Menderes'in son saniyelerini anlattı
Abone ol"Parmaklıkların arkasından gelen 'ah' sesi merhumun son nefesi oldu.
İmralı'ya götürülen idam mahkûmları arasında Erdelhun'un olup
olmadığı hep tartışıldı. Paşa'nın notları bu konudaki polemikleri
de bitiriyor. İmralı'da elleri kelepçeli vaziyette 8 gün hücrede
tutulduğunu anlatan Erdelhun, kendi infazını beklerken Menderes'in
idamına şahit olur:
"En feci gün Sayın Adnan Menderes'in idam edildiği 17.09.1961 Pazar günüydü. Öğle üzeri mevkufe bulunduğumuz koğuşun parmaklıkları kapatıldı. Bir şey göremiyorduk. Fakat emniyet birliklerinin koşuşmalarından fevkalade bir hal yaşandığını hissediyordum. Parmaklıkların arkasından gelen 'ah' sesi merhumun son nefesi oldu. O gece koğuşta sabaha kadar hatimler, aşırlar ve dualar okuduk."
Bir buçuk senelik ıstırap, idam kararıyla neticelenmişti.
Mahkemenin kararından sonraki süreci Erdelhun'dan dinleyelim.
"15 Eylül 1961'de Yassıada Yüksek Adalet Divanı o elim kararı
açıkladıktan sonra, mahkeme kapısından çıkar çıkmaz ellerime
kelepçe vurdular. İskelede benden evvel aynı cezaya
çarptırılanların yanlarına sevk edildim. İskelede saat 15.00
civarında bizi almaya gelen avcı botu hareket etti.
Hareketi müteakip bir subay muhallefatımı (öldükten sonra geride bıraktığım
eşyaları) aileme göndermek için üzerimde ne
varsa kayda aldı. Saat 17.00 gibi infazın gerçekleştirileceği
İmralı'ya bot yanaştı. Ellerimiz kelepçeli olarak birer birer
iskeleye çıkartıldık. İskelede cezaevi gardiyanlarına teslim
edildim. Koluma giren gardiyan heyecanlı ve titremekte idi. Bu
esnada simalar (fotoğraflarımız)
çekildi.
İmralı'da hücre sayısı 10 adetmiş. Biz 14 kişi olduğumuz için dört
kişiyi (Bunlardan biri de ben
idim) bir binaya koydular ve ellerimizi
arkadan kelepçelediler. Bu şekilde kelepçelenmek ve her geçen saat,
yaşadığımız ıstırabı bir kat daha artırıyordu. Bu ıstırap insana
bir an evvel ölüme kavuşmayı istetiyordu. Saat 9'a kadar çok
ıstırap çektim. Yorgunluk, acı, manevi çöküntü ile sızmış halde
iken saat 02.30 civarında muhallefatım iade edildi.
Ardından kelepçeler arkadan öne alındı. Bunun iyi manaya geldiğini
düşünerek biraz açıldım. Beni bekleyen gardiyan ve nöbetçi
mütemadiyen yüzüme su serpiyorlardı. Saat 04.00'ta Başsavcı Altay
Ömer Egesel gelerek bana M.B. Hükümeti'nin idam cezamı müebbet
hapse çevirdiğini bildirerek tebrik etti ve bazı kelepçeleri
aldılar. Sonra ada Komutanı Albay Tevfik Aksoy ile muhafız subaylar
gelerek geçmiş olsun dediler."
MENDERES ASILDIKTAN SONRA SABAHA KADAR HATİMLER İNDİRDİK
Erdelhun, kendi infazını beklediği saatlerde Başbakan Adnan
Menderes'in idam edilişinin de parmaklıklar ardındaki şahitlerinden
biriydi. İmralı Adası'ndaki cezaevinde 8 gün kalan Erdelhun Paşa,
Menderes'in idam gününü en acı gün olarak not etmişti.
"İmralı Cezaevi'nde 8 gün kaldım. Maddi ve manevi ağır
baskılardan sonra burası adeta bir dinlenme kampı hayatını yaşattı.
