Meclis'te Kuran'a yemin edilebilir
Abone olEski Adalet bakanı Hikmet Sami Türk yeni anayasa ile birlikte Meclis'te Kuran üstüne yeminin gelebileceğini söyledi.
Eski Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk yeni anayasada yer alacak
olan yeni Meclis yeminini eleştirdi. 'Büyük Türk milleti
önünde' ifadesinin kaldırılmasını sert sözlerle eleştiren
Türk hükümetin daha da ileri giderek Kuran üzerine yemin etmeyi de
anayasaya ekleyebilceğini söyledi.
İmralı görüşmeleri hakkında açıklamalarda bulunan eski TBMM
Başkanı Hüsamettin Cindoruk, müzakereden sonuç alınmazsa
kaybedecek olan tarafın devlet olacağını söyledi. Eski Adalet
Bakanı Hikmet Sami Türk ise müzakerelerde
hükümetin tüm sorumluluğu üstlenmesi gerektiğini ifade etti.
Bursa Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Nuri
Kolaylı'nın moderatörlüğünde, Basın Kültür Sarayı Uğur
Mumcu Sahnesi'nde gerçekleşen söyleşiye vatandaşların ilgisi
yoğundu. Yapılan söyleşiden önce basın mensuplarının soruların
yanıtlayan eski Adalet Bakanı Prof. Dr. Hikmet Sami
Türk ve eski TBMM Başkanı Hüsamettin
Cindoruk, çarpıcı açıklamalarda bulundu.
GÖRÜŞMELER SONUÇ
GETİRİR
Türkiye’nin 1983 yılından bugüne kadar bölücü terör örgütü
nedeniyle 40 bine yakın insanını kaybettiğinin altını çizen Türk, 5
bini aşkın da şehit verildiğini vurguladı. Türk, silah bırakmanın
yanı sıra bu tür görüşmelerin sonuç getirebileceğini ifade
etti.
BU BİR ALDATMACA
Görüşmelerin değerlendirilmesi gerektiğini belirten Türk, "Ama
bölücü örgütün öteden beri bilinen bazı talepleri var. Uzun vadede
bu talepler ayrı bir Kürdistan kurulmasında toplanıyor ama buna
belirli aşamalarla gidilecek. O nedenle o aşamalardan hangisinin
seçileceği konusunda şimdi bir uzlaşmaya varılacak. Ana dilde
eğitim mi, yoksa coğrafi özerlik mi? Bunu tabii ki bu görüşmelerin
sonucunda öğrenebileceğiz. Ama herhalde bölücü örgüt silah
bırakacaksa bunun karşılığında Türkiye'den birtakım talepleri
olacaktır. Asgari talepleri olacaktır. O bakımdan müzakereler çok
önemlidir. İşin acı tarafı bir tarafta Türkiye Cumhuriyeti hükümeti
var, diğer tarafta tek kişi var. Her ne kadar Başbakan,
'Hükümet görüşmüyor, devlet görüşüyor' diyorsa da
o devlet memuru, görevlendirilen kişi kimin adına görüşmeyi
yapıyor? Bu bir aldatmacadır. Madem böyle bir görüşme yapıyorsunuz
terörü sona erdirmek için ya da onların deyimi ile barışı
gerçekleştirmek için o zaman hükümet onun sorumluluğunu her yönüyle
üstlenmelidir" ifadelerini kullandı.
AYRI BİR DEVLETİN BAŞLANGICI OLAN
ÖDÜNLER ASLA VERİLMEMELİDİR
Türkiye'nin hiçbir biçimde ödün veremeyeceği bazı şeylerin olduğunu
ifade eden Türk, bunların başında Türkiye
Devleti'nin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünün geldiğini
söyledi. Türkiye'nin üniter bir devlet olduğunu belirten Türk,
"Ayrı bir devletin başlangıcı olan ödünler asla verilmemelidir. Bu
ülkenin bütün etnik grupları, Türk kimliği altında kendi kültürel
özelliklerini yaşayabilmelidir. Örneğin kendi dillerinde yayın
yapabilmeleri, ki bunların hemen hemen hepsi gerçekleşti. Burada
ölçüyü çok iyi kullanmak gerekir. Hiçbir biçimde ileride tam bir
ayrılmaya gidilecek bir ödün verilmemelidir.
