Meclis'in tek Hristiyan vekilinden açıklamalar!
Abone olMeclis tarihinin ilk ve tek Süryani milletvekili HDP'li Erol Dora internethaber.com'a konuştu.
NESRİN YILMAZ
İNTERNETHABER-ANKARA
Meclis'e girmesinin Abdullah Öcalan'ın fikri olduğunu söyleyen Erol Dora, Süryani bir vekilin Meclis'te olmasının Süryani halkı için büyük bir özgüven olduğunu söyledi.
Şimdiye kadar olumsuz bir tepki almadığını belirten Dora, bir dahaki dönem partilerinde "gayrımüslim" sayısının artacağını söyledi.
Seçim barajının kendileri için bir anlam ifade etmediğini belirten Dora, barajı yerle bir edeceklerini ifade etti.
İşte, HDP Mardin milletvekili Erol Dora'nın internethaber.com'dan Nesrin Yılmaz'la yaptığı röportaj:
Siz Meclis'teki tek gayrımüslim vekilsiniz ve Meclis tarihindeki ilk Hristiyan vekilsiniz, nasıl dahil edildiniz Meclis'e?
MECLİS'TE OLMAM SAYIN ÖCALAN'IN FİKRİYDİ
2011 seçimleri adaylık sürecinde adaylığa başvuru için çok az bir süre kala Barış ve Demokrasi Partisi'nden beni aradılar, Sayın Demirtaş o zaman yine Eş Genel Başkanımızdı, benimle görüşeceğini söylediler, kendisi benimle görüştü ve bir Süryani vatandaşı vekil yapıp Meclis'e göndermek istediklerini söylediler.
Bir Süryani'nin Meclis'te olması fikri Sayın Öcalan tarafından ortaya konmuştu. Daha sonra,i muhtelif Süryani kurum ve kurulşlarıyla, hem Diasporada hem de Türkiye'de iletişim kuruldu. O zaman Sayın Selahattin Demirtaş benimle görüştüğünde benim ismimin ön plana çıktığını söyledi, "garanti seçileceğiniz bir yerden sizi aday göstererek sizi Meclis'e göndereceğiz, ne diyorsunuz" diye bana sordu; ben zaten, siyaseti amatör olarak takip ediyordum, özellikle Kürt politikasını ve basınını yakından izliyordum.
Aynı zamanda avukatlık da yaptığım için mesleğim dolayısıyla sosyal bilimlerle ilişki içerisindeydim. Süryani olmam, Hristiyan olmam da bu konularda merakımın uyanmasına neden oluyordu. Teklifi çok ciddi görünce, özellikle Sayın Öcalan tarafından böyle bir kararın alınmış olmasıbenim için önemliydi, karakterim gereği ve siyasi düşüncelerim çerçevesinde evet dedim. Bu şekilde Mardin'den aday oldum.
CUMHURİYET TARİHİNDE İLK SÜRYANİ-HRİSTİYAN VEKİL SEÇİLDİM
Biliyorsunuz 2011 seçimlerinde yüzde 10 baraıj yüzünden Özgürlük ve Demokrasi Bloğu olarak seçime girdik, Mardin'den 3 adaydık, ben, Ahmet Türk ve Gülser Yıldırım. Aday olduktan sonra da Mardin'de partimiz tarafından yapılan seçim çalışmaları doğrultusunda 52.500 civarında bir oyla Cumhuriyet tarihi boyunca ilk defa bir Süryani-Hristiyan vatandaş, Sayın Öcalan ve Kürtlerin ortak kararıyla Meclis'e girmiş oldu.
TARİHSEL BİR SORUMLULUK OLARAK ALGILADIM
Böyle bir karar alınınca "hangi Süryani'yi aday yapalım" diye bir araştırma yapılmış, beni fazla tanımıyorlardı, Hasip Kaplan benim eski büro ortağımdır, 5 sene aynı büroyu paylaştık, dolayısıyla Hasip Bey beni iyi tanıyordu. Bana böyle bir teklif yapılınca aynı gün karar verdim; Sayın Öcalan'ın bir Süryani'nin milletvekili olmasını istediğini basından izlemiştim, Selahattin Başkan İstanbul'a gelip benimle görüşünce ve muhakkak seçileceğim bir yerden konulacağımı söyledi. Teklifin çok ciddi olduğunu gördüm ve bunu tarihsel bir sorumluluk olarak algıladım.
