"Menopoz sonrası annelik" etik mi?
Abone olKadının iş hayatının her alanında yerini aldığı modern dünyada 'çocuk da yaparım kariyer de' anlayışı kabul görürken, tıptaki gelişmeler de buna imkan tanıyor.
Ancak menopoz sonrası çok geç yaşlarda ve yardımcı üreme teknikleriyle hamileliğin etiği sorgulanıyor. AB ülkeleri olayın yasallığına ilişkin görüş birliğine varmış değil. 1993 yılı sonlarında 59 yaşındaki bir İngiliz kadın, başarılı kariyer ve geç evlilikten sonra, Roma'daki bir klinikte yardımcı üreme teknikleriyle ikiz çocuk sahibi olmuş ve menopoz sonrası gebelik ve annelik süreci böylece başlamış oldu. Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Deontoloji Bölümü'nden Doç. Dr. Nüket Örnek Büken'in konuya ilişkin araştırması, menopoz sonrası hamilelikle ilgili dünyada ve Türkiye'deki uygulamaları ele alıyor. İngiltere'deki doğum olayının hemen ardından 62 yaşındaki bir İtalyan kadının bir erkek bebek dünyaya getirdiğini belirten Doç. Dr. Büken, 50 yaş üzerindeki 31 gebelikte yapılan bir çalışmanın sonuçlarının 50; hatta 60 yaşlarında hamile kalıp bebek doğurma ihtimalinin kadınlar açısından hayal olmadığını gösterdiğini bildiriyor. Bu vakıaların önce deneysel bir tedavi olarak uygulanmaya başlanıp sonra da tüm IVF klinikleri ve etik kurullarda tartışmaları başlattığını kaydeden Büken, uygulamanın ilk yapıldığı İngiltere'de IVF-ET (İnvitro Fertilizasyon- Embriyo Transferi'nin (Tüpte dölleme ve oluşan embriyoyu anne rahmine yerleştirme) uygulanacağı yaş sınırını belirleyen bir yasa olmadığını belirtiyor. Büken, "Ancak gelenekler dikkate alındığında genel olarak 45 yaşın üzerindeki kadınların IVF Tedavisi alamadıkları görülmektedir. Roma'da yapılan bu uygulamanın İngiltere'de yapılamıyor olması aynı topluluğun birer parçası olan Avrupa Birliği ülkelerinde fikir birliği oluşmadığını da ortaya koymaktadır" diyor. KADIN YETERLİ OLMALI Kadınların çocuklarını ancak normal doğal ortamlarında yetiştirmek için yeterli güç ve fiziksel duruma sahip olmaları halinde çocuk doğurmaları gerektiği konusundaki tartışmaların farklı yönlere çekilebileceğine vurgu yapan Büken, "Nitekim fiziksel bozukluğu olan kadınların çocuk doğurmasını sakıncalı bulan, mental bozukluğu olan kadınların yetersiz anneler olacakları öngörüsüyle sterilizasyonunu uygun gören görüşler ve uygulamalar mevcuttur. Böylesi durumlarda annenin çocuk bakımında temel sorumluluğu aldığı görüşüyle bu sorumluluğun toplumun ortak sorumluluğu olması gerektiğini savunan görüşler çatışma halindedir" ifadelerini kullanıyor. İleri yaş anneliği konusunda rekor ise, 66 yaşında doğum yaparak 'dünyanın en yaşlı annesi' unvanını alan ve 'bebeği 13 yaşına geldiğinde o 80'inde olacak' şeklindeki tüm olumsuz tepkilere kulaklarını tıkayan Romanyalı Adriana Iliescu'nun. Rum Ortodoks Kilisesi tarafından bencillikle suçlanan Iliescu tüm bu eleştirilere şöyle yanıt vermişti: "İtiraf ediyorum ki bazen bunu neden yaptığımı ben de anlamıyorum. Ama her insanın hayatta bir görevi vardır. Belki benimki de her kadının doğurabileceğini göstermekti. Bu çocuk doğduysa Tanrı'nın izniyle doğdu. Geleceği hiç düşünmediğim suçlaması haksızlık. Kimse gelecekte ne olacağını bilemez." Emekli profesör ve çocuk kitapları yazarı Iliescu'nun 66 yaşında doğum yapması üzerine, Romanya Sağlık Bakanlığı, yaşı geçkin kadınlara kısırlık tedavisi uygulamasını yasaklamak üzere harekete geçmişti. ÇOCUK DA YAPARIM, KARİYER DE Fransa örneğine de değinen Büken, Haziran 1994'de bu ülkede post-menapozal fertilite tedavisinin biyoetik komite kararıyla, yaşlı annelerin karşı karşıya oldukları sağlık riskleri öne sürülerek ve 'çocuk tüketilen bir mal değildir ve olmamalıdır' denilerek yasaklandığını kaydediyor. Ancak Avrupa ülkelerinin çoğunda var olan bu yasaklara rağmen 'çocuk da yaparım kariyer de' diyerek anne olma yaşını uzatan kadınların sayısının önümüzdeki yıllar içinde hızla artacağını savunan Büken, "Kadınların çocuklarını ancak normal doğal ortamlarında yetiştirmek için yeterli güç ve fiziksel duruma sahip olmaları halinde çocuk doğurmaları gerektiğini savunan görüşler bu duruma karşı çıkmaktadırlar. Feminist