Meclis'e Barzani gölgesi düştü!
Abone ol1 Mart Tezkeresi reddedildi, Amerika ile ilişkiler gerildi. Diplomatlar oylamaya farklı yorumlar getirdi. Ortaya atılan son iddia ile Meclis üzerinde sis perdesi belirdi.
Türk-Amerikan ilişkilerindeki kopukluğun arkasından Mesut
Barzani çıktı. ABD Savunma Bakanlığı’nda iki yıl görev yapan
Michael Rubin’e göre, Barzani Türk askerinin Irak’a girmemesi için
Amerikan askerlerini hediyeye boğdu.
Türkiye-ABD ilişkilerinde uzun süredir yaşanan gerginliğin sebebi
bulundu: Mesut Barzani.
1 Mart Tezkeresi’nin geçmemesi için doğulu milletvekillerine, Türk
askerinin Irak’ta konuşlanmaması için de ABD askerlerine pahalı
hediyeler veren Barzani, ABD’nin PKK’ya operasyon yapmamasında da
çok etkili olmuş.Bütün bu iddiaların sahibi Bush yönetimindeki
yeni-muhafazakarlara (neocons) yakınlığı ile bilinen Michael Rubin.
Middle East Quarterly dergisinin editörü olan Rubin,
yeni-muhafazakarların kalesi Amerikan Girişimciler Enstitüsü’nün
(AEI) de akademisyenlerinden. Ancak Rubin’in iddialarını daha
önemli kılan, 2002-2004 yılları arasında ABD Savunma Bakanlığı’nda
Irak ve İran konusunda danışmanlık yapması. Rubin, Irak Koalisyon
Geçici Yönetimi’nin de iki numaralı danışmanı olarak çalışmış.
Middle East Querterly dergisinde “Yeşil Para” adıyla yayımladığı
makalede AK Parti’yi Suudi sermayesini Türkiye’de işletmekle itham
eden Rubin, Arı Grubu’nun İngilizce yayınladığı Turkish Policy
Quarterly dergisinin son sayısında yer alan “Hatalar Komedisi”
isimli makalesinde ilginç tespitlere yer veriyor.
Türk-Amerikan ilişkilerinin gerginleşmesinin başlangıcı olarak
kabul edilen 1 Mart Tezkeresi’nin Meclis’ten geçmemesini Rubin üç
nedene bağlıyor: AK Parti’nin iyi bir liderlik gösterememesi, iç
politik oyunların etkili olması ve ABD’nin hatalı diplomasi
izlemesi. Rubin, birçok Kürt işadamına ve politikacıya
dayandırarak, Türk askerinin kendi bölgesine girmemesi için
Barzani’nin AK Parti’nin Güneydoğulu vekillerini bazen maddi
yolları da kullanarak ‘hayır’ oyu vermeleri için
cesaretlendirdiğini iddia ediyor.
1 Mart Tezkeresi ile “En fazla 62 bin askeri personelin ve (255
uçak ve 65 helikopteri aşmaması kaydıyla) hava unsurlarının 6 ay
süreyle Türkiye’de bulunması” talep ediliyordu. Söz konusu
askerlerin 4’üncü Tümene bağlı 25 bini en kısa zamanda Türkiye
üzerinden Irak’a sokulacaktı. Ancak, Meclis yeterli çoğunluk
sağlanamadığı için tezkereyi onaylamayınca, ABD’nin Irak’ı işgal
planları sekteye uğradı. ABD Savunma Bakanı Donald Rumsfeld de
yaptığı açıklamalarla, ABD birlikleri kuzeyden giremediği için
Saddam’ın birliklerinin tam olarak yok edilemediğini, Irak’taki
direnişin ortaya çıkmasında Türkiye’nin bu cepheyi açmasının rolü
olduğunu iade ederek birçok kez Türkiye’yi suçladı.
Rubin, tezkerenin reddi sonrası birçok Amerikalı yetkilinin Erdoğan
ve Gül’ün samimiyetini haklı ya da haksız sorgulamaya başladığını
ifade ediyor. AK Parti başkan yardımcıları ve yöneticilerinin
tezkere sürecinde sorumluluk almaktan kaçındıklarını iddia eden
Rubin, 17 Ocak 1991’de Türk üslerinden Irak’a saldırma izni veren
tezkerede Turgut Özal’ın ANAP üzerinde gösterdiği disiplini Erdoğan
ve Gül’ün parti üzerinde sağlayamadıklarını kaydediyor.
Rubin, bu süreçte ABD’nin yaptığı diplomatik hataları da sıralıyor.