Onların silahla verdiği mücadelenin amacı belli. Daha bizim
zamanımızda halkın günlük yaşamda konuştuğu geleneksel dillerde
kurs açılması, yayın yapılması kabul edilmişti. Bu iktidar
zamanında bu daha da geliştirildi. Bütün gün yayın yapan kanallar
var. Şimdi bunların yetmediği görülüyor. Türkiye için belki
bu kadarı bile çok fazla sayılabilir ama bunların ötesinde başka
talepler var. Hepsi adım adım belli bir hedefe doğru
gidecek. Türkiye bütünlüğünü koruyarak, ulusal birliğini, ülke
bütünlüğünü koruyarak nereye kadar gidebilir? İmralı sürecinde
nereye kadar gidilebilir? Hangi noktada mutabakat sağlanabilir. O
bakımdan bu görüşmenin süreci çok önemlidir" diye konuştu.
ANT İÇME TÖRENLERİNDE KUTSAL KİTAPLARLA
YEMİN EDİLİRSE ŞAŞIRMAYIN
Yeni anayasa yapılması sürecine de değinen Türk, onların talepleri
arasında bu yeni anayasada kendilerinin ifade edilmesi isteğinin
olduğunu söyledi. Türk, "Örneğin coğrafi özerlik. Bugün bizim
Anayasa'mızın 3. maddesine göre, Türkiye Devleti ülkesi ve
milletiyle bölünmez bir bütündür. Eğer bunu esnek bir hale getirip
coğrafi özerkliğe olanak tanırsanız bu ayrılmanın, bölünmenin
başlangıcı olur ya da laiklik ilkesinin sulandırılmasıdır ki bunu
başka çevreler istiyor. İktidar partisinin kendi içerisinde bile
bunu isteyen var. Örneğin yeni anayasa taslağında, cumhurbaşkanı
seçiminde daha doğrusu başkanın seçiminde, onun oluşturacağı
kabilenin yeni bir yemin metni var"
"Biz bugüne kadar ant içme diyorduk. Orada yemin olarak geçiyor.
Bugüne kadar olan yeminde anayasaya bağlılık, Atatürk ilkelerine
bağlılık ve tüm bunların sonunda, 'Büyük Türk milleti
önünde namusum ve şerefim üzerime ant içerim' sözleri
vardı. Yeni metinde ne anayasaya bağlılık var ne Atatürk ilkelerine
bağlılık var. Atatürk'ün adı bile geçmiyor. 'Büyük Türk
milleti önünde' ifadesi de yok artık. Sonunda bugüne
kadar, 'Namusun ve şerefim üzerine yemin ederim, ant
içerim' sözü vardı. Burada namus gitmiş, mukaddesatım ve
şerefim üzerine yemin ederim sözü gelmiş. Bu laiklik ilkesi ile
bağdaştırılması güç bir ant içme biçimidir çünkü her insanın inancı
kendisine ait ve kendi vicdan işidir. Ama burada laik bir devletin
parlamentosunun üyesi, laik bir devletin bakanı olarak ant içecek.
Bu gidişle yakında bu ant içme törenlerinde eğer kutsal kitapların,
örneğin meclis kürsüsüne Kur'an-ı Kerim konularak
yemin edilme yoluna gidilirse buna şaşmamak gerekir. Gidişat bunu
gösteriyor. Bunlar son derece kaygı verici gelişmeler. Bu AK
Parti'nin hazırladığı anayasa taslağında yer alıyor" diye sözlerine
son verdi.
MÜZAKEREDEN SONUÇ ALINAMAZSA KAYBEDEN
DEVLET OLUR
Hükümlü ile müzakere yapılamayacağını ifade eden
Cindoruk, o kişi ile müzakereye başlanırsa bunun
devleti sıkıntıya sokacağını belirtti. "İçeriğini
bilmemekle beraber dışarıdan baktığınız zaman devletimizin bu
müzakerelerde terör örgütünün başı ile yüz göz olduğunun
görüyoruz" diyen Cindoruk, "İstihbarat
örgütü yürütmeyi temsil etmelidir. Böyle bir müzakere yapılacaksa
burada aracı Meclis'te bulunan Barış ve Demokrasi Partisi
olmalıdır. BDP gerekli istişareyi kiminle isterse yapar. Sonuçta
eğer bir müzakere hatta bir pazarlık yapılacaksa, uzlaşmak için
devletin, hükümetin parlamentonun muhatabı
BDP'dir. Ben bu görüşmeleri sakıncalı buluyorum.
Bu sakınca hükümetin de devlet de otoritesini sarsmaktadır. Bu
müzakereden sonuç alınmazsa burada kaybedecek olan devlettir" diye
uyarılarda bulundu.