim durum karşısında, Bay Kriz ve 'usta' İçişleri Bakanı ne yapıyor? Hiçbir şey… Her konuda olduğu gibi, bu konuda da kulaklarının üzerine yatarak, hiçbir sorun yokmuş gibi davranarak, intihar eden evlatlarımızın, bir değeri yokmuş gibi, umursamaz tavırlar takınarak, kendi kurdukları kirli düzeni, sürdürmeye aynen devam ediyorlar. Bu doğrultuda, ilk olarak; Emniyet Teşkilatı’mızın birikimine saldırıyorlar.
- Biliyorsunuz, kapatılan Polis Akademisi’nden hâlâ bir ses yok… Bir rütbeli memur, 4 yılda yetişirken, bugün, 6 aylık hızlandırılmış programlarla, komiser yardımcısı rütbesi veriliyor. Böylece Emniyet Teşkilatı’nın geleceğini, yetersiz ve donanımsız kadrolara teslim ediyorlar. Aidiyet duygusu oluşmayan, mesleği benimsemeyen ve daha da acısı, mesleki yetkinliklerden yoksun kadrolarla, Emniyet Teşkilatı’nın, birikimini sömürüyorlar. Her yerde olduğu gibi, burada da liyakatin yerini, torpilin aldığı atamalarla, teşkilat mensuplarımızın, haklarına giriyorlar. Kul hakkına gidiyorlar kul hakkına. Böyle bir şey yok!
Türkiye’nin müstakbel başbakanı olarak, söz
veriyorum
- İkinci olarak; Emniyet teşkilatımızın emeğini sömürüyorlar. Sözde
getirdikleri, 8/24 çalışma sistemiyle ilgili, hâlâ bir ilerleme
yok…
- Üçüncü olarak; Emniyet teşkilatımızın hakkına giriyorlar. Her seçimde verdikleri, 3600 ek gösterge sözünde, hâlâ bir gelişme yok…
- Yıllardır, büyük bir özveri ile çalışan, teşkilat mensuplarımız emekli olduklarında, yarıya düşen maaşlarıyla, hayatlarını sürdüremedikleri için özel sektörde, zor koşullar altında, çalışmak zorunda kalıyorlar. Bu durum, ne vicdana, ne hakka, ne de adalete sığmaz.
- Son olarak da Emniyet Teşkilatımızın, zaten Ak Parti iktidarında iyice azalan, huzuruna göz diktiler. Biliyorsunuz geçtiğimiz günlerde, 17 Mart’ta, bu arkadaşlar çıkarttıkları bir genelgeyle, yeni tayin sistemi getirdiler. Bu sisteme göre mevcutta, doğu ve batı olarak, 2’ye ayrılan tayin bölgeleri; Kendi içerisinde de 2’şer bölgeye ayrılarak, toplamda 4 bölgeye çıkarıldı. Bu sözüm ona sistem ile, artık bir polis kardeşimiz meslek hayatı boyunca 4 defa, zorunlu olarak tayin edilecek. Üsteli yeni yönetmelikte atama sisteminin kanayan yarası olan, ipka’ya dair de adil ve objektif bir düzenlenme bulunmuyor.
- Değerli polis kardeşlerim ben, bu kürsüden sizlere; Devletimizdeki yerinizi ve öneminizi iyi bilen bir insan olarak, Eski bir bakanınınız olarak, İYİ Parti’nin Genel Başkanı ve Allah nasip eder, milletimiz de takdir ederse, Türkiye’nin müstakbel başbakanı olarak, söz veriyorum: Buna asla izin vermeyeceğiz! Kahraman Türk Polisi’nin değerini, sadece şehit olduğunda bilen, bu köhnemiş zihniyeti mutlaka değiştireceğiz! Emin olun çok az kaldı! Sizler için 3600 ek göstergeyi çıkartmak da, inşallah bize nasip olacak!"