1991 Körfez Savaşı sırasında Dışişleri Bakanı James Baker’ın
Türkiye’yi dört kez ziyaret ettiğini, buna karşılık Colin Powell’ın
2001 yılındaki kısa ziyaret dışında 1 Mart Tezkeresi’nin reddinden
bir ay sonrasına kadar Türkiye’yi ziyaret etmediğini belirtiyor.
Powell’ın tezkere pazarlıklarını yürütmek üzere atadığı Büyükelçi
Marisa Lino’nun da “yanlış işe yanlış kadın” olduğunu belirten
Rubin, Lino’nun Irak ve Suriye tecrübeleri olduğunu, Arnavutluk’ta
görev yaptığını, ancak Türkiye’yi çok az tanıdığını kaydediyor.
Rubin, ABD’nin diplomatik hatalarına dönemin Ankara Büyükelçisi
Robert Pearson’ı da ekliyor. Türk politikası konusunda zayıf bir
kulağa sahip olduğu ve oylama günü Meclis’te diplomat
bulundurmasının da ters teptiğini belirtiyor. Rubin, Pearson’ın
oylamadan bir gün öncesini Mustafa Koç ile golf oynayarak
geçirdiğini de hatırlatıyor.
ABD’li komutanlara rüşvet soruşturması
Meclis, 7 Ekim 2003’te, Irak’a asker gönderilmesi konusunda
hükümete yetki veren tezkereyi onaylamıştı. Bunun uygulamaya
geçmesini de Barzani’nin engellediğini iddia ediyor, Rubin. Türk
askeri ile Kuzey Irak’a giremeyen ABD askerlerinin, Kürt liderler
ve peşmergelerle yakın bağlar kurduğunu ifade eden Rubin, özellikle
Barzani’nin komutanlara cömert ziyafetler düzenlediğini, altın ve
halı gibi değerli hediyeler verdiğini kaydediyor. Komutanların
hediyeleri “maalesef kabul ettiğini” söyleyen Rubin, bazı
komutanlar hakkında rüşvet soruşturmaları açıldığını
vurguluyor.
Kürt misafirperverliğinin bu dönemde Geçici Irak Yönetimi’nin
yöneticilerini ve Paul Bremer’i de kapsar hale geldiğini anlatan
Rubin, bu yakın temasın Türk askerinin Irak’ta görev yapmasını da
engellediğini kaydediyor. Kürt grupların, özellikle Barzani’nin
Türk askerinin bölgede görev yapmasına karşı çıktığına vurgu yapan
Rubin, Kürt liderlerle yakın temas kuran Paul Bremer’in de bu
sebeple bahaneler ürettiğine dikkat çekiyor. Rubin, Pentagon ve
Dışişleri istemese de, Washington’ın Türkiye’den asker talebini
geri çekmek zorunda kaldığını belirtiyor.
Rubin’e göre, ABD’nin terör örgütü listesinde yer aldığı halde
PKK’ya yönelik operasyonlarda bulunmaması da bir bakıma Barzani’den
kaynaklanıyor. ABD askeri yönetiminin, PKK’ya operasyon
düzenlemenin Irak’ta görev yapan ABD kuvvetlerine yönelik
saldırıları tahrik etmesinden çekindiğini anlatan Rubin, geçmişte
PKK ile savaşsa bile Barzani’nin IKDP’sinin son yıllarda PKK’ya
sağladığı pasif desteğin de ABD askeri çevrelerinin cesaretini
kırdığını dile getiriyor.
Rubin, PKK’ya müdahale konusunda ilginç bir tezi daha dile
getiriyor. Erdoğan’ın Bush ile görüşmesinde PKK’ya müdahale
konusunu ilettiğini, Powell ve Rice’n da bu konuda Türkiye’ye söz
verdiklerini, ancak CENTCOM askeri yöneticilerinin operasyonu
engellediklerini ileri sürüyor. Yani sivil iradenin, askeri
yöneticileri harekete geçirmede yetersiz kaldığını vurguluyor.
Aslına bakılırsa, Rubin’e göre Türk-Amerikan ilişkilerinin
gerilemesindeki diğer önemli faktör CENTCOM.
Pentagon, kuvvet komutanlıkları dışında dünyayı beş komutanlık
arasında paylaştırmış durumda. Türkiye ve İsrail, Avrupa ile
birlikte bu beş komutanlıktan Avrupa Kuvvetler Komutanlığı’na
(EUCOM) bağlı; Ortadoğu, Afganistan, Pakistan ve Doğu Afrika
ülkeleri ise Merkez Kuvvetler Komutanlığı’na (CENTCOM). Irak
Savaşı’nı Türk Ordusu ile yakın temasa sahip olmayan CENTCOM
yürüttü. EUCOM ve CENTCOM arasında bir rekabet söz konusu. O kadar
ki, CENTCOM 1991 Körfez Savaşı’nda istihbaratı İsrail’deki EUCOM
merkezi ile paylaşmamıştı.
