Mehmet Y. Yılmaz neden yıldı?
Abone olAkşam yazarı Oray Eğin'den yeniden Milliyet'e dönen Mehmet Y. Yılmaz üzerine zehir-zemberek bir yazı. Eğin, Yılmaz'ı "kürkçü dükkanına dönen tilki"ye benzetti.
Akşam Gazetesi yazarı Oray Eğin, başlıklı yazısında Milliyet Gazetesi eski Genel Yayın Yönetmeni Mehmet Yakup Yılmaz'a çok ağır bir yazı yazdı. Eğin, yazısında Yılmaz'ı, "kürkçü dükkanına dönen tilki"ye benzetti. İşte Eğin'in zehir-zemberek yazısı:
Yazı: Oray Eğin
Kaynak:
Zaman yine Perihan Mağden'i haklı çıkardı. Bakın, daha Mehmet Y. Yılmaz Milliyet'ten 'kibarca' gönderildiğinde ne yazmıştı? Varlıklarını sadece Yılmaz'a borçlu olan Radikal yöneticileri korkmuş, efendilerine saygısızlık etmemek için basmamışlardı:
'Bir şeylerin tepesindeyken Büyük Patronun, önünde günde beş kez namaza durduğun (el pençe divan) Büyük Efendin, aldı seni tepeden dış kapının sol mandalı yaptı, diyelim. 'Kapı açık/ Arkanı dön ve çık / İstenmiyorsun artık'ın kibarcası. En beş yıldızlı yöneticiliklerinde okkalamadığın para kalmamış (defol git, demiyorum) ÇEK GİT be insan!' diyordu Mağden. Ama Mehmet Y. Yılmaz'ın İnternet'te çekip gitme üzerine yazdığı binlerce makale dururken o bir kez daha bu işi bırakamadı. Daha geçen hafta işte... Hatırlayalım: Doğan Grubu'nda merkez valiliğine atanmış, beğenmediği bir görevle dergilerin başına getirilmişti, bir türlü mesaiye başlamamak, Milliyet'teki odasını boşaltmamak için direndi, sonunda Sabah'a geçti ve aynı görevi verdiler! Geçti ama kimse ona beklediği hoşgeldini de göstermedi işte. 11. sayfada küçücük bir ekonomi haberi oldu medya mogulu Yılmaz. Sonra aynen çark, yine Merkez Valiliği'ne, eski patronun yanıbaşına.
Halbuki bir okurun da, bir gazetecinin de titri Genel Yayın Yönetmeni olan birinden en büyük beklentisi omurgadır. Bu omurga sayesinde ayakta durur gazeteci ve gazeteciliğin en üst mertebesi olan bu koltukta beklenen en önemli şarttır. Hadi iyice eğildin büküldün diyelim, hiç değilse hayatta satmayacağın birileri olacak o koltuğa gelince.
Mehmet Y. Yılmaz için bu görev daha çok SMS göndermek, İnternet'te tavla oynamak, Balıkçı Hasan ya da bir köftecide ekibiyle yemek yemek, geceleri Cenk Eren'le eğlenmekle geçti. O beş sene boyunca da Milliyet'i Miliyet yapan değerlerden birer birer vazgeçmek zorunda kaldı.
HANGİ BASINDA GÜVEN?
Ahmet Altan'ın yapmadığı bir konuşmayı yapmış gibi gösteren de onun döneminin Milliyet'i, İbrahim Tatlıses'in adamlarıyla bastığı gazete de. Fikret Bila'nın fabrikasyon olduğu iddia edilen haberini eleştiren ombudsman'ı yiyen de bu Milliyet. 'Basında Güven' sloganının aksi istikameti.
Sonunda da yollandı işte ama yılmadı. Halbuki bu noktada insanda birkaç seçenek kalır herhalde. Gider Sarıyer'deki villasında oturur en basiti. Ya da kendini kanıtlamak için bir başka kurumda çalışır. Hiç olmadı bir başka mecrada iş yapar...
Kaldı ki Mehmet Y. Yılmaz'ın herhangi bir maddi sıkıntısı da yok. Bir aralar basın dışı işler yapıyordu; mesela Bişkek'te fabrikası vardı. Bunları da yapabilirdi... Ama kalkıp da istenmediği kapıya dönmez. Bunu başkaları yapar, ama bir Genel Yayın Yönetmeni yapamaz. Omurgası olan bir Genel Yayın Yönetmeni asla yapamaz.
