Mengi-Altaylı kavgası bitmez
Abone olFatih Altaylı'nın 'Ne zaman adam oluruz' sorusuya çileden çıkardığı Ruhat Mengi, bu işin peşini bırakacağa benzemiyor. Haftalık'a konuşan Mengi'nin sözleri çok kızdıraca
Ruhat Mengi haykırıyor
-FATİH ALTAYLI NE ZAMAN ADAM OLUR?
"Vatan Gazetesi'nde böyle bir hakaret kim için olursa olsun yazar yazsaydı bile, yayınlanmazdı."
"Bu olay daha önce basında görülmüş bir olay değil. Kimse bu kadar saygısız olmadı daha önce. Fatih Altaylı bir ilktir!"
"Eşim Güngör Mengi bu olaya sadece güldü ve espri yaptı."
- İki gün önce Sabah gazetesini açtınız ve Altaylı'nın yorumu ile
karşılaştınız.
Sanki gayri meşru bir ilişki içindeymişim gibi böyle bir çapsızlığa,ölçüsüzlüğe girilmiş.
- Görür görmez Altaylı'nın size gönderme yaptığını anladınız mı?
Ben Fatih Altaylı'yı okumuyorum. Uzun bir süre önce yaptığı bazı röportajlarla ve hükümete karşı takındığı tavırda önce onlara karşı ağzına geleni söyleme ve daha sonra bir "u dönüşü" ile yanaştığı zaman bitmişti zaten. Ondan sonra bir daha Altaylı okumadım. Zaten okuyucularının çoğunu da bu şekilde kaybetti. Sabah bir telefonla uyandım, bir televizyon kanalından arıyorlardı: "Fatih Altaylı'nın bugün 'Ne zaman adam oluruz' köşesini gördünüz mü?" dediler. Ben de "görmedim, okumuyorum" dedim. Daha sonra gazeteyi aldım ve baktım. Daha sonra yeniden aradılar. Zaten bir gün önce onunla ilgili bir yazı yazdığım için bir tür tepki bekliyordum. Yazıma da koymuştum bunu: "Ne yapacağı belli olmaz, herkes ondan çok korkuyor" diye. Bu tarz bir hareket bekliyordum ama bu derece ölçüsüz bir hareket ne olursa olsun bir gazeteciden beklemiyordum. Yani bu meslekten birisi için gerçekten utanç verici.
- Türkiye'de başyazar denilince akla iki isim geliyor. Bunlar Güngör Mengi ve Oktay Ekşi...
Ama eşi yazar olan başka bir başyazar yok. Zaten bir gün önce yazıyı yazan açık adres de bendim. Çünkü Fatih Altaylı Sabah'a geçtikten sonra ne ayrıldığı gazete, ne de bir başka gazete onunla ilgili bir şey yazamadı. Altaylı insanları sindirmiş vaziyette.
- Altaylı ile tanışıyor musunuz?
Hayır. Karşılaştım ama tanışmadım.
- Erkek yazarların cinsel kimliklerinin bu kadar ön plana çıkarmaları ne kadar ahlaklı?
Kalaşnikof gibi kalemini kullanıp, insanları sindirmek... Yani biri silahla insanları sindiriyor, diğeri kalemle. Aynı anlama geliyor. Şiddet uyguluyorsunuz. Burada sözle uygulanan bir şiddet var. Aslında bana sözle uygulanan bir cinsel taciz var. Siz 20 seneye yakın bir zamandır evli olan bir insana, tutup da yatmaktan-kalkmaktan söz edemezsiniz. Evli olmasaydım da bunu söyleyemezdi. Hiç kimsenin ilişkisi bir başka yazarın ağzına laf olamaz. Bu "kadın olduğu için susturabilirim" kafası. Ben Basın Konseyi'ne başvuruda bulundum ve şunu söyledim: "Türkiye mafyası çok bol olan bir ülke. Eğer bir de basın mafyasının olmasını istemiyorsak, insanları susturan, tehdit ve şantajla konuşmasını engelleyen insanlara bir şekilde engel olunması gerekiyor." Bugün engel olunmazsa 2050 yılında hala bu kafa karşımıza çıkacak çünkü.
- Geçmiş dönemde Altaylı Hürriyet'te çalışırken Tomris Özden'e, daha sonra da İnsan Hakları Derneği yöneticisi Eren Keskin'e de cinsel kimliklerini kullanarak saldırdı. O zaman tepki göstermiş miydiniz?
