Mehmetçiği Linç Etmek Nedir Yahu?

AKP’nin yıllar süren desteğiyle TSK içinde konuşlanmış Fetocu cuntanın darbe girişimi, şükürler olsun ki TSK emir komuta kademelerinden desteklenmediği için saatler içinde eriyip tükendi.

Tamer DURAN tamerduran@internethaber.com

Ülkemizin geçmişte maruz kaldığı darbelere ve dünyadaki örneklerine bakarak darbelerin nasıl yapıldığına dair genel bir kanaate ulaşmak mümkündür.

Buna göre; darbe yapacak grubun, öncelikle ordu içinde geniş katılımı sağlayabilecek bir uzlaşmayı sağlamış olması gerekir ki yaşadığımız ihanet girişiminde uzlaşının esamesi görülmemektedir.

Darbe girişimi, mutlaka ince hesap ve planlama ile ve ilk adım olarak görev başındaki tüm siyasiler ve direnç gösterebilecek kurumların enterne edilmesi ile başlar ki böyle bir plan programın olmadığı açıktır.

Öyleyse, 15 Temmuzda şahit olduğumuz ve yüzlerce insanımızın hayatına mal olan bu menfur ihanet girişimini darbe olarak mı yoksa TSK içindeki Pensilvanya güdümlü bir grubun köşeye sıkışınca giriştiği kalkışma ya da isyan olarak mı algılamalıyız?

Kaldı ki her iki seçeneğin de varacağı nokta yine ihanettir!

Durum her ne ise önümüzdeki günlerde daha net anlayabiliriz kanaatindeyim.

Dilerseniz darbe ya da kalkışma (adı her ne ise) girişiminin birkaç gün öncesine bir göz atalım.

Ortada, ısrarla gündeme getirilen başkanlık sistemi tartışmaları ve araştırma şirketlerinin bir türlü istenen oranı yakalayamayan anket sonuçları vardı.

Diğer yandan, diploma konusunda bir türlü netlik kazanmamış ve tartışmalara sebep olan Cumhurbaşkanının meşruiyeti hususu tartışılıyordu kamuoyunda.

17-25 Aralık yolsuzluk iddialarını da eklersek, kamuoyu iki arada bir derede idi.

Son olarak Erdoğan, Suriyelilere vatandaşlık verilebileceğine dair sansasyonel bir söylemle kamuoyunu baş başa bırakmış ve Muğla, Marmaris'teki bir otelde dinlenmeye çekilmişti.

Neredeyse her söylemi toplumun farklı farklı kesimlerinde rahatsızlık yaratan Erdoğan’ın en son Suriyeliler konusundaki beyanatı sonucunda belki de ilk defa kamuoyunun asgari müşterekte buluşmasına şahit olmuştuk.

Bu gelişme, başkanlık hayallerini bir değil, birkaç adım daha olumsuz istikamette etkilemişti.

Zira konu kamuoyunda tartışılmış ve Erdoğan’ın arzusuna aksi istikamette mutabakatla neticelenmişti.

Vatandaşların ortak görüşüne göre; Suriyeliler, ülkemizde geçici olarak bulunmakta ve dolayısıyla, uygun şartlar oluştuğunda ülkelerine geri gönderilmeliydi.

Tüm bu tartışmaların yaşandığı süreçte, halk olarak Erdoğan’ı havuz medyası da dahil hiçbir televizyon kanalında göremedik ve o kendine has saldırgan tondaki sesini dinlemek zorunda kalmadık.

Bu durum nadiren görüldüğü için insanların dikkatinden kaçmadı tabii olarak!

Benzer örneğini, 7 Haziran genel seçimlerinin neticesi belli olduğunda da yaşamıştık.

Erdoğan, birkaç gün konuşmamış ve insanlar bir nebze sükunet ve huzur içinde hissetmişlerdi kendilerini.

İşsizliğin çaresiz bıraktığı halk, iflasın eşiğindeki iş yerlerinin kepenklerini umutsuzca açan esnaf, darbe olduğuna dair haberler duyulmadan saatler önce adını koyamadığı huzur hissiyatı ile bir günü daha akşam ettiğini düşünerek evinin yolunu tutmuştu.

Zira, Erdoğan’ın sesinin duyulmadığı günü, kıyamet kopsa dahi huzurlu sessizlik olarak gören büyük çoğunluk vardı ve son birkaç günlük sessizlik adeta terâpi etkisi yaratmıştı!

Bu etki, ne işsizlik ne ekonomik sıkıntının gölgeleyemediği ruhsal dinginliğe denkti.

Ancak işsizler ordusunun, siftah yapamayan esnafın ve olup biteni havuz medyasından öğrenmeye çalışan halkın bilmediği bir şeyler oluyordu arka planda!

