Medya şirketi yabancıya gitsin mi?
Abone olStar grubuna ait radyoların açık artırmayla satılması Taha Kıvanç'ın itirazlarına neden oldu. Kıvanç, medya şirketlerinin yabancılara satılmasından kaygı duyuyor. Niye mi?
Star Grubu'na ait radyolardan biri iki gün önce yapılan açık
artırmada 30 küsur milyon dolara satıldı, önceki gün de Metro FM.
Allah bereket versin. Diğerleri de bu düzeyde para ederse Star'dan
beklenenin çok üstünde bir meblâğ devlet kasasına girer... Bu bir
görüş. Ben ise satın alana bakarak hüküm verenlerdenim. Kim satın
aldı radyoları? CanWest adlı bir firmayla birlikte hareket eden
Global Yatırım... Henüz medyaya yabancı sermaye yüzde 100 oranında
giremediği için böyle hareket edildiği belli; yasa değiştiğinde
'CanWest' firması aldığı medya kuruluşlarının tek sahibi haline
dönüşebilecek... Ödemeye hazır olduğu meblâğın yüksekliği bir
gerçeğe işaret ediyor: CanWest Türk medyasına girebilmek için akıl
almaz bir bedel ödemeye hazır... Bu iştahın sebebini doğrusu çok
merak ediyorum... Bir radyonun o kadar yüksek bir değerle
satılmasına herkes sevinir, bazıları o değeri bir yabancı firma
ödediği için âdeta bayram ederken, ben neden karalar bağlıyorum?
Kim alırsa alsın, ülkenin kasasına bayağı yüksek meblâğlar akıyor
ya, ötesini dert edinmemem gerekmez mi? Hayır, gerekmiyor. Duyduğum
huzursuzlukta dün Hürriyet'te okuduğum şu bilgilerin rolü olduğunu
sanmayın yalnızca: "CanWest'in kurucusu, gazeteci, avukat, şirket
yöneticisi ve işadamı gibi kimlikleriyle tanınan Musevi kökenli
Israel Asper. 1977'de kurduğu CanWest'te başkanlık ve CEO'luk yapan
Asper, 2003'te 71 yaşındayken öldü. Asper, bir ara politikaya da
atılmış, Liberal Parti'nin 1970-75 yılları arasında liderliğini
üstlenmişti. Asper, özellikle anavatanı İsrail yanlısı siyasî
görüşleriyle biliniyor. Ölümünden kısa süre önce işlerini oğulları
Leonard ve David Asper'e devrederek emekli olan Asper, Kanada'da
medya tekeli oluşturmak ve sansürcü olmakla suçlandı. Hatta Reuters
Haber Ajansı, CanWest Grubu'nu, kendi haberlerini İsrail yanlısı,
Arap ve Filistin düşmanlığı yaparak saptırmakla itham etti." Benim
rahatsızlığım farklı bir sebepten. Türk medya dünyasına yabancı
ellerin hoyratça ve sınırsızca uzanmasını, o dünyanın içinden biri
olarak, ciddi bir kaygı sebebi sayıyorum... İllâ 'yabancı sermaye'
gelecekse medyaya, bunu farklı bir biçimde sağlamanın yolları
bulunabilirdi. Batılı sermayedar, işler bir çatal ağıza geldiğinde,
'editoryal bağımsızlık' filân dinlemiyor çünkü... Nereden mi
biliyorum? Birinci el bir anlatımdan... Piers Morgan İngiltere'de
çıkan çok satışlı gazetelerden 'Daily Mirror'u on yılı aşkın bir
süre başarıyla yönetmiş bir gazeteci. Çok genç yaşında yöneticilik
koltuğuna oturtulmuştu Morgan, koltuğu altından çekildiğinde henüz
kırkına varmamıştı bile. Bizde, bazı medya kuruluşları, işten
çıkardıklarının yüzüne "Kovuldun" demeyi göze alamayıp elektronik
kartla girilen kapıya sınırlama koyuyor. Bu bilinen bir hikâye.
Binaya gelip kapıyı açması için kartını kullanıyorsun,
kıpırdamıyor... Görevli, "Maalesef, kartınız iptal edilmiş"
dediğinde, işten atıldığınızı anlıyorsunuz... Morgan'a farklı bir
muamele uygun görülmüş: Görevden alındığını iki dakika süren bir
konuşmayla tebliğ etmiş, "Lütfen güvenlik kartını teslim et ve
odanı hemen boşalt" demişler... Bunu da keyfine bırakmamışlar; o
eşyalarını toplarken güvenlik sorumlusu başında beklemiş, asansöre
beraber binmiş, dış kapıya kadar da mevcutlu götürmüş Morgan'ı...
Adama en çok koyan ise, gazetenin kendisine verdiği cep
bilgisayarını iade etmesinin istenmesi olmuş... Daily Mirror
İngiltere'nin en çok satan gazetelerinden. Pierce Morgan da onun
başarılı yayın yönetmeni. Ne olmuş da on yıl başarılı bulunmuş
yönetmen böylesine bir muameleyle kapıya konulmuş? Bu sorunun
cevabını, Morgan'ın şu yakınlarda yayımlanan 'The Insider'
(İçeriden Biri) başlıklı anılarından öğreniyoruz... Tony Blair'in
başında olduğu İşçi Partisi'ne sempati duyanlarının okuduğu sol
eğilimli bir gazete Mirror; Blair ABD'nin yanında Irak'a savaş
cephesinde yer alınca, Mirror'un 'sol' çizgisiyle hükümetin savaş
yanlısı politikaları ters düşmeye başlıyor... İş, Amerikan
askerlerinin Ebu Gureyb işkenceleri ortaya çıkınca, Mirror'un
"Bizimkiler de işkenceci" haberine eşlik eden fotoğraflar
yayımlamasına kadar varıyor... Savaş öncesinde, Observer gazetesi
Morgan'la bir mülâkat yayımlıyor. Observer'in aynı sayfasında,
Mirror'u çıkaran firmanın Amerikalı ortaklarının gazetenin izlediği
çizgiden memnuniyetsizlik duyduğu haberi de veriliyor. Morgan, "New
York'taki yatırım bankasından birinin yayın politikamızı
etkileyebileceğini düşünmesi beni güldürdü" notunu düşmüş
günlüğüne... Ertesi gün, bu defa BBC'de, Amerikalı yatırımcıların
Morgan'ın kovulması için Londra üzerinde baskı uyguladığı haberi
yer almış... Sonucu başka bir yolla almışlar: Yönetmenin önüne
bilgisi doğru olsa da fotoğrafları kasıtlı biçimde uyduruk bir
haber atıvermişler ve bu defa ipi çekmeleri çok daha kolay olmuş...
Herhalde kaygımın sebebini anladınız.