16 Eylül günü burada esas müebbetlikler kavuşturularak ve iki koğuş
halinde iskân edildik. Cezaevi müdüründen gardiyanına kadar herkes
kolaylık gösteriyor ve hayatımızı yaşamamızı kolaylaştıracak
çeşitli imkânlar sağlıyorlardı. En feci gün Sayın Adnan Menderes'in
idam edildiği 17.09.1961 Pazar günüydü. Öğle üzeri mevkute
bulunduğumuz koğuşun parmaklıkları kapatıldı. Bir şey göremiyorduk.
Fakat etraftaki tedbirden anlaşılanlar ve emniyet birliklerinin
koşuşmalarından fevkalade bir hal yaşandığını hissediyordum.
Parmaklıkların arkasından gelen bir 'ah' sesi merhumun son nefesi
oldu. O gece koğuşta sabaha kadar idam edilenler için hatimler,
aşırlar ve dualar okuduk."
İstiklâl Savaşı gazisi iki paşa da Yassıada'da yargılandı
Askerî darbe ile iktidardan uzaklaştırılan Demokrat Parti
(DP) yönetimi,
Yassıada'da kurulan cunta mahkemesinde yargılandı. Genelkurmay
Başkanı Orgeneral Rüştü Erdelhun'un yanı sıra İstiklâl Savaşı
gazilerinden Ali Fuat Paşa, Kore gazisi Tahsin Yazıcı ve emekli
olduktan sonra DP milletvekili olan eski Genelkurmay Başkanı Mehmet
Nuri Yamut Paşa da tutuklananlar arasında yer aldı. 14 Ekim 1960'da
başlayan yargılamalar, 27 Temmuz 1961'de sona erdi.
Yargılamalar sonunda Yüksek Adalet Divanı adıyla oluşturulan cunta
mahkemesi Cumhurbaşkanı Bayar, Başbakan Menderes, Dışişleri Bakanı
Fatin Rüştü Zorlu, Maliye Bakanı Hasan Polatkan'ı oybirliğiyle eski
TBMM Başkanı Refik Koraltan, Genelkurmay Başkanı Rüştü Erdelhun,
Agah Erozan, İbrahim Kirazoğlu, Ahmet Hamdi Sancar, Nusret
Kirişçioğlu, Bahadır Dülger, Emin Kalafat, Baha Akşit, Osman
Kavrakoğlu ve Zeki Erataman'ı oyçokluğuyla ölüm cezasına
çarptırmıştı. Cuntacıların kurduğu bu mahkeme Başbakan Menderes ve
iki bakanını idama götürürken yaşanan hukuk dışı katliam, tarihe
kara bir leke olarak geçti.
Başsavcı, tanıkların ifadelerine müdahale ediyor
Erdelhun'un Genelkurmay'da yaptığı konuşma aynı zamanda teybe
aldırılmış fakat bu konuşmanın yapıldığı kayıt, mahkeme tarafından
dinlenmemişti. Çünkü cuntacıların konuşma metnine ekledikleri
ifadeler deşifre olacaktı. Karargâh'taki konuşmada hazır bulunan
Milli Birlik Komitesi üyesi Kurmay Albay Fikret Kuytak'ın
Erdelhun'un avukatı Gültekin Malkoç tarafından mahkeme huzurunda
tanık olarak dinlenmesi talep edildi. Kuytak'a mahkeme huzurunda
Erdelhun tarafından "Genelkurmay'daki konuşmada ben
inkılâba karşı mukabele yapmak anlamında bir söz söylemiş
miyim?" sorusu sorulacaktı.
Mahkeme huzurunda Kuytak söz almadan Başsavcı (Altay Ömer Egesel) ayağa
kalkarak duruma müdahale edip "Erdelhun'un sorusuna biz
cevap verelim. Erdelhun konuşmasında silahımı çekerek inkılâba
karşı müdahale ederim demiştir" diyerek tanık ifadelerine
bile müdahale etti. Başsavcının bu tavrı ise mahkeme heyeti
tarafından görmezden gelinerek, tanığın tekrar dinlenmesi
engellendi.