Arka planda, paralel devlet kurma gayretinde olan iki oluşum arasındaki güç savaşı hız kesmiyor, karşılıklı yeni yeni hamlelerle devam ediyordu.

Bu kez Fetö terör örgütünden gelmişti hamle!

TSK içinde bir şekilde barınan Fetocu grup, askeri darbe girişiminde bulunmuştu!

AKP’nin yıllar süren desteğiyle TSK içinde konuşlanmış Fetocu cuntanın darbe girişimi, şükürler olsun ki TSK emir komuta kademelerinden destek göremediği için saatler içinde eriyip tükendi.

Başarılı olmaları halinde Türkiye Cumhuriyeti için geri dönüşü olmayan karanlık bir dönem başlayacaktı ki sonrasında yaşanacak olası katliamları bugünden hayal etmek bile imkânsızdı!

Feto terör örgütünün darbe girişimi başarılı olsa idi darbeciler için bir taşla iki kuş vurulmuş olacaktı.

Bunlardan biri, güç savaşı verdiği AKP’yi devre dışı bırakmak ikincisi ve en vahimi ise, Feto örgütünün başı Fetullah Gülen’i Humeyni benzeri bir oldubittiyle Türkiye’nin başına belki de halife olarak getirme fırsatını yakalamış olacaklardı.

Nereden gelirse gelsin, ister askeri ister sivil olsun, darbelerin ihanet olduğu unutulmaması gereken bir gerçekken, Darbe;

İnsan hakları bakımından ihanettir,

Eksikleri bulunsa dahi elimizdeki demokrasimiz için ihanettir,

Parlamenter sistemi ortadan kaldıracağı için vatana ihanettir!

15 Temmuz akşam saatlerinde başlayan ve ertesi gün sabaha kadar devam eden süreçte, Erdoğan’ın insanları meydanlara çağırmasına da bir anlam veremedim açıkçası.

Sınırlı sayıda ve destek görmeyen bir darbe girişiminin başarısız olacağı açıkken insanları meydanlara çağırmak neyin nesiydi?

Daha düne kadar sokağa, meydanlara çıkanlar terörist muamelesi görmüyor muydu?

Gezi olaylarında, hiçbir askere, polise karşı silah kullanılmadığı gibi elinde silahla tespit edilen protestoculara  ait tek kare görüntüye rastlanmamıştı. Boğaziçi Köprüsünde yüz binlerce göstericinin arasında kalan bir grup polis memuruna fiske dahi vurulmamış, kalabalık hiçbir zarar vermeden oradan geçmişti. Buna rağmen protestoculara maganda, çapulcu gibi yakıştırmalar yapılmıştı.

Gözleri oyulduğu, öldürüldüğü, sakatlandığı halde askerine, polisine karşı silah kullanmayan milyonlar vardı fakat o milyonların arasında bir tek vatan haini bulunmuyordu.

Yine de terörist ilan edilmişlerdi!

Şimdi ise 15 Temmuz akşam saatlerinden itibaren, darbeci hainlerden daha organize oldukları görülen imamların, müezzinlerin yurdun her köşesinde selâ vererek insanları meydanlarda toplanmaya davet ettiklerine şahit olduk.

Bu şayet siyasi şov ya da gövde gösterisi değildiyse yapılan çağrıların ardından sivil ölümlerinin yaşanmasından öte nasıl bir sonuç bekleniyordu?

Darbeciler, lojistik destek alamadıkları için saatler içinde zaten tükenmeyecekler miydi?

Nitekim, vatan söz konusu olduğu için sivil vatandaşlarımız sokaklara döküldü ve sonuç yüzlerce can kaybı...

Diğer yandan, sadece vatani görevini yapmak için davulla zurnayla askere giden 20’li yaşlardaki genç fidanların linç edilmesi nedir, nasıl bir şeydir?

Bunun sorumluları kimdir ya da kimlerdir?

…ve şimdi soruyorum: Mehmetçiklerimizi linç eden hainler hakkında devlet ne yapmıştır, ne yapacaktır?

Kalabalığın arasında ve elinde silahlarla dolaşan, arada bir ateş eden Teksas kaçkını sivil magandalar hakkında ne gibi hukuki süreç başlatılmıştır ya da başlatılacaktır?

Yoksa onlara da "öfkeli çocuklar" denilip geçilecek midir?

Ve son olarak, kamuoyunun kanayan vicdanını bir nebze rahatlatmak için Başbakan ya da Adalet Bakanı, askerleri linç etmeye kalkışan siviller hakkında da Cumhuriyet Savcılarını göreve davet edecek midir?

Türk Milleti, sonucu merakla beklemektedir!