Evet "tecavüz etmek gerekir" demişti. Tabii ki bir tepki koymuştum. Zannediyorum Eren Keskin ile ilgili gösterdiğim tepkiyi bugün RTÜK TV koymuş: "Böyle bir yanlışlık olamaz, Fatih Altaylı'nın bunu derhal yalanlaması gerekir" demiştim. Kabul edilebilir birşey değildi. Yani suçu ne olursa olsun yasal organlar kadının cezasını verir. Onun söylediği sözleri bir köşe yazarı söyleyemez. Bu Fatih Altaylı'nın kadınlara bakış açısıdır. Bugün bir okuyucum "Kadınlara bu kafa ile bakan bir insana eşi ne gözle bakıyor?" dedi. Bu çok doğru bir şey. Eşi ve kız çocuğu var. En azından bir aile babası olarak çok dikkatli konuşması gerekir. İleride kendi kızına bu yapılırsa ne düşünür?
- Şahsınıza karşı yazılmış bu yazı ailenize nasıl yansıdı?
Biz yaptığımız iş icabı gelecek tepkilerin her türlü olabileceğini de hesaba katıyoruz. Bunlara katlanamayacaksanız bu işi yapmamanız gerekir. Genellikle halkın desteğini arkamızda hissediyoruz. Yani bunlara alışkınız, bunları aşmış insanlarız. Güngör Bey sadece güldü ve espri yaptı.
- Herhangi bir hukuksal prosedüre başvuracak mısınız?
Basın Konseyi olarak ona 100 milyarlık bir dava açıldı.
- Vatan gazetesi, bu olayı manşete taşıdı...
Evet. Vatan gazetesi bunu yaptı ama şöyle bir durum var: Gördüğüm kadarı ile ayrıldığı gazetesi Fatih Altaylı'ya pek dokunmak istemiyor.
- Bunu neye dayandırıyorsunuz?
Nedenini bilemeyiz. Okurlarım merak ediyorlar, "Fatih Altaylı'dan bu korkunun nedeni nedir?" diye.
- Ahmet Hakan Hürriyet'te Fatih Altaylı ile ilgili bir eleştiri yapmıştı.
Ben onu görmedim. Ama basında neredeyse kimse Fatih Altaylı ile ilgili konuşmaya cesaret edemiyor. Böyle bir korku türetmiş etrafta.
- Altaylı bunu nasıl başarıyor?
Altaylı kendisine dokunanın üzerine kalaşnikofla gittiği için. Kadın meslektaşına bunu yapan birinin başkalarına neler yapabileceğini bir düşünün. Daha önce de meslektaşları ile ilgili fazlasıyla bir sabıkası oldu.
- Peki önümüzdeki günlerde sizden özür diler mi dersiniz?
Asla. O hiç kimseden özür dilemez. Yani iyi ki onun yakın arkadaşı filan değilim. Düşünsenize; böyle bir insanla arkadaş olmak ne kadar tedirgin edici. Zaten böyle bir şey de beklemiyorum. Hiç bir özür onu affetiremez. Okuyucuları da onu affetmez. Eminim ki bana gelen elektronik postaların en az üç katı ona da gitmiştir. Hepsi de hakaret dolu maillerdir. Hiç şüphe yok buna.
- Sabah gazetesinden kurumsal bir özür bekliyor musunuz?
Hayır. Zaten Vatan Gurubu olarak bize pek sempati beslemedikleri bir gerçek. Ama ne olursa olsun bir basın kuruluşunun bu özürü dilemesi gerekirdi. Okuyucu bunu soruyor. Diyor ki: "O bu küstahlığı yapsa bile o gazetenin bir kontrol mekanizması olmalı ve böyle bir saygısızlığa izin verilmemeliydi." Demek ki böyle bir kuralları yok. Bizim gazetemizde hiç kimse böyle hakaretler yazamaz. Zaten bu insan haklarına karşı bir şey. Bunu yapan Altaylı'nın kadın haklarından, insan haklarından, saygıdan, sevgiden söz etmesi kimi inandırır? Fatih Altaylı kendisini bitirmiştir. Zaten benim gözümde çok az bir şansı kalmıştı. Onu da tüketmiştir artık.
- Her siyasi iktidar kendi gazetecisini bir şekilde yaratıyor. Fatih Altaylı'ya da bu iktidarın gazetecisi denebilir mi?
"Her iktidar kendi gazetecisini yaratıyor" diye düşünmüyorum. Ama bazı gazetelerin hükümetlerle olan maddi bağlantıları onları yakınlaştırmak zorunda bırakıyor. Bu tabii ki çok üzücü. Çünkü bir ülkenin basını çok önemlidir. Basının esas görevi hükümetleri eleştirmektir. Ama bazı basın kuruluşları bunu yapamıyor. Ama bu demek değildir ki her dönemde hükümetler kendi basınını yaratıyor. Bazı dönemlerde bütün basın hükümetleri eleştirebiliyor. Şimdi ne yazık ki öyle bir dönemde değiliz. Neyse ki Vatan gazetesi gibi özgür kurumlar hala görevlerini yapmaktalar. Bazı yazarlar da her zaman iktidara yakın olmaktan hoşlanıyor ve bunu bir prestij meselesi yapıyorlar. Her dönemin adamı oluyorlar genellikle. Hangi başbakan gelirse hemen ona yanaşıyorlar. Ama bunun yanında görevini ciddiye alan, işini her şeyin önünde tutan bir gazeteci gurubu var Türkiye'de.
