Meral Akşener 28 Şubat'ı anlattı

Abone ol

28 Şubat döneminde yapılanları asla affetmeyeceğini söyleyen Akşener, Vakit Gazetesi'ne konuştu.

Akşener, bugün 28 Mart Yerel Seçimleri için MHP’den İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan adayı. Ancak Meral Akşener ismi hep o dönemle birlikte anılıyor. Akşener’le 7. yıldönümünde 28 Şubat sürecini ve adaylığını konuştu Vakit Gazetesi.

Dönemin Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkan Vekili Bülent Orakoğlu ve onbaşı Kadir Sarmusak’la darbe planlarını ortaya çıkardığı için, kimileri tarafından “kahraman” ilan edilen, kimileri tarafından da “düşman” seçilen Akşener, 28 Şubat sürecinde yapılanları affetmediğini ve o dönemin aktörlerine hakkını helal etmediğini söylüyor. “Mahşerde 28 Şubatçılardan hesap soracağım” diyen Akşener’in, sorulara verdiği cevaplar şu şekilde:

Türkiye’de ilk defa eski bir İçişleri Bakanı, belediye başkanı olabilmek için aday oluyor. Neden?

İçişleri bakanlarının, İstanbul dahi olsa, belediye başkanı adayı olmaması gibi bir gelenek olduğu doğru. Benim bu geleneğin dışına çıkmam, Türkiye ve İstanbul’da yaşayan vatandaşlarımıza duyduğum saygıdan kaynaklanıyor. Türkiye eğer 1999’daki şartları taşımış olsaydı, aday olmazdım. O dönemde genç bir arkadaşın yol alması için gayretim olmuştur. Ancak 2004’ün Türkiyesi’nde aday olmayı; uyarılar yapmak ve bazı konuları anlatabilmenin bir yolu olarak görüyorum. Genel politikaya ilişkin böyle bir amacım var. Çünkü Türkiye çok zor bir süreçten geçiyor. Dış politika ve İslâmi hayat tarzının değişmesine ilişkin dış odaklı bir plan uygulanıyor. Bunlarla ilgili endişelerim var. Bu noktada tebliğ ve ikaz görevimi yapacağım.

DAHA GÜVENLİ İSTANBUL

Bütün siyasiler şeffaflık vaadinde bulunur, ancak bir türlü şeffaflık sağlanamaz. Siz nasıl sağlayacaksınız?

İstanbul’da 19 Belediye İktisadi Teşekkülü (BİT) var. Eleştirmek için söylemiyorum, ama bu BİT’ler ne kazanır, kazandıkları nerelere harcanır pek bilinmiyor. Bu kurumların çalışmalarını ve üç ayda bir hesaplarını çıkarıp yayınlarsak, şeffaflığı getirmiş olursunuz. İhaleleri basın mensuplarının önünde yapar ve ihaleler ile ilgili bütün prosedürü yayınlarsanız, vatandaş istediği zaman bunlara ulaşabilirse, şeffaflığı da beraberinde getirirsiniz. Bunları çok önemsiyorum. Çünkü siyaset kurumu ile vatandaş veya seçmen arasındaki önemli problemlerden biri de, şeffaflığın olmamasıdır. Şeffaflığın yanı sıra İstanbul’a güvenliği getirebilirim. Başka bir deyişle, yaşanabilir daha güvenli bir İstanbul sözü veriyorum.

KAZANMAK İÇİN YOLA ÇIKTIK

İstanbul’da AK Parti’nin kazanma şansının yüksek olduğu dile getiriliyor, bu şartlar içerisinde başkan olma şansınız nedir?

Kazanmak için yola çıktık. AK Parti’den yana rüzgârın estiği doğru. Ancak yerel seçimlerde seçmenin hangi hissiyatla oy kullandığı veya kullanacağı, kanatimce muğlak bir konu. Bu açıdan sandık başına gidecek seçmenler için güçlü bir seçenek sunmak gibi bir amacım var. Kazanmak için de elimden gelen bütün gayreti göstereceğim. Ama bunun dışında kalan seçmenin iradesi ve Allah’ın nasibidir. Eğer belediye başkanı olmak bana nasip olacaksa, bu sonucu alacağız. Nasibimde yoksa hiç kimse bir şey yapamaz. Yaşadıklarımdam sonra farklı bir teslimiyetim var. Bu teslimiyeti ABD veya İsrail’e teslim olmak olarak algılamayın.