Rubin’e göre, Türk Ordusu ile teşrik-i mesaisi olmayan ve
Türkiye’nin demokratik şartlarına yabancı CENTCOM subayları,
Türkiye’ye Körfez ülkelerinin Arap elitleri gibi muamele etti. 4
Haziran 2003’te Süleymaniye’de Türk askerinin başına ‘çuval’
geçirme hadisesi de bu kopukluğun eseriydi. Rubin, Amerikan
yönetiminin Türk askerinin Kuzey Irak’ta varlığına tolerans
gösterilmesinin, İran birliklerine de benzer diplomatik ve politik
dokunulmazlık kapısı açmasından korktuğunu belirtiyor. Rubin, yine
de 172’nci Hava İndirme Tugayının Türk komandolarının ellerini
bağlayıp, başına çuval geçirmelerinin yanlış olduğunu ifade ediyor.
Rubin, dönemin Irak Geçici Yönetimi Başkanı Paul Bremer’in Türk
subaylarını Kerkük Vali Yardımcısı’na suikast düzenleme girişiminde
bulunmakla suçladığını da hatırlatıyor ve gerçekleri tarihçilerin
ortaya çıkaracağını kaydediyor.
HATALAR KOMEDİSİ’NDEN SAHNELER
Michael Rubin ‘Hatalar Komedisi’ başlıklı detaylı makalesinde,
Türk-Amerikan ilişkilerinin gerginlikler yaşamasına sebep olan
başka ilginç olaylara da yer veriyor.
Deniz Baykal liderliğindeki CHP’nin Irak Savaşı sebebiyle
Türkiye’nin sadece turizm kayıplarının 10 milyar doları bulacağını
iddia ettiğini, oysa direniş ve güvensizliğe rağmen Türkiye’nin
turizm gelirlerinin 2004’te yüzde 32 artış gösterdiğini kaydediyor.
Türkiye’nin kayıpların faturasını bu kadar abartılı hesap
etmesinde, Birinci Körfez Savaşı ve Çekiç Güç sebebiyle yaşadığı
kayıpların geçmiş yönetimlerce telafi edilmemesinin rol oynadığını
vurguluyor.
Tezkere’nin reddinden sonra, Türk yönetiminin görüşmeler için gelen
Amerikalı delegasyonun vize harçlarını karşılamaktan kaçındığını
belirtiyor. Yine Ankara Sheraton Otel’de kalan Amerikan resmi
delegasyonunun bir sabah erkenden alelacele otel görevlileri
tarafından tesisat sorunu gerekçesi ile odalarından çıkartıldığını,
aynı odalara daha sonra Türk güvenlik birimlerinin
yerleştirildiğini, bu operasyonun anlaşılabilir ama incelikten
yoksun olduğunu ve ters teptiğini ifade ediyor.
Savaştan bir hafta önce Irak muhalefetinin Ankara’da toplanmasının
yanlışlığına dikkat çeken Rubin, Türkmen Cephesi’nin muhalefetin
liderliği içerisinde yer almasının benimsendiğini ancak Kürt
grupların bunun Ankara’da Türklere verilmiş bir taviz olarak
anlaşılacağını ileri sürdüklerini ve görüşmelerin tıkandığını
kaydediyor. Bush’un Irak Özel Temsilcisi Zalmay Halilzad’ın da bu
dönemde kendisini Richard Holbrooke gibi gördüğünü ve Washington’ın
yer konusundaki uyarılarını dikkate almadığını dile getiriyor.
Irak Türkmen Cephesi’nin, ABD yönetimi tarafından Genelkurmay ve
MİT ile iç içe görüldüğünü, ancak buna rağmen ITC’nin 6 grubun yer
aldığı Irak Muhalefeti Liderliği’ne dahil olmasını istediğini
kaydediyor. Bu aşamada ITC lideri Sanan Aga’nın ABD güçlerinin de
daha sonra yerleşeceği Kürtlere ait yerleri bombalamakla
suçlandığını ve bu sebeple görüşmelerin gerçekleşemediğini dile
getiriyor. Nihayet ITC’nin katılımına karar verildiğinde de Kürt
grupların geri çekilmekle tehdit ettikleri ve projenin
gerçekleşmediği vurgulanıyor.
Haber: Erhan Başyurt
Kaynak: