Polis.
Eski Bakan.
Politikacı.
Parti genel başkanı.
Haluk Kırcı’nın nikâh şahidi.
Galatasaray taraftarı.
Gakkoş.
Veya…
“Derin devlet.”
“Pike.”
Eşittir: Mehmet Ağar.
Bu özelliklere sahip birinin seveni de çok olur
sevmeyeni de…
Sayın Mehmet Ağar’ı DYP Genel Başkanlığı
döneminden tanırım.
İkibinli yılların başında terör örgütü için
sarfettiği “Dağda eşkıyalık edeceklerine düz ovada siyaset
yapsınlar” cümlesini o dönemlerde değme liberaller ağzına
alamazdı.
Türkiye’yi dolaştı Ağar.
Çok çalıştı.
Konuştu.
Yoruldu.
Ancak...
2007 yılındaki Cumhurbaşkanlığı seçiminde
"dinlenmek" için TBMM dışında bir yeri tercih etmesi, onun son
yorgunluğu oldu.
Söz sandığındı.
İsteyeni getirir isteyeni götürürdü.
Mehmet Ağar, gidenlerden oldu.
Kalanlara selam olsun.
Siyasetten önce de efsanesi çoktu
Ağar'ın...
“Derin devletin bir numarası” idi!
“Katil”di!
“Yargısız infazların bir
numarası”ydı!
“Susurluk’un baş aktörü” idi.
“Mafya” idi.
Son tanımı yargı yaptı.i:
“Mehmet Ağar, Susurluk Davası kapsamında
Emniyet Genel Müdürü olduğu dönemle ilgili cürüm işlemek için
silahlı teşekkül oluşturmuştur. 5 yıl hapis yatacaktır.
Suçludur.”
Azdır, çoktur; haktır, değildir.
“Yargıya güvenmekten başka çaremiz
yok.”
Gelelim Mehmet Ağar’ın neden
büyüdüğüne?
Kamu görevini bir sefa kabul edersek Mehmet
Ağar, bu görevin cefasını da çekmeye hazırım demiştir,
Habertürk’ten Fatih Altaylı’ya yaptığı açıklamada:
"Bize her şeyi devlet verdi. İkbali de,
makamı da, hapsi de. Devletten gelen neyse bizim başımızın üstünde
yeri var. Hapis bile olsa."
“El yumruğunu yemeyen kendi yumruğunu
demir zanneder” misali, adınız Mehmet Ağar’da olsa
cezaevine girmek kolay iş mi?
Hatta adınız Mehmet Ağar olunca, daha da zor
olur bu “iş.”
Son zamanlarda hayli alıştığımız “İftira.
(…) Bana komplo kuruldu. (…)Şu kadar sene bu devlete hizmetim var.
(…)Emri şundan aldıydım, ben bir garip memurum.” tavrı yerine
“Devletten gelen başgöz üstüne” diyebilmek, her
babayiğidin harcı değildir.
Ayrıca Adalet Bakanı Sayın Sadullah Ergin’in de
Mehmet Ağar’ı arayıp “Devlete emanetsin. Güvenli bir cezaevi
arıyoruz” cümlesi çok şık bir tavırdır.
Susurluk kazası tartışmalarının altında kaldığı
dönemlerde Mehmet Ağar’ın sırtına bir de evlat acısı
yüklenmişti.
Kızı Yasemin daha 18 yaşındayken hayata veda
etmişti.
Ağar, o acı karşısında da metanetli kalabilmiş,
kadere isyan etmemiş ve sadece “Işığım söndü” diyerek acısını
yüreğine gömmüştür.
Evlat acısına dayanabilmiş birine 14 ay cezaevi hiç bir
şeydir.
Herkesin can havliyle feryat figan edeceği
durumlarda “Işığım söndü. (…) Sevenlerimi mahcup edecek hiçbir şey
yapmadım.” gibi metin cümleler, Mehmet Ağar’ı
büyütmüştür.
Geçmiş olsun Sayın Ağar…