HAYIR DEMEM MÜMKÜN DEĞİLDİ
Menderes zamanında Ermeni ve Rum milletvekilleri vardı, Tansu Çiller zamanında bir Yahudi milletvekili vardı, Cumhuriyet tarihi boyunca hiç Süryani bir vekil olmamıştı. Teklifi ciddi görünce hayır demem mümkün değildi. Çok güzel tepkiler aldım, basın çok ilgi gösterdi, Kürtler içerisinde de çok büyük mutluluk yarattı. Çünkü biz Kürtlerle, hem Suriye'de, hem Irak'ta, hem Türkiye'de, hem Irak ve İran'da komşu olarak yaşıyoruz.
Dışarıdan ya da içinde bulunduğunuz hareketten hiç tepki geldi mi?
Biz 2011 seçimlerinde Emek, Özgürlük ve Demokrasi Bloğu olarak seçimlere girdik. Hristiyan olarak sadece ben vardım ama Sırrı Süreyya Önder, Ertuğrul Kürkçü, Levent Tüzel gibi, Türklerden de adaylarımız vardı, Alevi arkadaşlarımız vardı. Amaç Türkiye'deki bütün halkları kapsamaktı. Fakat bir Hristiyan'ın adaylığı hem bizim halkımız için hem de Kürtler için daha ilgi çekiciydi.
Meclisteki tek gayrımüslim vekil sizsiniz, Meclis'te bununla ilgili bir eksiklik görüyor musunuz?
PARTİ MECLİSİMİZDE HER KEİSMDEN İNSAN VAR
Halkların Demokratik Partisi'ni kurmamızın amacı, Ulus Devlet paradigması doğrultusunda "tekçilik" üzerine homojen bir toplum oluşturulmaya çalışılması doğrultusunda diğer bütün farklılıklar dışlanmasına engel olmaktı. Ermeniler, Süryaniler, Lazlar, Çerkezler, Romanlar, Ezidileri Aleviler... Hem inançsal bağlamda hem etnik bağlamda diğer bütün halklar asimile edilmeye çalışıldı. Bizim amacımız Türkiye'deki bütün halklarla birlikte siyaset yapmaktı, onun için Halkların Demokratik Kongresi oluşturuldu ve bu kongrede hem etnik bağlamda hem de inançsal bağlamda bütün halklar yer alıyorlar.
Bu proje Sayın Öcalan tarafından ortaya atılmış bir paradigmadır. Yani Ulus Devlet paradigmasının vatandaşlara, mutluluk, özgürlük, eşitlik getirmediği, dolayısıyla bunun değişmesi gerektiği ortaya çıktı. Bunun değişmesinin yolu olarak demokratik ulus paradigması yeni bir modeldi.
Bizim politikamız, herkesin kendi kimliğiyle, rengiyle, ana diliyle, inancıyla, özgürce bu oluşumun içinde yer alacağı ve hiçbir halkın birbirine üstün olmayacağı bir çağdaş demokratik cumhuriyetin inşaasına yönelik bir politikadır.
YENİ BİR YAŞAM VADEDİYORUZ
Şu an bizim parti meclisimizde ne kadar inançsal ve etnik farklılık varsa her kesimden insan var. Bu, bizim konseptimizi gösteren bir olgudur. Aynı zamanda bunun somut yaşamsal durumunu şu anda Rojava'da görebiliriz. Rojava'da demokratik ulus paradigması doğrultusunda demokratik özerklik oluşturulmuştur. Örneğin; orada Cizire kantonu, Efrin kantonu ve Kobani kantonu var. Demokratik ulusun ne demek olduğunu anlatabilmek için şöyle bir örnek vereyim; Cizre kantonunda kanton eşbaşkanlarından biri Araptır, diğeri bir Kürttür, Başbakan bir Kürttür, Başbakan Yardımcısı Süryanidir, İnsan Hakları Başkanı Süryanidir, Ermeniler, Aleviler var.
Orada herkes kendi kimliğyle görevini yapar. Mesela orada Başbakan Yardımcısının boynunda haç vardır, kimse kültürel hiçbir şeyini saklama gereği duymaz ve hiçbir halk diğerinden üstün değildir. Bütün halklar orada kurucu öznedir.