gruplar ise olaya ayrımcılık açısından bakmakta. Toplum erkeklerin her yaşta çocuk sahibi olma fikrini benimserken, kadınlara aynı olanakların sunulmamasının açık bir ayrımcılık olacağını savunmaktadırlar" diyor. Büken, Avrupa Kadın Lobisi ve Kadın Organizasyonları Komitesi'nin aldığı kararı şu şekilde bildiriyor: "Kadınlar ne zaman ve ne şekilde çocuk sahibi olacaklarına karar vermede bilimsel ilerlemelerin izin verdiği ölçüde tamamen özgür olmalıdırlar, hiçbir yaş sınırı olmamalıdır." Ayrıca yaşlı kadınların fertilite tedavisi almasını yasaklayan görüş erkeklerin, kadın vücudunu ve içgüdüsel olarak korktukları kadın reprodüktif sistemini kontrol etmek için tıp bilimini alet ettikleri modası artık çoktan geçmiş bir görüş olarak değerlendiriliyor. ÇOCUK ISMARLAMAK ETİK Mİ? 'Acaba çocuk ısmarlamak, Avrupa Biyoetik Sözleşmesi'nin temel dayanaklarından olan insan değerini hiçe saymak, renk ve cins seçimi yapmak, parası olanın IVF-ET tedavisini satın alması ne derece etiktir?' sorusunun eninde sonunda ortaya çıkacağını ifade eden Büken, konuyla ilgili farklı ülkelerin yaklaşımlarını şöyle özetliyor: "Alman ve Norveçliler 'embiriyo seçiminin' yapıldığı her durumda öngörülebilen tehlikelerin varlığı nedeniyle kadınların sadece kendi ovaryumlarından alınan yumurtalarla IVF-ET işlemine tabi tutulmasını savunmakta ve uygulamaktadırlar. Fransa'da Haziran 1994'de postmenapozal fertilite tedavisi Biyoetik Komite kararıyla yasaklanmıştır. Sağlık Bakanı Philipp Douste Blazy İtalya'daki vakalar karşısında bir hekim ve bir bakan olarak çok şaşırdığını ve bu uygulamanın tümüyle karşısında olduğunu beyan etmiştir. Yaşlı annelerin karşı karşıya oldukları sağlık risklerinden ve aynı tehlikelerin bebek için de var olabileceğinden hareketle 'gebelik ne kadar geç olursa handikapları da o kadar büyük olur' demiştir. Bu görüş İtalyan Sağlık Bakanı tarafından da desteklenmiş ve bakan, 'Çocuk tüketilen bir mal değildir, artık öyle bir noktaya gelindi ki, insanlar bebeklerinin rengini, cinsiyetini, genetik özelliklerini seçebiliyor ve ona her yaşta sahip olabiliyorlar' diyerek yaşlı kadınları İtalya'ya çeken bu tip uygulamaların durdurulmasını istemiştir. Temmuz 1994'de İngiliz Tıp Birliği'nin kongresinde yaşlı kadınların fertilite tedavisi almasını reddeden teklif geri çevrilmiştir. Bu teklif eski moda, ayrımcı ve insanlıktan uzak olarak değerlendirilmiştir. Katılımcıların bir bölümü yaşlı kadınların çocuğu büyütebilecek emosyonel ve fiziksel dayanıklılığa sahip olamayacağını ve çocuğun gençlik döneminde gereksinimlerini anlayabilmek için bu annelerin çok yaşlı olacağını savunmuşlardır. Ancak Birliğin etik komite başkanı kongrenin kararını 'geniş çaplı tedaviyi reddetmek yerine, bireysel durumlar hakkında tek tek karar vermek' olarak açıklar." VELAYET SORUNU Yardımcı üreme tekniklerinin ortaya koyduğu önemli sorunlardan birisinin de velayet sorunu olduğuna dikkat çeken Büken, çocuğun kanuni ebeveynlerin tam olarak genetik çocuğu olmadığını vurguluyor. İngiltere'de 1990 yılında kabul edilen İnsan Fertilizasyon ve Embriyoloji Kanunu'nun 27. maddesinin 'Embriyonun veya sperm ve yumurtaların yerleştirilmesi sonucunda çocuğu taşıyan veya taşımış olan kadına çocuğun annesi olarak davranılmalıdır' dediğini belirten Doç. Dr. Büken, "Yani yumurta bağışlama durumunda anne çocuğu doğurandır. Yumurta vericiliğini ve postmenapozal anneliği tümüyle reddetmek yerine uygulamanın ticari bir pazar olmaması için baştan kısıtlayıcı hükümlerle, toplumsal yarara yönelik kararların alınması uygun olacaktır. Genel hükümler yerine her bir vakanın kendi özgül koşullarıyla değerlendirilmesi karar verilirken daha uygun olacaktır" diyor. Ülkemizde Üremeye Yardımcı Tedavi Merkezleri (ÜYTM) Yönetmeliği (8 Temmuz 2005 tarih ve 25869 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan şekliyle) gereğince döllenme karı-koca arasında (kendi ovum ve spermi) ile olur. Yani sadece homolog döllenme yapılabilmektedir. Yumurta dondurma veya yumurta vericiliği yasal değildir. Resmi kurumlarda yapılması ve sosyal güvenlik kurumlarının maliyeti karşılaması açısından ise yaş sınırlaması 35'tir.