HİDAYETE ERDİLER

Medya da mı yarışın AK Parti aday adayları arasında geçtiğine inanıyor?

Kabul etmek lazım, medyada AK Parti’nin aday adaylarına bizlerden daha çok yer ayrıldı. Sanki yarış AK Parti’nin aday adayları arasında geçiyor gibi bir hava oluşturulmak istendi. Benim şaşırdığım bir konu var. Zamanında Sayın Erdoğan hakkında kaleminden kan damlayanlar, şimdi hidayete ermiş görünüyorlar. Erdoğan’ın mağdur olduğu dönemde sevinen kesimler şimdi onun yanında. Bunların “hidayete ermiş!” olmasını sizler de eminim benim gibi şaşkınlık ve hayretle izliyorsunuz.

SERMAYE-MEDYA ETKİLEDİ

İsterseniz 28 Şubat’a gelelim. 28 Şubat süreciyle bugünü kıyasladığımızda Türkiye’nin önemli sorunlarına bakış açısında bir farklılık görüyor musunuz?

28 Şubat’a sebep olanlar, tetikleyenler sorunlarla ilgili bakış açılarını bugün de koruyorlar. Burada bir farklılık yok. O dönemde canı yanan bazı arkadaşların o günkü tavrı ile bugünkü tavırları arasında farklılıklar var. 28 Şubat’ı sadece ordunun eliyle yapılmış bir hadise olarak görmüyorum. Bunu orduyu aklamak için söylemiyorum. Ordu önemli bir aktördü. Ama bunun bürokrasi ve en önemlisi de İstanbul ayağı yani, sermaye ve medya ayağı vardı. O dönemde Anadolu’dan çıkıp gelen bir sermaye grubu vardı. Askeri ve sivil bürokrasinin de Tanzimat’tan itibaren gelen rejimin değişmesi ve toprak kaybı endişeleri vardı. Ben bu endişelerin samimi olduğuna inanıyorum. Ancak Anadolu sermayesinin güçlendiği o dönemde, İstanbul sermayesi ve medya başka bir refleksle bu endişeleri tetikledi. Böylece Refahyol Hükümeti’ne bir fatura kestiler.

Bu faturayla amaca ulaşıldı mı?

28 Şubat’ın birinci hedefi, Refahyol Hükümeti’ni yıkmaktı. Bunda başarılı oldular. Orta ve uzak hedeflere baktığımız zaman amaç, “irticacı” diye tanımlanan çevrelerin iradesini kırmaktı, oylarını yönlendirmekti. AK Parti, Milli Görüş içerisinden gelen arkadaşlardan oluşuyor ve hangi saikle oy oldığını biliyoruz. Ortaya çıkan tabloya baktığımız zaman, 28 Şubat’ın oyları yönlendirme hedefi gerçekleşmemiş, seçmenin iradesi kırılamamış gibi görünüyor. Ancak diğer taraftan Anadolu’nun kavruk evlatlarının dönüştürüldüğünü görüyoruz. Küçük yerlerde büyümüş, sonradan okuyup belli bir yere geldikten, hatta seçildikten sonra bir duvarla karşılaşıyorlar. Bu durumda ya sessiz çığlıklar atarak ‘Ben de sizdenim’ diye kendini beğendirmeye çalışıyorlar. Ya da bu duvarı yok sayarak gettolaşıyorlar. Bu yönüyle bakıldığında sanki amaca ulaşılmış gibi.

Gettolaşma anlamında mı, yoksa “Biz de sizdeniz” mesajıyla mı bu amaç gerçekleşmiş görünüyor?

Kimseyi rencide etmemek, hedef almamak için bunu bir örnekle açıklasak daha doğru olur. Başörtülü modern bir Müslüman kadın modeli oluşturulmaya çalışılıyor. Giyim kuşamı tanzim edilmiş, makyaj yapan bir başörtülü kadın modeli bu. Bazı noktalarda başörtüsü modernliğin simgesi sayılıyor. ‘Şu başörtüsünü, şu şekilde örtüğünüz zaman daha iyi olacak, kendinizi daha rahat hissedeceksiniz’ deniliyor. Bazıları da bu modeli benimsiyor. Ben başı açık bir kadınım, böşörtülü ve makyajlı kadınlara bir şey demiyorum. Ama “Geçerli olan budur” şeklinde bir empoze olursa bu yanlıştır. Hele bunun başörtülü veya bu inançtaki insanların böylesine baskıları kabul etmesi tamamen yanlış. Ben buna karşıyım.