HERKESİN PARTİSİYİZ
Biz de Halkların Demokratik Partisi olarak bu çerçevede hareket ediyoruz. Bu Türkiyelileşmekle ilgili bir projedir, amacımız yalnız Kürt bölgesinden oy almak değildir, projemiz gereğince, Laz, Çerkez, Alevi, Roman, Boşnak kim olursa olsun herkesin partisiyiz. Dolayısıyla biz, Tarkya'dan da, Karadeniz'den de, Orta Anadolu'dan da oy almalıyız. Biz Türkiye'deki vatandaşlarımıza yeni bir yaşam vadediyoruz.
Meclis'ten beklediğiniz bir şey var mı, hiç zorlukla karşılaştınız mı?
MECLİSTE HİÇBİR PSİKOLOJİK BASKIYLA KARŞILAŞMADIM
"Ben Hristiyanım, Mecliste bütün partilerden vekiller beni tanıyor, hiçbir partiden olumsuz tepki almadım, psikolojik olarak hiçbir zorluk yaşamadım, hiçbir olumsuz tepkiyle karşılaşmadım, ilgiyle karşılandım. Bu anlamda negatif bir şey söyleyemem, parti içinde de arkadaşlar tarafından çok teveccüh, saygı ve sevgi dışında bir şey görmüş değilim.
Siz şu anda Meclis'te teksiniz, önümüzdeki dönem bu sayı hem partinizde hem de meclis genelinde artar mı, ne düşünüyorsunuz?
DİĞER PARTİLER BİZİ ÖRNEK ALMALI
Bizim partimizde parti meclisimizde 3 tane Ermeni var, bunlardan biri MYK'da, 3 tane Süryani var, Alevi var, Laz, Çerkez, Ezidi, bütün etnik kökenden insanlar var. Önümüzdeki dönemde artık Meclis'te, Ermenileri, Ezidileri, Süryanileri, Lazları, Çerkezleri göreceğiz. Bana göre diğer partilerin de Halkların Demokratik Partisi'ni örnek almaları gerekiyor. Bu olmalı ki, bugün Türkiye'de bir Ermeni kalkıp "ben dışlanıyorum" demesin. Çünkü, insanlar somut anlamda siyasete girdiklerinde kendilerini daha özgür hissedeceklerdir. Çünkü orada kendisi de karar alma mekanizmalarına katılıyor.
Bugün Türkiye'de en yüksek yer halkın iradesiyle seçilmiş parlamentodur, şu anda ben o 550 kişiden biriyim. Bu durum bende ve Süryani halkında ve diğer insanlarda da çok önemli pozitif gelişmelere vesile olmuştur. Aynı zamanda halklar arasındaki ilişkilerin daha da sıcaklaşmasına vesile de olmaktadır. Mesele şu anda Kürt ve Süryani halkı arasında ilişkiler çok daha sıcaktır.
HDP seçimlere parti olarak girme kararı aldı, daha önceki seçimlere bakıldığında oy oranı hep yüzde 10'un altında, HDP "neyine güvenerek" parlamento dışında kalma riskini göze alabiliyor?
İLKELERİMİZE GÜVENİYORUZ
Biz, ilkelerimize güveniyoruz. Türkiye'de ilk defa 76 milyonunun iradesini dikkate alan bir parti olduğumuzdan dolayı savunduğumuz evrensel ve aydınlanmacı değerlere güveniyoruz. Türkiye'de şu anda demokratik özgürlükçü bir laiklik yok, biz demokratik özgürlükçü bir laikliği savunuyoruz. Örneğin, Alevilerin inanç ve ibadet yerlerini biz tanımlayamayız, bu Alevilerin konusudur, onların özgürlüğüdür, bunu müzakere etmek bile abesle iştigaldir çünkü bu temel bir hak ve özgürlüktür diyoruz. Bütün anadillerde eğitimin özgürleşmesi bizim amacımız.
HERKES KENDİSİ İÇİN KAYGILANSIN
Sünni İslama diğer inançlardan daha farklı bir hak tanınmasını kabul etmiyoruz. Hristiyanlara da, Ezidilere de aynı hakların tanınmasını istiyoruz. Örneğin şu an Ezidilerin kimliklerinde din hanesine X konuyor. Kimliklerde din hanesinin olması aslında Anayasamız da aykırıdır, Anayasa bunun için; "Kimse inancını beyan etmek zorunda değildir" der. Şu anda kimlikteki din hanesine istemeyen yazdırmıyor ama yazdırmayınca daha kötü, din hanesinin de olmaması gerekir. Biz Türkiye'de hiçbir halkı başka bir halktan üstün tanımıyoruz, bütün halkları eşit olarak kabul eden bir partiyiz.
