Medyanın terörle imtihanı
Abone olGüneydoğu'da patlak veren olaylara medya nasıl bakıyor? Zaman'dan Ekrem Dumanlı yazdı.
Zaman Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ekrem Dumanlı terör
olaylarına medyanın bakışını başlıklı yazısıyla değerlendirdi.
Yazı: Ekrem Dumanlı
Haber:
Kaderin cilvesine bakın ki, kişi başına düşen milli gelir 5 bin
dolara yükselmişken, Türkiye’de terör bir kez daha
tırmandırılıyor.
2001 krizinde milli gelir 2 bin dolara kadar düşmüştü. Sadece milli
gelir meselesi değil; bu ülkenin büyüme rakamları da umut vaat
ediyor. Dört yıldır aralıksız büyüyen Türkiye’nin 2005’teki büyüme
göstergesi 7,6’yı gösteriyor. Sebep? Tek bir açıklaması var:
İstikrar!
Dünyanın hiçbir yerinde ekonomik istikrar bu denli siyasi istikrara
bağlı değildir. En temel sebebi şu: Türkiye’nin inanılmaz bir
işgücü, üretim zekâsı, rekabet heyecanı var; ancak siyasi
istikrarsızlık nedeniyle bu ülkenin ekonomisi bir türlü
kanatlanamıyor. Bir başka deyişle, karar mekanizmalarındaki boşluk
ve çatışma kültürü ekonominin önünü tıkıyor, ülkenin büyümesini
engelliyor. Yabancı sermayenin ürktüğü nokta da bu.
Ülkede meydana gelebilecek ani bir gelişme ya da tutarsız bir
kararla her şeyin altüst olacağına, bürokratik hegemonyanın
yatırımları akim bırakacağına dair endişe, yabancı sermayeyi de
kaçırıyor. Yıllardır yaşanan olaylardan ders çıkarmak gerekirse
rahatlıkla şöyle denebilir: Bu ülke ne zaman toparlanacak olsa,
istikrarı baltalayacak olaylar ardı ardına sahneye sürülür.
Sokaklar hareketlenir, bombalar patlar, insanlar öldürülür ve en
önemlisi; toplum cephelere bölünür, kamplaşmanın nefret dolu,
şiddet dolu yüzü ortaya çıkmaya başlar. Değişen tek şey taşeron
örgütlerin isimleri ve söylemleridir...
Büyüyen Türkiye korkusu...
Son bir haftadır Güneydoğu’da yaşananlar “provokasyonun” ta
kendisidir. Maksat belli: Türk-Kürt düşmanlığı oluşturmak. Bu hain
planı tezgâhlayanların korkusu büyüyen Türkiye’dir. O Türkiye ki,
hem bir yandan Avrupa Birliği projesi için önemli adımlar atarak
demokrasi yolunda mesafeler almıştır; hem de bulunduğu coğrafyanın
şuuraltı müktesebatındaki kültürel mirasın devamını sağlayacak
avantajlara sahiptir.
Çok açık söylüyorum; Güneydoğu’dan başlayacak bir kıvılcımla bütün
Türkiye’yi ateşin içine atmak isteyen, birliğimize ve dirliğimize
kasteden güçlerin yol haritasında medyaya biçilmiş önemli bir rol
var. Bir başka tabirle söylemek gerekirse: Medya olmadan PKK’nın ya
da başka taşeron örgütün ve dahi onların perde arkasındaki
bağlantılarının kirli emellerine ulaşması mümkün değil. Karanlık
mahfillerde hazırlanan bütün senaryolarda kamera ve fotoğraf
makineleri için hazırlanmış fotojenik eylemler var.
Diyarbakır’da yaşanan gerginliğin üzerine; olayı yakından izleyen
meslektaşlarıma sordum: Kaç kişi katıldı bu gösterilere? Toplam
eylemci sayısı 2 bin-3 bini aşmıyor. Cenaze töreninin yapıldığı gün
sayı 4 bine kadar yükselmiş; tören sonrası o rakam da azalmış.
