Meczuptan Belge'ye şaraplı vaftiz
Abone olErivan'da uğradığı saldırıyı kendiyle dalga geçen bir dille kaleme alan Murat Belge, olayın abartılmaması gerektiğini yazdı.
Erivan gezisinde bir meczup tarafından üzerine şarap dökülen
Prof. Dr. Murat Belge, kaleme aldığı yazısında
olayın abartılmamasını istedi. Belge'nin kendiyle de dalga
geçen ironik yazısı şöyle:
Yazı: Murat Belge
Kaynak:
İki ülke arasındaki ilişkiler doğru dürüst bir hava trafiğinin
kurulmasına da izin vermediği için Erivan'da kalmaya devam
ediyorum. Böylece burada kalışım toplam bir hafta sürecek. Ama bu
yazı salı sabahı gazetede çıktığında ben de dönmüş olacağım.
Bilgisayar teknolojisinden, internetten, şundan bundan hâlâ bir
hayli uzak yaşadığım için Türkiye'deki basını izlemiyorum. Ama
çevredeki insanlardan bir şeyler işitiyorum. Burada başımdan geçen
basit bir olayın orada biraz büyütülmüş olduğuna dair birtakım
izlenimler aldığım için bugün bu olayı kendim anlatmaya karar
verdim.
Erivan'da nüfus 1 milyonu bulmuş, belki geçmiş de olsa, hâlâ küçük
bir kent. Kent merkezinde Cumhuriyet Meydanı ve orada bizim otel,
otelin kahvesi, bütün kent hayatının cereyan ettiği yer.
Bu açık hava kahvesinde arkadaşlarla otururken adamın biri önümde
duran -epeyce dolu- şarap bardağını kaptığı gibi kafama boca
etti!
Olay bu. Ama evveliyatı varmış. Vatan gazetesi adına gelen iki
arkadaş bundan bir süre önce kentin başka bir yerinde olay izlerken
bu adam konuşmalarından Türk olduklarını anlıyor ve o noktada dolu
bir şarap bardağı bulunmamasından dolayı olsa gerek, yalnız sözle
ve küfürle saldırmakla yetiniyor. Onlar da işi büyütmeyip
uzaklaşıyorlar.
Aradan zaman geçiyor, hep birlikte, dediğim gibi otelin önündeki
kahvede oturmuş konuşuyoruz. Aynı adam zuhur ediyor ve bizim
gazetecileri tanıyor. Ben de arkam ona dönük konuşmaktayım. Birinin
içinde 'Türk' geçen bir şeyleri bağırdığını duydum ve aynı anda
şarap da başıma geçti. Edebiyatta, söz sanatlarında, aynı anda
birden fazla duyunun tek yaşantı halinde sunulmasına 'sinestezya'
denir. Benimki de biraz 'sinestetik' bir yaşantı oldu.
Yanımda Hırant fırladı, üstüne yürüdü ve bu zavallı 'meczup'
kaçtı.
Olayın kendisi bu kadar. Ama söylentisi bir yayıldı ki insan
şaşar
kalır. Her haber abartılmaya yatkındır. Onun için kimileri telaşa
kapılarak hatır sormaya veya özür dilemeye koştu. 'Kafe'nin
işletmecileri dökülen bardağı şişeyle telafi edip para almadılar.
Islanan ceket, gömlek vb. elbette ki parasız kuru temizlemeye gitti
geldi. Güvenlik görevlileri ellerinde matbu formlarla gelip
'şikâyet'imi tespit etmeye çalıştılar. Tabii ki herhangi bir
şikâyetim olmadığını söyledim.
Ertesi gün resepsiyonda Dışişleri Bakanı bile gelip hatır sordu.
Akşam lokantada olmadık bir raslantı sonucu ABD Büyükelçisi ve
hanımı ile karşılaştık. Bir şarap ikramı da buradan çıktı. Sonuç
olarak, başıma geçen bir bardaktan çok daha fazlasını normal yoldan
tüketmiş oldum.
Adam (zaten bilinirmiş) tam bir meczup olduğu için, bu olayı
herhangi bir şekilde 'tipik'leştirmeye imkân yok. 'Her Türk'ten
nefret eden bir milliyetçi' olduğunu dahi söyleyemezsiniz, çünkü
adamcağızın aklı yarım.
Onun için Hırant'la düşündük taşındık, aslında bunun bir saldırı,
herhangi bir düşmanlık eylemi olmadığına, tersine, adamın bana
duyduğu aşırı sevgiden ileri geldiğine karar verdik. Kendi kültürü
içinde beni kutsal şarapla vaftiz etmek istemişti.