MAHŞER GÜNÜNDE HESAP SORACAĞIM

28 Şubat sürecinde ağır hakaretlere maruz kaldınız. Özellikle de Çevik Bir’in size ağır tehdit mesajları gönderdiği dile getirildi. 28 Şubatçılara hakkınızı helal ediyor musunuz?

Hayır, kesinlikle hakkımı helal etmiyorum. İlkeler bazında kavgalar olabilir. Siyasette istemediğiniz şeyleri söyleyebilirsiniz. Bunlar yanlış olmasına rağmen yapılır. Bunlarla ilgili olarak kimseye bir kırgınlığım yok ve siyasi anlamda iş kazası olarak değerlendiriyorum. Ancak sayısız hakaret ve tehditlere maruz kaldım, bir sabah uyandığımda vatan hainliği ile suçlandım. Bunun hesabını mahşer gününde soracağım. O düğmeye basan elleri biliyorum. Bunlara hakkımı helal etmeyeceğim.

Çevik Bir emekli olduktan sonra ‘O dönemde medyanın gazına geldik’ anlamında bir söz kullandı. O günleri hatırladığınızda siz de ‘Gaza getirildim’ gibi bir düşünceye kapılıyor musunuz?

Üslubumuzdan kaynaklanan bazı yanlışlıklar yapmış olabilirim. Olaylardan ders çıkarmamız gerektiğini düşünüyorum. Ama ‘O günün şartlarında yaptığım bir şeyi değiştirseydim dediğiniz oluyor mu?’ diye soruyorsanız, Allah şahidimdir ki yok. Aynı şeyleri bugünkü aklımla belki daha şiddetli yapardım. Özel hayatın ihlalinden yargılandım. Yüklü miktarda tazminat da ödedim. Şimdi hortumlama kelimesi moda oldu. Eğer o zaman dikkatler kaset olayına değil de bankalara çekilmiş olsaydı, belki bankalar hortumlanmayacaktı.

Siz dikkatlerin bankalara çevrilmesini sağlayamaz mıydınız?

Ben gereğini yaptım. Bedelini de ödedim. Basın mensupları benim Türkiye’yi dinlediğimi tartıştılar. Böyle bir şey mümkün mü? Bakanlıktan düşeli iki yıl olmuş bir milletvekili olarak bunu nasıl yapabilirim? Bilirkişi raporları ortada. Bütün Yargıtay içtihatlarını ihlal eden bir sonuçla karşılaştım. Bunun anlamı, irade kırmaktır. Şahsımda insanların iradesi kırılmak istendi. Bunu bildiğim için kimsenin gazına geldiğimi düşünmüyorum. Attığım her adımın maddi, manevi, hukuki bedelini ödemiş bir insanım ve elimden geleni yaptım.

İSTANBUL PROJELERİ

İsterseniz sohbetimizi İstanbul için hazırladığımız projelerle bitirelim.

İstanbul genelinde yaptığımız araştırmalarda İstanbulluların birinci önceliği işsizlik olarak karşımıza çıktı. Bu, Türkiye’nin de sorunu. Yine trafik, deprem korkusu gibi sorunlar da var. İlçelerin kendi içinde farklı sorunları var. Araştırmada belirlediğimiz sorunların üstesinden üç ayaklı olarak hazırladığımız projeyle baş edeceğim. Trafik için raylı projeler 20 yıl sonrası yerleşimleri de gözönüne alınarak devam edecek, ayrıca birbirini kesmeyen katlı yollar yapmayı düşünüyorum. Bunu Tokyo’da görmüştüm. En önemlisi, sosyal projelerim. Gençlere, kadınlara ve yaşlılara yönelik kültür merkezleri açmayı düşünüyorum. Sadece kadınlara ait sağlık merkezleri, yine yapmak istediğim projeler arasında. İstanbul’da acilen kadın sığınma evleri açılmalı. Sivil toplum örgütleri ile organizeli bir şekilde çalışarak bunları gerçekleştirebiliriz.

Günün Önemli Haberleri