- Peki Tayyip Erdoğan Altaylı'da ne buluyor olabilir?
Bundan önce Fatih Altaylı yani bu hatalarını yapmadan önce, bir ölçüde güvenilirliği olan bir gazeteciydi. Sözünü dinletebiliyor ve kendini okutabiliyordu. Böyle bir gazeteciye yakın olmak ve onun vasıtasıyla Hürriyet gibi güçlü bir gazeteye yakın olmak iktidarın işine gelir.
"Tek pişmanlığım Gülay Atığ"
- Yazarlık serüveninizde hiç pişman olduğunuz bir yazı oldu mu?
Şişli Belediye Başkanı Gülay Atığ'ın doğru söylediğine
inanmıştım. Bu bir iki pişmanlığımdan biridir. Çünkü bana
çocuklarının, namusu, şerefi üzerine yemin etmişti. Bana bir şeyler
söyledi. Ben de inanarak yazdım. Ertesi gün kaçtı. Sonradan geldi
benden özür diledi ama ben onu affetmeyeceğimi söyledim. Bunun
dışında kendimi son derece rahat hissediyorum. Her zaman meslek
ilkelerine saygılı oldum. Aksi taktirde sevip saygı duymadığım bir
mesleği nasıl yapabilirim ki? Zevk almadığım zaman okuyucularıma o
keyfi veremem. Onun için önce kendime ve mesleğime saygı duymalı,
bunu bir ayna gibi yansıtmalıyım. Malesef Fatih Altaylı'nın böyle
bir aynası yok. Onun adına çok üzülüyorum. Salı günü Fatih
Altaylı'nın çok sinirlendiği yazıyı "geleceğin gazetecilerine itaf
ediyorum" diye yazmıştım. Hakikatten Fatih Altaylı örneği geleceğin
gazetecileri için çok iyi bir örnek olacak. Ben bir iki gün üzülsem
de insanların bir şeyleri çok iyi anlamaları açısından ve diğer
ahlak kuralları açısından faydalı olduğuna inanıyorum.
NE ZAMAN ADAM OLACAK?
- Peki size göre ne zaman adam oluruz?
Bence "ne zaman adam oluruz?" değil; "bu toplum ne zaman kurtulur?" demeliyiz. Hakikaten toplum ancak insan gibi insanlara sahip olduğu zaman kurtulur. Fatih Altaylı'yı kastediyorsanız...
- Evet.
Belli bir noktaya gelmiş insanların ölçüsüz ve saygısız davranması, ne kendine ne de karşısındakine saygı duymaması; onlara benzeyen bir toplumun oluşmasına neden oluyor. Çünkü bu insanlar örnek modellerdir. Onların yaptığı hatalar çoğu zaman başkaları tarafından tekrarlanır. Bu olay daha önce basında görülmüş bir olay değil. Kimse bu kadar saygısız olmadı daha önce. Fatih Altaylı bir ilktir ve bugün bana gelen e-maillerden gördüğüm kadarı ile, - 400'e yakın mail geldi-, halk inanılmaz bir tepki içinde. Zaten bugüne kadar ona karşı epeyce dolmuşlar. Türk toplumu o kadar çok dikkatli. Bu tür olaylarda bu ortaya çıkıyor.
- Altaylı'nın bugüne kadar gerek Hürriyet'te, gerekse Sabah'ta kullandığı bir format var: "Ne zaman adam oluruz?" "Erkeklik" dayatan böylesi bir format, bir kadın yazar olarak bugüne kadar sizi neden rahatsız etmedi?
Böyle bir formatı koyduğunuzda, bu kendinizi diğer adamların çok üstünde görüyorsunuz ve onlara öğretmektesiniz demektir. O kendini böyle bir yerde görüyordu. Zaten Fatih Altaylı'nın kendini birçok insandan üstün gördüğü yazılarından da bellidir. O küçümseme vardır her zaman. Meslektaşlarına karşı da daha önce bir çok saygısızlıkları olmuştur. Ama bunlara karşı maalesef hep susuldu.
- Neden?
Toplumumuzda susa susa öyle bir noktaya geliniyor ki, artık o
insanları susturmak mümkün değil. Ama ben bir kadın yazar olarak bu
görevi üstlenmeye karar verdim. Hakikaten aksi taktirde erkek
yazarların bir şey yapacağı yok. Bir takım insanlar ayrıcalıklı
olduklarına inanarak, karşılarında kimsenin konuşamayacağına
inanarak, korkutarak, sindirerek, ürküterek ağızlarına geleni
söyleyerek her şeyi yapacaklar. Buna birilerinin "dur" demesi
gerekiyor.
Kaynak: HAFTALIK