Medyada niçin kavga ediliyor?
Abone olSabah Gazetesi yazarlarından Altan Tanrıkulu, medyada yaşanan polemiklere değindi. Geçtiğimiz günlerde yaşanan Hıncal Uluç ve Fatih Altaylı kavgasını örnek gösterdi.
Sabah Gazetesi yazarlarından Altan Tanrıkulu, medyada yaşanan
söz düellolarını konu aldı. Tanrıkulu, bir süre önce yaşanan Fatih
Altaylı ve Hıncal Uluç arasındaki gerginliği ikiliden örnekler
vererek bize aktardı. Tanrıkulu, sözüyle başladığı köşesinde,
gerçek hedefi buldu.
Gazetelerin en çok okunan bölümlerinin köşe yazarları olduğuna
inanır çoğu kişi.. Bazı okurlara yazarın ismi bile yeter yazısını
okumak için.. Bazısı için ya ön sayfadan anonslanır ya da gündemi
öyle bir yakalamıştır ki, kulaktan kulağa yayılır yazısındaki
saptamalar, incelikler, zeka kıvılcımları ve lezzet.. Okur ne yapıp
edip o yazıyı bulup okumak zorunda hisseder kendini.. Ve yazar
amacına ulaşır..
Ama yazar ne hisseder de yazar yazısını? Gündemi değiştirmek için
mi? Gündemdeki bir konuyu en iyi inceleyen kişi olduğunu göstermek
için mi? Ya da yazısının yaratacağı etkiyi önemsemeden arzuladığı
konuyu kaleme almak için mi?
Olabilir.. Ama Türkiye'de yeni bir moda, yeni bir akım var artık..
Köşe yazarlarının birbirlerine hitaben yazdıkları yazılar.. Eskiden
de vardı.. Ama eski atışmalar çoğu kez siyasal görüşlerin
çarpışması olarak kaleme alınan ve daha çok farklı gazetelerde,
zaten farklı saflarda yer alan isimlerin fikir
çarpışmalarıydı..
İki hafta önce sonlanan bir düello örneğin.. Hıncal Uluç'la Fatih
Altaylı arasında geçen.. Altaylı ile 2 yıl çalıştım. Hıncal
Ağabey'le uzun süredir aynı gruptayım.. Altaylı, Gelişim Spor'un
yazı işleri müdürüyken de delidolu bir adamdı. Ama çalışkandı,
üretkendi..
Hıncal Ağabey'i tanımlamak içinse iki kelime yeter benim için:
"Satın alınamaz.."
Bu ikilinin uzun süren düellosunda bir şeyin farkına vardım..
Yazılanların önemi yok aslında bu ülkede.. Yazanların ve ifade
tarzının önemi var.. Okuyan bir şeyler almıyor bu tür atışmalardan.
Sadece öğreniyor.. Uluç mu haklı Altaylı mı, ona karar vermeye
çalışıyor.
Uluç gibi "Satın alınamaz" bir kalemle çalışıyor olmaktan hep zevk
aldım.. Altaylı da onunla çarpışarak, onunla çarpışacak kadar
yükseldiğini görerek zevk alıyor belki..
Ama yazmak bu kadar kolay olmamalı.. Hele hele gerçekleri tam
olarak ortaya sermeden çarpışmak ne kadar dürüstçe?
Kaleme sahip olmak, sütuna sahip olmak, bilgiye sahip olmak iyi de,
yazmaya karar vermek ne kadar kolay bu ülkede..
Bir yere, bir koltuğa, bir sütuna sahip olana kadar savunduğunuz
değerlerin tam tersini savunuyor olursanız bir gün..
Yazmak ya da yazmamak arasındaki fark sizin için çok önemli
değildir.. Önemli olan yarattığınız marka sayesinde insanlara
düşüncelerinizi empoze etmektir..
Oysa bir yazar için en önemli karar verme anı o andır işte.. Yazmak
ya da yazmamak..
Yazı yazmak; dart oyunu değildir.. Hedefi tutturamazsam en yüksek
puanı alayım, diyemezsiniz.. Yazı yazmak; içki içmek değildir..
Sarhoş olmadan biraz rahatlayayım, diye düşünemezsiniz..
Yazı yazmak; fikir üretmektir. Önce kendine, sonra topluma bir
şeyler vermektir..
Yazı yazmak; yazının altındaki imzaya saygı duymaktır.. Ve yazmak
kolaydır da, bütün dünya sana karşı çıksa bile yazdıklarının
arkasında durmak zordur..
Doğruları yazmak ya da yazmadan önce iyice araştırıp hiç yazmamak..
Bir yazar için işte bütün mesele budur...
YAZI:Altan TANRIKULU