Internet Haber Mobil Uygulama
Internet Haber mobil uygulamasını denediniz mi?
Internet Haber mobil uygulamasını denediniz mi?
Hafta başında Türkiye’den New York’a iki uçak kalktı.
Uçaklardan biri A330…
Cumhurbaşkanlığının iki numaralı Airbus uçağı…
İçinde iş insanları ve gazeteciler var.
Külliye'nin daveti ile New York”a gişeden gazeteciler bu
uçakta.
Öteki ise B 777…
Türk Hava Yolları’nın tarifeli Boeing uçağı…
Onda da gazeteciler var.
Birinci uçaktaki gazetecilerin işi kolay…
Not tutmak, haber atlatma çabası gereksiz…
Dolayısıyla haber atlama korkusu da yok.
Tek işleri Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın uçaktaki konuşmasını
aktarmak.
O da İletişim Başkanlığı'nca onaylanan “Copycat” tek metin olduğu
için stressiz, keyifli bir New York seyahati olacak…
İkinci uçak ise…
İşte o uçakta olmak istemezdim.
Çünkü o uçakta öyle gazeteciler var ki…
Bindiğiniz andan itibaren rahat huzur yok…
Ya haber atlatacaksınız…
Veya biri sizi atlatacak.
Hele hele toplantıya New York’tan katılan biri daha var ki…
Oray Eğin…
CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’nun seçim öncesi ABD ziyareti
sırasında “Kayıp 8 saat” haberi ile davetli olarak giden
gazetecilere o geziyi zehir etmişti.
New York gezisinin en önemli konusu hiç kuşkusuz yeni Hazine ve
Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in, dünyanın en büyük finans
şirketlerinden Goldman Sachs’ın ünlü binasının tepesinde dünyanın
önde gelen yatırımcı şirketlerinin temsilcileri ile yaptığı
toplantı idi.
Bu toplantı ile ilgili en renkli ve kimsenin aklına gelmeyen
ayrıntıları Oray Eğin’in HaberTürk’teki yazısından
öğrendim.
Bu arada Haber Türk yöneticilerinden bir ricam var. Oray
Eğin’in, Nagehan Alçı’nın, Nihal Bengisu Karaca’nın yazılarını
hep merakla okurdum. Ama artık ana ekranda yazarlar olarak
göstermiyorlar ve o nedenle bazı yazılarını kaçırıyorum.
Mesela Nagehan Alçı harika bir iş yapmış ve sel felaketine uğrayan
Libya'ya gitmiş. İki gün sonra öğrendim.
Hepsinden rica ettim, sağ olsunlar, yayınlanan yazılarının
linklerini bana WhatsApp’tan gönderiyorlar.
Haklıyım.. O uçakta olmak istemezdim.
Nedenlerini de anlatayım…
(*) Hürriyet’ten Sedat Ergin var. Onun dosyalara
hakimiyeti, benim için hiçbir şey ifade etmeyen bir cümlenin
arkasındaki şifreleri çözme kabiliyeti ve Anglo-Sakson gazetecilik
ciddiyeti ile rekabet etmem katiyen mümkün değil.
(*) Ekonomi gazetesinden Vahap Munyar…Onun gazetecilik
ciddiyeti iş dünyasının önde gelen isimleriyle kurduğu sağlam
ilişki, iş insanlarının ona güvendikleri için söyledikleri
şeyler… Bütün bunlarla rekabet edebilmem katiyen mümkün değil.
Nitekim oradan bile çok güzel bir piyasa haberi vermeyi başardı.
Birazdan ondan alıp size de aktaracağım.
(*) Sabah'tan Dilek Güngör: Gazetecilik kabiliyeti artı
iktidara en yakın gazetede çalışmanın avantajı ve ilişkilerini
katarsanız…Onunla da rekabet etmem katiyen mümkün değil. Nitekim
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Elon Musk'la görüşmesini ilk veren
gazeteci o olmuş.
(*) Posta’dan Hakan Çelik… Hem A 330 kadrosunda olması, hem de
böyle toplantılarda A777 yolcusu olması avantajı kuvvetli.
(*) Bloomberg HT’den Açıl Sezen de varmış… Onu
tanımıyorum ama eminim o kadroya girmek için yeterli referansı
vardı.
