Mehmet Ali Birand patladı!

Abone ol

Peki tüm bu iddialara karşı Mehmet Ali Birand ne diyor? Bir değil birkaç iddiaya cevap veriyor Birand.

Önce Kıbrıs müzakereleri konusunda kendisine eleştirenlere cevap veriyor Mehmet Ali Birand:

"Benim Kıbrıs veya AB konularındaki görüşlerimi eleştirme yarışına girenlere sesleniyorum:Yanlış adresi taşlıyorsunuz. Benimle uğraşacağınıza, kendi mesajlarınızı doğru dürüst verin veya kendi işinizi doğru dürüst yapın. Politikaları ben saptamıyorum. Sadece sizlerden farklı düşünüyorum. Belki güç olacak ancak demokrasiyi artık içinize sindirin.

Son haftalarda benimle ilgili yorumlar yine artış gösteriyor.

Yıllardan beri kimi övgü, kimi sövgü dolu eleştiriler alırım ve hepsini de anlayışla karşılarım. Ancak özellikle Kıbrıs tartışmaları çerçevesinde bazı meselakdaşlarım (hoş, bir bölümüne meslekdaş dahi diyemiyorum ya...) ve belirli çevrelerden kaynaklanan tepkiler öylesine terbiye sınırlarını aştı ki, artık yetti...

Görüşlerimi eleştirenlere hiçbir sözüm yok. Aksine başımın üstünde yerleri var. Ancak hakarete varan yazıları, kimi yayınları gördükçe gözlerime inanamıyorum.

Bu kişilere söyleyeceğim iki çift söz var:

Beyler benimle uğraşarak ne kazanıyorsunuz anlayabilmiş değilim. Uygulanan politikaları ben oluşturmuyorum. Ankara’da oturan sivil ve askeri makamlar kararları veriyorlar. Benim yaptığım, olaylar ve bu politikalar hakkında görüşlerimi açıklamaktan ibaret. Köşe yazıları, radyo yorumları ve TV programlarıyla, her demokratik ülkedeki gibi, bakışımı yansıtıyorum. Sizlerden farklı düşünüyor olabilirim. Sizde farklı düşünüyorsunuz, ben sizlere hakaret ediyor muyum?

Eğer benim yorumlarım etkili oluyorsa ve geniş bir çevre tarafından benimseniyorsa, kabahat ben de mi, yoksa görüşlerini doğru dürüst anlatamayan veya benimsetemeyen sizlerde mi?

Beyler, benimle uğraşmak yerine kendi işinizi iyi yapın. Etkili olun, kendinizi dinletin. Bana hakaret ederek, yalan dolan yazılar yazarak yanlış adresi taşlıyorsunuz. Doğru iş yapmak, mesleğinin gereklerini yerine getirmek ne zamandan beri suç sayılmaya başlandı, anlayamıyorum.

Artık demokrasiyi içinize sindirin. Dünyanın ve Türkiye’nin değiştiğini görün.

Bazı kurumların arkasına saklanıp, onların sözcülüğünü yapmaya kalkışmayın. Zira o kurumların size ihtiyaçları yok. Kendilerini savunmayı, görüşlerini açıklamayı gayet iyi bilirler.

Kendinizden farklı düşünenleri vurarak hiçbir sonuç alamayacağınızı anlayın.

Ben nasıl olsa değişmeyeceğim.

Bildiğim doğruları tekrarlayacağım. Türkiye’nin uzun vadeli çıkarlarını savunacağım. Sizde kendi görüşlerinizi savunun. Çamur atarak etrafınızı susturmaya kalkmayın.

* * *

DAİMA SAYGI DUYDUM

Çarşamba günü Hürriyet Gazetesinde yayınlanan bu fotoğrafı Rauf Denktaş çekti., gazetede resim altını yazanlar “hem eelştiriyor, hem de samimiler” gibilerinden, eleştiri mi mizah mı pek anlaşılamayan şeyler yazmışlar. Ben hem Denktaş’ı , hem de Soysal’ı sert şekilde eleştirdim. Gerektiğinde yine de eleştiririm. Onlar da beni eleştirirler. Ancak daima birbirimize saygı duyarız. Belki bazıları, her eleştirilen kişiyle saç saça kavga edildiğini sanırlar. Oysa biz uygar insanlarız. Her karşılaştığımızda birbirimizi iğneleriz, espri yaparız. Uzun yıllara dayanan bir dostluğumuz olduğu için, zaman zaman birbirimize çok kızsak dahi, karşılaşınca hemen buzlar erir. İşte bu resmin hikayesi de sadece budur. Birbirini eleştiren dostların bir araya gelince, unutabildikleri sevgilerini nasıl tekrar keşfettiklerinin resmidir. Sonra tekrar eleştirilere dönülse dahi, Soysal-Denktaş sevgi ve saygımı kaybetmediğim ve kaybetmeyeceğim iki insandır.

DENKTAŞ VE SOYSAL KİMSEYE HAKARET ETMEDİLER

Gazetecilikle ilgisi olmamasına rağmen, sırf basın kartı taşıyabilmek için Washington’dan Türkiye’deki bir medya kuruluşuna muhbirlik yapan bir çocuk, kişisel sitesinde bana kin kusmuş.

Bu çocuğun yazdıklarını ciddiye almadım. Ancak yalan yanlış bilgilerin içinde, Rauf Denktaş’ın ben dahil bazı gazetecilere hakaret ettiği, Mümtaz Soysal’ın üç parmağıyla (!) ayıp bir işaret yaptığı gibi yalanları okuyunca, bir düzeltme yapma ihtiyacı duydum. Sayın Denktaş “o.... çocukları” deyip demediğini, Soysal ayıp hareket yapıp yapmadığını isterlerse (bunca gündem içinde böylesine bir minüskül yalana zaman ayırırlar mı, ayırmazlar mı bilemem tabii) açıklayabilirler. Ancak ben, Türk heyeti ile gazeteciler arasındaki bol esprili, birbirine takılmanın ötesine giden bir hakaretleşmenin yaşanmadığını açıklamayı bir görev bilirim. Sözü edilen iki kişinin, ne kadar farklı görüşte olursa olsunlar, kimseye hakaret ettiklerini de son 35 yıldır hiç görmedim."

Sonra Kıbrıs'ta mülk sahibi olduğu iddialarını yalanladı:

"KIBRIS’TA ÇAKIL TAŞIM DAHİ YOK

Bazı sitelerde benim Kıbrıs’ta gayrimenkulüm olduğu, gizli vatandaş statüsünde olduğum ve bundan dolayı çözüm için özel bir çaba harcadığım iddiaları dolaşıyor.

Tümüyle yalan bir söylenti.

Kıbrıs’ta bir tek gayrimenkul veya menkul veya siz nasıl adlandırırsanız adlandırın bir malım yok. Hiçbir zaman olmadı. Hiçbir zaman da olmayacak.

Bu tip pislikler atanlar iddialarını devam ettirebilirler, ancak benim okurlarımın doğruyu duymalarını istedim.

Ayrıca, Ada’da gayrimenkulü olan herhangi bir gazetecinin konuyla ilgili tutum almasının etik değerlere uymadığı şeklindeki yaklaşımı da doğrusu garip karşılıyorum. Eğer bu mantıktan çıkacak olarsak o zaman Türkiye’de malı olan gazetecinin örneğin gayrimenkul vergileri veya buna ilişkin konularda hiçbir fikir öne sürmemesi hiçbir şey yazmaması gerekir ki bu da kendi içinde saçmalığın dik alasıdır."

Günün Önemli Haberleri