Medyada gürültüye giden soru
Abone olGazeteci Fehmi Koru, halkın değerlerine sahip çıkan gazetelerin neden satmadığı konusunu mercek altına aldı. Koru'ya göre bu sorunun cevabı çok uzun...
Yeni Şafak gazetesi yazarı Fehmi Koru, bugünkü yazısında "Halkın
değerlerine sahip çıkan gazeteler neden satmıyor?" sorusuna cevap
aradı. İşte Fehmi Koru'nun köşe yazısı... Medyanın encamı Ne zaman,
bizim taraftan, "Medya halkın değerlerini temsil etmiyor, bu yüzden
değişmeli" tezi ortaya atılsa, şu soru cevabın gürültüye gitmesine
yol açıyor: "Halkın değerlerine sahip çıktığı varsayılan gazeteler
neden satmıyor?" Haklı bir soru bu, ama sorunun haklılığı, karşı
çıktığı tezi geçersiz kılmaya yetmiyor. Tezi ve tezi cevaplamak
için sorulan soruyu ayrı ayrı mercek altına almak gerekiyor. Bugün
Türkiye'de varolan medya düzeni 'halkın değeri' paradigması üzerine
oturmuyor. Gazetelerin farklı birer misyonu var. En yaşlı gazetenin
serüvenine bakıldığında DP'yi iktidara taşıyana kadar hep aynı
misyonun farklı varyasyonlarını yansıttığını açıkça görebiliyoruz.
Devletin halkla yakınlaşma girişimine karşı çıkışı daha sonradır o
gazetenin. (Sahibi ve başyazarının 1950 seçiminde DP milletvekili
olarak Meclis'e girmesi önemli.) 'İdeolojik tercih' açısından "Bu
ülkeye sosyalizm lâzımsa onu da biz getiririz" diyen tek parti
dönemi valisini haklı çıkartan aynı gazetedir. Bugün de, devletin
halka yakınlaşmayı ve halkın değerleriyle uzlaşmayı 'tehlike' gören
unsurlarıyla içli-dışlı oluşu sürpriz sayılmamalı. Üzerlerinde
"Halkın gazetesi" veya "Türkiye Türklerindir" yazması fark etmiyor,
bizde gazeteler, sadece yöneticilerinin tercihleri yüzünden değil,
kuruluş amaçları açısından da 'tepeden inme modernleşme' teorisinin
revaçta olduğu bir dönemin zihniyetini yansıtırlar. Türkiye sadece
sanayide 'dışa bağımlı kalkınma' modelini benimsemedi, kültürde de
'dışa bağımlılık' on yılları belirleyen tek ölçüydü. Gazeteler, ne
kadar aksini iddia ederlerse etsinler, ticarî kaygıları bütünüyle
boşlayamasalar bile, kârlı kuruluşlar değildir; 'dışa bağımlı'
sanayi kuruluşlarının reklâm desteğiyle bilançolarını düzgün
tutabilirlerse ne âlâ; aksi halde, her ay, büyüklüğü cirimlerine
göre değişen zarar ilân etmek zorundalar. 'Dışa bağımlı' sanayi
kuruluşlarıyla içli dışlı bir medya manzarası çizmemiz 'komplocu'
bir zihniyetin dışa vurumu değil; medya dünyanın her tarafında
reklâm desteğiyle nefes alır ve reklâmı da kimin verdiği biliniyor.
Türkiye'de medya düzeninde köklü değişim bugünkü sermaye yapısıyla
bu yüzden mümkün görünmüyor: Reklâm veren gücünü her zaman 'dışa
bağımlı kültür' ideolojik çizgisinde bir tercih için kullanıyor ve
kendisine benzetmediği yayın organlarını görmezden geliyor.
'Tepeden inmeci modernleşme' 1940'ların sonunda revaç bulmuş,
etkisini uzun yıllar sürdürmüş bir ideolojik yaklaşımdı; şimdilerde
vazgeçildiği ve yerini çok daha karmaşık algılama araçlarına terk
ettiği biliniyor. Ancak Türkiye'de medyaya hayat veren düzen hâlâ
cansuyunu o ideolojik tercihten sağlıyor. Bu yüzden de, artık
dünyada önemini büyük çapta kaybetmiş türden bir gazetecilik, dünya
ile eklemlenmesinin son halkasını gerçekleştirme eşiğinde
Türkiye'de hâlâ sürdürülebiliyor. Türkiye'nin Avrupa'yla
bütünleşmesini en fazla istediğini varsaydığımız büyük işadamları
ve medya baronlarının, evet en başta bu iki büyük çıkar grubunun,
bütün işaretler müzakerelerin başlayacağı yönünde gelmesine rağmen,
hâlâ kuşkucu olmalarının sebebini herhalde anladınız: Bu sonucu
gönülden istemiyor onlar; içten içe hükümetin ayağının
tökezlemesini bekliyorlar. Etkili olacağına inansalar ve yapmayı
bilseler, AB ihtimali gerçekleşmesin diye dua da edebilirler. Bu
keskin tespit, en statükocu bilinen kurumların bile değişen dünya
ve Türkiye şartlarına kendilerini uyarlama çabası içine girdikleri
açıkça görüldüğü halde, iş ve medya dünyasının körün bellediği
değnekten vazgeçmemesiyle ilgili. Bizde iş dünyası da medya da
halkın değerlerini öne çıkartan bir paradigma üzerine oturmuyor;
'tepeden inmeci modernleşme' ve 'dışa bağımlı sanayi'nin ideolojik
silâhı olarak 'dışa bağımlı kültür' gibi geçmiş dönemin ölçülerine
sıkı sıkıya sahip çıkıyor bu iki kesim... Bu yüzden de, davullar
kendileri için kös vurduğu halde, bir türlü, 'ya değişecek ya
değişecek' seçeneksizliğinin farkına varamıyorlar... Bu
değerlendirmemizin içinde "Halkın değerlerine sahip çıkan gazeteler
neden satmıyor?" sorusunun cevabı da var; ama o konu ayrı bir
yazıyı hak edecek kadar önemli. Yazı: Fehmi Koru Kaynak:
yenisafak.com.tr