Şimdi geleyim B 777 yolcu listesinden Vahap Munyar‘ın
yazısında okuduğum ilginç habere…
Bu haberi Vahap Munyar’ın yazısından ve Ünlü&Co”nun Yönetim
Kurulu Başkanı Mahmut Ünlü’nün ağzından aynen aktarıyorum:
“Son dönemlerde ilk defa halka arz döneminde yabancıların alım
yaptıkları işlem bebek oldu. Halka arz edilen hisselerin yüzde
5.25”i Esad Capital, yüzde 5.25”ini de Franklin Templeton
Investment aldı…”
Türk yatırımcısının ve yabancıların bu e-bebek merakını bir
ekonomist bana mutlaka anlatmalı.
Sedat, Vahap ve Oray’ın yazılarından okuduğumuza göre bu
toplantıda “Chatham House kuralları” geçerli olmuş.
O kuralların özeti şöyle:
“Konuşmacıların sözlerini birebir tırnak içinde yansıtmayın. Burada
konuşulanları yazılarınızda yayınlarınızda genel olarak
değerlendirebilirsiniz.”
Tabi ki bir gazetecinin ağzının tadını kaçıracak bir kural.
Ama katılan gazeteciler kaliteli ve işini bilen insanlarsa, onların
yazdıklarından tırnak içinde verilen cümleleri de aşağı yukarı
çıkarabiliyorsunuz.
Buna bir de toplantıya katılan iş insanlarıyla konuşmanızı da
öğrendiklerinizi ekleyin.
Mesela yine Oray’ın yazısından öğrendiğimize göre toplantıya
katılan iş insanlarının çoğu orada verilen vegan yemekleri yemeyip,
sonrasında ünlü İtalyan restoranı Cipriani’ye gitmişler.
Tabi ki buralarda Chatham House kuralları unutuluyor…
Bana gelince…
Direkt katılanlarla konuşmadım ama çarşamba akşamı Akbank’ın
75’inci kuruluş yıldönümü davetinde iş dünyasının İstanbul’da kalan
bazı mensuplarının tek konusu bu toplantıydı.
Onlar neler konuşulduğunu öğrenmişler tabi.
Ben de ne olup bittiğiniz New York’taki toplantıya katılan
gazetecilerin yazdıkları ve İstanbul’da “Chatham Free” açık
bilgilere sahip iş insanlarından öğrendim.
Açık kaynak ve ikinci el gazeteciliği benimki…
Ama bu gazeteciliğin de bir avantajı var…
Chatham House kurallardı ayağınıza bağ olmuyor.
Gazeteci arkadaşlarımız Memet Şimşek’in ekonomik kararlar
konusundaki sözlerini ve anlamlarını yazdılar.
Şu üç konuda aşağı yukarı aynı yorumu yaptılar.
(*) Nebati bakanın “Ortodoks” tartışmalı politikası kesinlikle
bitti ve tersine döndü.
(*) Faiz politikasından geri dönüş yok.
(*) Cumhurbaşkanın bu kararların arkasında.
Bunları öğrenmek için New York”a gitmek gerekmiyordu.
Asıl merakım Sedat Ergin’in yazısında gördüğüm bazı kavramların
ne anlama geldiğini.
Chatham House kuralları galiba asıl onlarla ilgili konularda iyi
çalışmış ve perdeleme yapmıştı.
Veya…
Veya o konuları ne dinleyiciler sormaya, ne de Mehmet Şimşek
cevaplamaya cesaret etti.
Bunun ilk ipucunu Sedat Ergin’in, Mehmet Şimşek’in daha önce
Türkiye’de yaptığı bir konuşmadan aktardığı bölümdü.
O konuşmada Chatham House kuralları söz konusu olmadığı için Sedat
bunu tırnak içinde, yani direk bakanın ağzından aktarıyordu:
“Önümüzdeki dönemde şeffaflık, tutarlılık, öngörülebilirlik ve
uluslararası normlara uygunluk temel ilkelerimiz olacaktır.
Türkiye’nin rasyonel bir zemine dönme dışında bir seçeneği
kalmamıştır. Kurala dayalı, öngörülebilir bir Türkiye ekonomisi,
özlenen refaha ulaşmamızda anahtar olacaktır.”
Bu hatırlatmadan anladığım, Şimşek içerde de bu 4 kavramı
telaffuz etti.
(*) BİR: “Şeffaflık”, yani “Merak etmeyin”ekonomiye ait rakamlar
bundan böyle TÜİK tarzı değil, şeffaf ve gerçek olacaktır…
Mı demek acaba…
(*) İKİ: “Tutarlılık”, yani “Merak etmeyin” içerde başka dışarda
başka, yukarda başka aşağıda başka konuşmayacağız…
Mı demek acaba…
(*) ÜÇ: “Öngörülebilirlik”; yani “Merak etmeyin” yatırım
yaparsanız, yarın uygulama ve kanunlarla yatırdığınız paranın kuşa
dönmesinden endişe etmeyeceksiniz.
