Mengi ve Babaoğlu polemiğe girdi
Abone olHaşmet Babaoğlu, Ruhat Mengi'ye olan kızgınlığını geçtiğimiz günlerde dile getirmişti. Babaoğlu'nun okuru yanılttığını iddia ettiği Mengi'den cevap gecikmedi...
Geçtiğimiz günlerde Ruhat Mengi'nin hakkında yazdığı yazıların
okuyucuyu yanılttığına değinen Haşmet Babaoğlu'na cevap gecikmedi.
Mengi, "Doksan nokta"ya bakmamayı başarabilir misiniz?" yazısı ile
Babaoğlu'na şu cevabı verdi...
Sevgili meslektaşım, yazılarını beğeniyle okuduğum Haşmet Babaoğlu
bana kızmış, üstelik yazdıklarıma şaşırmış.
"Her reklâm panosuna bakmaya mecbur muyuz?" başlıklı yazısını konu
ederken 'zarif üslûbuma uymayan bir şey yaptığımı söyleyerek
"belirtmeksizin kendi yorumunu benim fikrim gibi yansıtmış ki, hem
bana ayıp oldu, hem de okurunu fena halde yanıltmış oldu" diyor.
Sonra da yazımdan farklı anlamlar çıkararak "belden aşağı yumruk
almış gibi" hissettiğini belirtiyor.
Her ne kadar değerli yazar arkadaşımın insanlara hoşgörü, duygu,
incelik aşılayan yazılar yazarken bir yandan da tenkitlere bu kadar
tahammülsüz olmasını anlayamıyorsam da ben kızgın ve şaşkın
hissetmiyorum kendimi. Yaşadığım süre içinde insanın "her şey"le
karşılaşabileceğini ve karşılaştığında da ani öfke ve şaşkınlık
hissetmemesi gerektiğini öğrendim. Gerçi bunu hâlâ her zaman
uygulayamıyorum ve ne zaman öfkeyle kalksam rahmetli Özal'ın dediği
gibi... üstü oturuyorum.
Haşmet Babaoğlu genel olarak üslûbumu zarif bulduğunu söylemiş,
bilmukabele... Ben de onun üslûbunu çok beğenirim. Ama her ikimiz
de zarif üslûplarımıza karşın 'açık sözlülüğü' ile, lâfı döndürüp
dolaştırıp kıvırtmadan düşüncelerini anlatması ile tanınan
yazarlarız.
Gazeteciler siyasetçiler gibidir, kendi aralarında da fikir
tartışması yapar, birbirlerinin görüşüne itiraz edebilirler ama bu
yine birbirleri hakkındaki meslekî veya kişisel düşüncelerini
değiştirmez. Başkalarını bilmem, hele son yıllarda bunları
birbirine karıştırıp aşırı alınganlık yapanlar ve hatta işi
düşmanlık boyutuna taşıyanlar, reklâm için kullananlar gördüm ama
ben değişmem. Basında hemen hiçbir yazısıyla aynı görüşte olmadığım
halde beğendiğim, saygı duyduğum çok yazar vardır.
Günlerce karşı fikirleri, isim vererek, alıntı yaparak
tartıştığımız birçok yazar da sevdiğim arkadaşlarımdır. Bu kural
benimsenmese işlenen her konu yarım kalır, düşünsel alanda
ilerleme, gelişme sağlanamazdı diye düşünüyorum.
İşte "keşke münazara yapılabilse" dememin nedeni de budur. Lise
münazaraları; beğenmeseniz, aynı düşüncede olmasanız bile bir fikri
bilimsel temellerde, bağırıp çağırmadan, kızmadan savunma ve karşı
tarafın görüşlerine de saygı duyma alışkanlığı kazandırır. Kaldı ki
bizim burada kastettiğimiz iki ayrı gruptaki kişilerin "belli bir
konuda, inandığını sakin ve saygılı şekilde savunması" dır.
Pano meselesi!
Gelelim 'Havaalanı'ndaki panolar' konusuna... Haşmet Bey benim
"özetle şunu söylüyordu" diyerek yazdığım açıklamanın, yazısını
doğru yansıtmadığını, kendi fikrimi ona aitmiş gibi yazdığımı,
"sanki mayolu posterlerin kaldırılmasına ses çıkarmamış fakat
türbanlı kadın posterine karşı çıkanlara 'siz de bakmayın kardeşim'
demiş" anlamı verdiğimi anlatıyor ve "Ne ilgisi var?" diyor. Ayrıca
bu yazının "köşe yazarlarını eleştirme amacı taşımadığını,
hepimizin gelip geçerkenki ruh halini konu ettiğini" söylüyor.
Benim özetimi beğenmemiş olmasını anlayabilirim. Ama onun ve Gülay
Göktürk'ün alıntı yaptığı yazısı türban panolarından sonra yazıldı.
Bu konuda halkın tepkisinden değil, köşe yazarlarının tepkisinden
sonra...
Polemik yararlıdır
Gerçi Gülay Göktürk "Ne bikinili mankene ne de türbanlı fotoğrafa
bakmadan geçip gitmek vardı" diyor ve Haşmet Babaoğlu da bu
cümleden başlayarak "Neden bazıları bunu yapamıyor, herkes toplum
mühendisliğine soyunuyor?" diye soruyordu ama türbanlı posterler
tam 90 noktaya asılmıştı ve "bakmadan geçip gitmek" açıkçası
imkânsızdı (hâlâ da öyle.)
Yazısını "anlamamış veya anlamak istememiş" değilim, gayet iyi
anladığımı sanıyorum. 90 yere asılarak neredeyse gözü görmeyenlerin
bile fark etmesi sağlanan bir durumda "Bırak kardeşim, sen kendi
işine git" demek mümkün değildir sanıyorum. Bu konuyu iş
edinenlerin de "kendine ait bir arayışı, projesi yok" demek
değildir. Özellikle gazetecilerin görmesi ve değinmesi gereken
konulardandır bu.
Her neyse, ben bu polemiğin bile bir yararı olabileceğine
inanıyorum. Sevgili meslektaşıma da teşekkür ediyorum. Onu üzmeyi
asla arzu etmem!
(Not: Münazara yapıyor olsaydık, çok daha kolay ve anlaşılır
şekilde "karşı tez"leri çürütebilirdik.)
YAZI:Ruhat MENGİ