Zaten görüntüler şöyle bir gerçeği ortaya çıkarıyor: Eylemin ön
saflarına çok küçük yaşta çocuklar diziliyor; arkadan yüzünü
poşularla gizlemiş bir grup geliyor. Yapılan bütün eylemlerin
özünde ekrana yansıtılmak üzere yapılan medyatik bir mizansen
görülüyor. Olayın aslı şudur:
PKK aylardır vatandaşı eyleme zorluyor, kepenk kapatmayanı tehdit
ediyor. Her şeye rağmen nüfusu bir milyonu aşan Diyarbakır’da
üç-beş bin insan eyleme iştirak ediyor. Sade vatandaş, yaşananları
tasvip etmiyor, “kardeş kavgası”nı körükleyenlere sıcak bakmıyor.
Çünkü biliyor ki, bu eylemler hem çözülme sürecine giren terör
örgütünün toparlanmasını hedefliyor hem de bu işin arkasında başka
güçler de bulunuyor. Diyarbakır, Bingöl ve Muş’ta yapılan son
operasyonlarda 14 terörist ölü ele geçiriliyor ve bunların 6’sı
yabancı uyruklu. Cebinde İran, Irak ve Suriye pasaportu taşıyan
insanların ne işi var Bingöl’de, Muş’ta, Diyarbakır’da?
Medya kritik bir noktada. Bir yandan “Neden şimdi?” sorusuna cevap
aramak zorunda; diğer yandan da “büyük planda bana biçilen bir rol
var da, farkına varmadan o rolü oynama durumuna düşüyor muyum?”
diye kendini hesaba çekmek mecburiyetinde. Bir milyonu aşmış bir
şehirde üç-beş bin insanın katıldığı eylem, genel bir “kalkışma”
şeklinde veriliyor mu acaba? Büyük şehirlerdeki patlamalara canlı
yayın telaşıyla yaklaşılıyor, halk arasında korku ve dehşet saçmak
isteyen örgütlerin işine gelecek bir yayıncılık yapılıyor mu acaba?
Cumhurbaşkanlığı seçimlerinden önce havayı bulandırmak, güvenlik
sendromu oluşturmak isteyen derin bağlantıların isteğine uygun bir
ülke manzarası çiziliyor mu acaba?
Medya, terörün oyununa gelmemeli
Bir yerde bir hadise yaşanıyorsa, elbette medya oraya en kısa
sürede yetişir, elde ettiği bilgileri muhatabına ulaştırır. Bu hem
gazeteciliğin gereğidir; hem de halkın bilgi edinme hakkıdır. Bu
gerçeğe kimse itiraz edemez; ancak, medyanın olaylar karşısında
tamamen edilgen hale gelmesi, terörist eylemlerin pasif bir aktörü
haline düşmesi ve terör örgütlerinin oluşturmak istediği tedhiş
havasını halka yansıtması, medya için de ülke için de doğru
sonuçlar vermez. Nitekim PKK eylemlerini gazeteler genellikle
birinci sayfalarına taşımıyor; biliyor ki birinci sayfada yer alan
her büyük haber örgütlerin ekmeğine yağ sürecek. Bu konuda
televizyon ve haber ajanslarının da dikkatli ve duyarlı yayınlar
yapması gerekiyor; zira terörün hedefi Türkiye’nin son yıllarda
yakaladığı istikrardır. Yönetimlerden, hükümetlerden memnun
olmayanlar da istikrar gerçeğine saygı duymalıdır; çünkü
yönetiminden memnun olmadığınız bir hükümeti sandık başında
değiştirmek mümkün. Demokrasi içinde kalındığı müddetçe her değişim
istikrarlı bir ortamdan bir başka istikrarlı ortama geçiş anlamı
taşır. Antidemokratik her gelişme önce istikrarı vurur; sonra
Türkiye’nin rakiplerine ve dahi düşmanlarına yeni fırsatlar
sunar.