Mİ demek acaba…
(*) Dört ve en önemlisi: “Uluslararası normlara uygunluk… Yani
“Merak etmeyin” yargı sistemimiz uluslararası normlarda
çalışacaktır.
mı acaba…
Ama önce “Hangi konularda” uluslararası normlara uymayı
vadediyoruz ona bir bakalım…
Sadece ekonomi mi kastediliyor yoksa özgürlükler, adalet, insan
hakları da bu kavrama dahil mi…
Bakın New York’ta Cumhurbaşkanı Erdoğan’a sorulan sorulardan
biri Osman Kavala, Selahattin Demirtaş ve Gezi davaları
tutuklu ve hükümlüleri ile ilgiliydi.
Bir şey dikkatimi çekti.
Cumhurbaşkanı bu sorulara sinirlendi ama cevap verirken sinirlendi,
ama “Bu yargının kararı” dedi.
Sorun burada düğümleniyor zaten. Nasıl bir yargı…
Uluslararası normlara göre çalışan mı…
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ve Anayasa Mahkemesi kararlarını hiç
dikkate almayan yargı mı...
Şimdi geliyorum New York toplantısı ile ilgili en kritik
konuya.
Kulağıma toplantının bir anında geçen şu kavram takıldı:
“Jeopolitik izolasyon…”
Galiba arkasından şöyle bir devamı da olmuş o cümlenin:
Türkiye’nin jeopolitik izolasyonuna izin vermeyeceğiz…
Yani jeopolitik açıdan tecrit edilmesine…
Chatham House kuralları, bu kavramın hangi cümle içinde ve nasıl
bir çerçevede söylendiğini, tırnak içinde vermemize izin
vermiyor.
Ne Cipriani Restoranı'na gidenler ne İstanbul’da konuştukları
tanıdıkları orada söylenen cümleyi tam olarak telaffuz
ediyor.
Şimşek mealen şunları söylemiş:
NATO, Avrupa Konseyi gibi kuruluşlar global sistemin unsurlarıdır.
Türkiye bu global sistemde kalarak ekonomisini
geliştirmiştir.
Dolayısıyla bu sistemden izole edilmesine izin verilmeyecek…
Tekrarlayayım.
Bu cümlelerin iç birini tırnak içinde vermiyorum, çünkü kimsenin
ağzından tırnak içinde alamadım. Yani bakanın söylediğini tahmin
ettiğim cümleler olarak okuyun.
Açık kaynak ve ikinci el gazetecisi olarak bunu soru cümlelerle
açabilirim.
Bu cümle ile acaba Türkiye’nin “Batı İttifakı” içindeki
bağlılıklarından vazgeçmeyeceği, NATO, Avrupa Birliği perspektif ve
Avrupa Konseyi içinde kalacağı konusunda bir temenni olarak
yorumlanabilir mi?
Eğer böyleyse önemli.
Çünkü Cumhurbaşkanı Erdoğan New York’a gitmeden ve gittikten sonra
iki çok önemli cümle kullandı:
“Biz de Avrupa Birliği ile ilişkimizi bitiririz.”
“Batı’ya ne kadar güveniyorsam, Putin’e de o kadar
güveniyorum…”
Bu cümleler ben dahil bir çok insanın kafasını
karıştırdı.
O nedenle Mehmet Şimşek’in kullandığı “Jeopolitik izolasyon”
kavramına çok takıldım.
İnşallah gidişat benim bu yazımdaki aşırı iyimserliği biraz da
olsun destekler niteliktedir.
Benim New York’tan “dış kapının mandalı” olarak aktarabileceğim
“Chatham House Free” notlarım ve izlenimlerim bunlar.
Son sözüm de şu:
Mehmet Şimşek'in toplantısına katılan gazetecilerin bir ortak görüş
de şuydu.
Toplantıyı düzenleyen TAİK (Türk Amerikan İş Konseyi)
Başkanı Mehmet Ali Yalçındağ başarılı bir iş
çıkarmıştı.
Sonuç:
İyi ve özgür gazeteciler uçağa girdiği zaman gazetecilik güzel
günlerine dönüyor.
Dolayısıyla ben de yazımda İstanbul gecelerine dönebilirim.