Yılmaz'ın Doğan Grubu'ndan Sabah'a, Sabah'tan yeniden kürkçü dükkanına transferi neresinden bakarsanız bakın çok çirkin, çok kirli bir görüntü. Kimin ne para aldığı, ya da hangi patronun, hangi şirket içi çekişmenin piyonu olduğu değil sorun; medyada Genel Yayın Yönetmeni olarak görev yapmış birinin bu kadar omurgadan yoksun oluşu kritik bir işaret. Ama onun için fark etmiyor, çünkü onun etik anlayışı spor basını kadar. Mantığı, profesyonelliği en fazla bir futbolcu gibi. Ama Sergen bile en az bir sezon doldurdu gittiği kulüplerde, değil mi ama? Kaldı ki bir Genel Yayın Yönetmeni'nin adımları insanın bir tek kendisini bağlamıyor; o kurumun çalışanları, patronları, okurlar nasıl güvenecek bir daha ona? Bir daha nasıl 'Fırıldak Kubi' manşeti atacaklar?
Türkiye'de Genel Yayın Yönetmenleri'nin hiçbir ideolojilerinin olmaması böyle sorunlara yol açıyor işte. Mehmet Y. Yılmaz hangi değeri savunuyor, haberleri aktarırken kullandığı vicdani filtre nelerden oluşuyor? Yoksa onun Allah'ı bir tek para mı?
Türk medyasındaki kirlenmenin vücut bulmuş halinin en çarpıcı örneği bu transfer. İnsanın aklında çeşitli şüpheler oluşturan bir olay. Gazeteciliğin sadece belli çıkarları elde etmek, para kazanmak, kendi cebini doldurmak için yapıldığı hissini uyandırıyor. Fiyat artırmak için oradan oraya zıplayan biri, kendine bile zarar vermekten çekinmiyorsa, kim bilir bu uğurda başka ne tavizler veriyordur, ne ilişkiler kuruyordur sorusunu gündeme getiriyor. Bir Genel Yayın Yönetmeni'nin bu anlamda sicilinin temiz, alnının ak olması gerekir. İlişkiler ağının saydamlığı esastır. En önemli kriter şu: Mehmet Y. Yılmaz'ın cevap veremeyeceği sorular var mı mesela?
HABERTÜRK'TE STAJ YAPABİLİR
Genel Yayın Yönetmeni'nin vaktinin büyük bölümü ve neredeyse bütün enerjisi diplomasiyle geçer. Patronla, siyasetçilerle ilişkileri dengeler onun üzerinden sağlanır. Gazete içi işleri de dengeleyecek kişi odur. Herkesin binlerce derdi vardır, Genel Yayın Yönetmeni de en azından bunların bir kısmıyla ilgilenmek zorundadır konumu gereği. İşte omurga bu görevde elzem bir ihtiyaçtır. Ki gerektiğinde kapıyı vurup çıkabilsin, onuruyla ayrılabilsin. Evini, arabanı patron aldığı için onun önünde eğilmeyeceksin. Gerektiğinde dönebileceksin apartman dairesine. Sadece bu kimliğinle varolmayacaksın. Zor ama...
Mehmet Y. Yılmaz'ın basın macerasında Ufuk Güldemir'i örnek almasında büyük fayda var. Güldemir, hala Türk Basını'nın en öncü, en güçlü isimlerinden ve bugün bir basın patronu. Bu konuma da ulaştıysa, eminim bunda kapıyı vurup çıkmasının etkisi vardır.
Güldemir, zamanında Cem Uzan'a karşı kapıyı vurup çıkmıştı. Star'da her işin başındayken, gazeteyi çıkartma aşamasında kendisinden habersiz Özcan Ertuna transferi yapıldığı için kapıyı vurup çıkmıştır. Milliyet'te de Ahmet Altan 'Atakürt' yazısından dolayı talimatla atıldığında da kapıyı vurup çıkmıştır.
Çünkü iyi yönetici, iyi Genel Yayın Yönetmeni kapıyı vurup çıkar. Mehmet Y. Yılmaz ise kapıyı vurup çıkamadığı için, egosunu tatmin etmek için ancak muhabirleri işten atar.
Onun bir süre Habertürk'te staj görmesi faydalı olacaktır.