BARAJ AŞMA KONUSUNU GÜNDEMİMİZDEN ÇIKARDIK
Biz, yüzde 10 barajını çok kolaylıkla aşabileceğimize inanıyoruz. İnancımız, savunduğumuz ilkelerden geliyor. Halk bize bu teveccühü gösterecektir, Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde birçok propogandasal açıdan negatif durumlarla karşılaşmamıza rağmen yüzde 9.8 oy aldık. Biz barajı aşma konusunu gündemimizden çıkarmış bulunmaktayız, kaygılanmanın boşa harcanmış düşünceler olduğunu biliyoruz. Kimse bizim için kaygılanmasın kendisi için kaygılansın. Çünkü Türkiye'de esas muhalefet biziz.
Bülent Arınç geçenlerde baraj üzerinden partinize yüklendi, ne diyeceksiniz?
BARAJI YERLE BİR EDECEĞİZ
Bu, bizim ilkelerimizin Türkiye'yi demokratik anlamda ne kadar dönüştüreceğinin bir göstergesidir. Demek ki onlarda da bir takım kaygılar yaratmış. Aldığımız oylar ve seçmenlerimiz konusunda olumsuz ve demokratik zihniyetle bağdaşmayan açıklamalar yapılmaktadır. Yüzde 10 barajı kaldırılmadığına göre, bu barajı yıkıp geçme görevinin tarihsel olarak bize verildiğine inanıyoruz. Dolayısıyla bu barajı yerle bir edip demokratik bir cumhuriyetin inşaasına doğru muhalefet etmek üzere demokratik mücadelemizi sürdüreceğiz.
Oy oranınız için bir tahmininiz var mı?
Yüzde 10 barajını aşacağız ama net bir rakam veremem. Yüzde 11 mi olur, 13 mü, 14 mü olur o biraz da bizim çalışmamıza, performansımıza bağlı. Halka ilkelerimizi ve proğramımızı anlatabilirsek barajı aşmamızda hiçbir engel yoktur, bizim için baraj konusu anlamını yitirmiştir.
Çözüm süreci ne aşamada sizce, Mart'ta o merakla beklenen çağrı yapılabilecek noktaya gelinecek mi?
2013 Nevroz'unda Diyarbakır'da Sayın Öcalan tarafından bir deklarasyon yayınlandı. Artık silahların miadını doldurduğu, demokratik siyasetin, ideolojilerin ve fikirlerin ön plana alınarak demokratik siyasetin ön plana alınması gerektiği noktasında dünyaya bir çağrı yaptı ve sonrasında da bir ateşkes ilan etti, bu ateşkes bugüne kadar da devam etti. Bu Türkiye açısından çok önemlidir, bazıları "çözüm süreci ne getirdi" diye soruyor; insanların ölmemesi kadar güzel bir şey var mıdır.
Yaklaşık 20 aydır Sayın Öcalan'la bir diyalog sürdürülmekteydi. Bu demokratik çözüm ve barış sürecinin müzakere sürecine evrilmesi noktasında beklentilerimiz var.
Paris'te yaşanan katliam tüm dünyayı ayağa kaldırdı. Bu saldırı için ne söylemek istersiniz?
3 KÜRT KADININ KATİLİ BULUNSAYDI CHARLİE HEBDO SALDIRISI OLMAZDI
2013 tarihinde Fransa'da 3 Kürt kadın bu şekilde öldürüldü ve Fransa, Avrupanın kalbi denilen bir yerde bunların faillerini ortaya çıkaramadı. Eğer o zaman bu kadınları öldüren failler yakalanıp yargı önüne çıkarılmış olsaydı bugün bu olay da olmayacaktı. Charlie Hebdo dergisi çalışanlarına yapılan bu saldırıyı kınıyorum, çağdışı bir saldırıdır, kabul edilebilir değildir. Allah adına, din adına bu tür saldırıların yapılması insanlıkla bağdaşmamaktadır. Kimse Allah'ın avukatlığına soyunamaz.