Nebiler Sultanı, insanlığa yön gösteren bir kutup yıldızıydı: Bu günlerde her yerde İnsanlığın İftihar Tablosu konuşuluyor O’nun kokusu sanki her yanımızı sarmış gibi Gazetelerde O dergilerde O televizyonlarda O konferanslarda O evlerimizde O gönüllerimizde O.. Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem), bir güneş gibi insanlık semasında doğmuş, bütün dünyaya ışıklarını saçmış ve kıyamete kadar da saçmaya devam edecektir. Hz Mus’ab, Uhud sonrası yüzünü saklıyordu Hz Mus’ab’ın hayatı hep dini tebliğ etmekle geçti Bir dönem geldi ki, dini tamamıyla ortadan kaldırmak isteyen insanlar bir ordu toplayıp Müslümanların üzerlerine yürümüşlerdi. Burada da Mus’ab’a düşen dinini korumaktı. İşte Uhud’da sahabi bu mükellefiyeti yerine getirmek için bir araya geldi. Aralarında Mus’ab da vardı. O gün elinde kılıç akşama kadar savaştı. Öyle savaştı ki, melekler dahi onu gıpta ile seyrediyorlardı. Bir ara Mus’ab yediği son kılıç darbesiyle yüzüstü yere düştü. Hemen bir melek onun suretine girdi ve Mus’ab’ın kavgasını o devam ettirdi. Akşam üzeri Allah Rasulü ona hitaben “Mus’ab!” diye seslenince melek, “Ben Mus’ab değilim Ya Rasulallah!” dedi. Mesele anlaşılmıştı. Mus’ab çoktan şehit düşmüştü. Biraz sonra Allah Rasulü ve bir grup sahabi, Mus’ab’ın naaşının yanındadır. Her iki kolu da omuzdan kopmuştur. Mus’ab’ın başını gövdeye bağlayan sadece deridir. Ve o sanki yüzünü bir yerden saklar gibidir. Meselenin bundan sonrasını bir başka rivayet bize şöyle anlatır: Mus’ab’ın yüzünü niçin sakladığını ancak Allah Rasulü anlayabilmişti. Gözyaşları içinde sahabiye bu durumu şöyle anlatmıştı: “Biliyor musunuz Mus’ab niçin yüzünü sakladı?" Birinci sebep şuydu: Kolu kanadı koptu Artık Rasulullah’ı koruyamayacaktı Ya bu esnada biri Allah Rasulü’ne saldırır da ben O’nun yardımına koşamazsam, diye düşündü ve yüzünü onun için sakladı. İkinci sebep ise, ben şu anda Rabb’imin huzuruna gidiyorum Halbuki şu anda Rasulullah’ı korumam lazım Ya Allah Rasulü’ne bir şey yaparlarsa ben Rabb’imin huzuruna hangi yüzle varırım, diye düşünüyor ve yüzünü Rabb’inden saklamaya çalışıyordu” İşte Rasul-ü Ekrem bunu söylerken, hakikat karşısında fedai ve alabildiğine hasbi bir ruhun düşüncelerine tercüman oluyordu.